banner2

1906′da Asyut kasabasına bağlı Kalıa köyünde dünyaya geldi. Babası  Hacı İbrahim Kutup ziraatla uğraşır, elde ettiği mahsulün bir kısmını satar bir kısmını da fakirlere infak ederdi. Annesi ise çok mütedeyyin ve asil bir aileye mensup birisiydi. Seyyid Kutub’a terbiyesiyle, sevgi ve şefkatiyle çok tesir etmişti.

Orta ve lise tahsilini el-Ezher de bitirdi. Kahire Üniversitesi’nin Darul Ulum fakültesine girdi. 1933 yılında mezun olduğu fakülteye aynı yıl öğretim görevlisi olarak tayin oldu. 1939 ve sonrasında İslami düşünceye yöneldi. 1946′da yayımladığı Konum Dersleri isimli makalesini yayımladı. Çoğuna göre bu makalesi onun İslami düşünceye girişini temsil eder. Makalesinde toplumun ıslahının ve İslami bir devletin inşası için Müslümanların bu yönde çalışmasının Kur’an’ın emri olduğunu savunuyor, Mısır’ın o dönemki toplumsal yapısının dejenerasyonuna sebep yönetim kadrosunun çalışmalarını ve kurulu sistemin-devletin halka yönelik zulmünü ayrıca İslam düşmanlarıyla ortak hareket etmesini hem sözlü hem de yazılarıyla eleştiriyordu.

1949 yılında ABD’ye gitmiştir. Bu dönem boyunca Amerikanın ve genel olarak Batı’nın yaşam tarzını, felsefesini, düşünsel fikir akımlarını(demokrasi, kapitalizm, hümanizm, sosyalizm… vs) yakından tanık olduğu ırkçılığı eleştirmiş ve Batı medeniyetini primitif-ilkel olarak görmüş ve reddetmiştir. (Bugünlerde Batı hayranı ve emperyalistlere hizmet edenlerin tahtlarının sallanma ve yıkılma dönemidir… Kimse hakk kılıfıyla batıla hizmet etmeye heveslenmesin deriz… Amerika müttefiki olanların da İslam’ın derdiyle dertlendikleri iddiasının ne kadar büyük bir yalan olduğu inşaallah yakında görülecektir..)

 1949 yılında, o yurtdışındayken, İslam’da Sosyal Adalet isimli eseri yayımlanmıştır. Bu eserinde gerçek sosyal adaletin, en iyi yaşam sisteminin İslam’da olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca yine ABD’deki yıllarında, daha önce kaleme almış olduğu edebi makale ve eserleri eleştiriyor, o dönemlerde sahip olduğu daha seküler olarak tanımlanabilecek edebiyat anlayışından ziyade edebiyatın da kaynak olarak en başta İslam’ı alması gerektiğini savunuyordu.

Kitaplarında, genellikle Emevi ve Abbasilerin saltanatcı-dünyacı ve bağnaz yapısının izlerini üzerinde taşıyarak günümüze kadar uzanan geleneksel ve Batı modelli-süslemeli İslam’a karşı, sahih bir çizgiyi Öz Muhammedi İslam’ı savundu. Mısır’a döndüğünde Müslüman Kardeşler Teşkilatının gazete ve dergileri üzerinden devamlı olarak İslami ve İnkılabi düşüncelerini aktarmaya çalışırken, teşkilatın genel düşüncesiyle kendi fikirleri arasında bazı farklılıklar ortaya çıkmıştır ancak vahdet ve birliğe zarar gelmemesi için Müslüman Kardeşler ile olan ilşkisi devam etti.

1954 yılında Cemal Abdül Nasır’a düzenlenen suikast sonrasında diğer Müslüman Kardeşler gibi göz altına alındı ve ardından hapishaneye atıldı. Hapishane cellatları tarafından ağır işkencelere maruz kalması sonucunda mide ve bağırsak kanamasına maruz kaldı. Buna rağmen cellatlar eğitilmiş köpeklerle onu kovalıyor, hastalık ve yorgunluktan dolayı bir an bile koşamadığı zaman köpekler vücudunu parçalıyordu. Firavun düzeninin Mahkeme kararıyla verilen 15 yıl hapsin  onuncu yılında sıhhi sebeplerden dolayı serbest bırakıldı. Ama kendi evinde zorunlu ikamete tabi tutuldu.

1965′te “Yoldaki İşaretler” adlı eserinden dolayı tekrar tutuklanan Kutub, bu kez üç – dört hastalığa birden yakalanmış, yaşı da 60′a dayanmıştı. Cellatlar tam dört gün boyunca onu bağladılar, yiyecek ve içecekten de mahrum bıraktılar. Su istediğinde cellatlar suyu getiriyor ancak ona vermiyor, daha fazla eziyet çektirmek için getirilen suyu gözleri önünde yere döküyorlardı. Yapılan bunca işkenceye rağmen onu davasından vazgeçiremeyince bu kez psikolojik işkence yapmaya başladılar.

Caniler burada zikrettiğimiz ve zikredemediğimiz onca işkenceye rağmen Seyyid Kutub’u davasından vazgeçiremeyince  kız kardeşi Hamide Kutub vasıtasıyla kendisiyle pazarlık yapmaya başladılar. Caniler Hamide Kutub vasıtasıyla kendisine şu teklifte bulundular: “Şimdiye kadarki söz ve hareketlerinde yanıldığını beyan ederek Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’dan özür dilediğin takdirde, idam hükmünü bozacak ve seni serbest bırakacaktır.

 Hamide Kutub, ağabeyinin affedilmesini ve yaşamasını çok istiyordu. Bu yüzden de teklifi kendisine iletti. Üstad Kutub’un cevabı gayet açık ve tavizsizdi: “Eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer bâtılın zulmüne kurban gidiyorsam, bâtıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam!..” Ayrıca “Batılılardan nefret ediyorum, Amerika'dan nefret ediyorum; ama daha çok Amerika'nın vicdanına sığınan müslümanlardan nefret ediyorum.” “İnsanlığın değil devletlerin önemli olduğu fikri hakim oldukça insanlar birbirlerine karşı en işlenmez cinayetleri işleyip giderler. Mücrimlere de büyük kahraman ünvanı verilir.”  Bu İslam ülkelerinde, siyonizmin dostu ve söz birlikçisi binlerce kişi, lider, önder, düşünür, yazar, kumandan ve kahraman olarak ilan edilmiş ve en önemli işlerin başına getirilmiştir. Geçmişleri kirli ve karanlık olan bu kişiler devletin yönetimini teslim etmişler ve istedikleri her şeyi bunlara yaptırmışlardır. İslam’ın bu düşmanları, açık olarak yapamadıkları birçok işleri ve görevleri de bunlar vasıtası ile gizli olarak yaptırmış ve başarmışlardır.”

Bu ve daha birçok sözleri onu ebedileştiren, tüm İslam aleminde örnek ve önder bir mücahit olarak tanınmasına vesile olan sözler olmuştur. 29 Ağustos 1966 yılında idam yoluyla Onun dünyevi bedeni toprağa gömüldü, ruhu ise alemi nura yükseldi ayrıca sağlam fikirleri ve gösterdiği kararlılık kendisine yönelen Müslümanların önünü açan bir meşale oldu…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.