Gazze: Uyanış ve Umudun Kıvılcımı

Artık biliyoruz ki, direniş sadece siper kazmakla, cephe tutmakla sınırlı değildir. Direniş; bir kimlik meselesidir, bir aidiyet ve hakikat meselesidir. Gazze, sadece toprağını değil, öz benliğini, inancını ve hakikati savunmaktadır. Bu yüzden Gazze’ye atılan her bomba, sadece binaları değil, bir ümmetin unutturulmak istenen onurunu hedef almakatadır. Ve her yıkımın ardından Gazze, küllerinden yeniden doğuyor; imanla, azimle, kararlılıkla...
Bu direniş, bir milletin yeniden kendini hatırlama sürecidir. Sessiz kalmış vicdanların haykırmasıdır. Yüreklerdeki korkuyu, zihinlerdeki ataleti, dillerdeki suskunluğu parçalayarak yükselen bir uyanıştır. "Gazze kahramanları mücadeleye devam ettikçe bende diriliyorum" diyen her bir ses, işte bu yüzden kıymetlidir.
Gazze’nin çocukları, tanklara taş atan küçük elleriyle sadece topraklarını değil, insanlık onurunu da savunuyorlar. Kadınları, anaları; sabırlarıyla, vakur duruşlarıyla yeni nesillere direnmenin ne demek olduğunu öğretiyor. Erkekleri, her gün şehadeti göze alarak yürüdükleri sokaklarda, özgürlüğün ne kadar bedel istediğini gösteriyor.
Bugün bizlere düşen, bu direnişi yalnız bırakmamaktır. Dualarla, sözlerle, eylemlerle, bilinçle bu mücadeleye omuz vermektir. Çünkü Gazze yalnız kaldıkça, zihinlerdeki prangalar daha da ağırlaşıyor. Unutmayalım, “bir millet ancak unuttuğunda yenilir.” “Bir ümmet, ancak sessiz kaldığında mağlup olur.”
Ey kalbi hâlâ atanlar!
Gazze’nin çağrısı sadece kulağa değil, vicdana sesleniyor. Uyanmak için artık daha ne beklenir? Her çocuk çığlığı, her yıkılmış ev, her yetim kalan yürek bizlere “Yeter!” diye haykırıyor.
Zulme karşı çıkmak, sadece Gazze’nin değil, insanlığın onur sınavıdır.
Unutmayalım:
Zihinlere vurulan prangalar, ancak Gazze gibi bir imanın çekiç sesiyle kırılır.
Ve cihat, işte o anda başlar:
Kalpte, fikirde, dilde ve duruşta...