banner2

Bazen kendimizi bulunduğumuz çevrenin merkezine oturturuz, oranın olmazsa olmazı görürüz. Biz gittiğimizde, biz öldüğümüzde orada her şeyin mahvolacağını, her şeyin duracağını zannederiz. Hatta bunu çaktırmadan ucundan ucundan dile getirdiğimiz olur veya bizim adımıza birilerinin dile getirmesini sağlarız. Özellikle faal olan insanların bu konuda birazcık da olsa haklılık payı olabilir, aranırlar, yoklukları fark edilir.

Bir gün doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikâyetçi olan biri gelir. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu; fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söyler. Doktor, “Bu işleri başka biri yapamaz mı? Ya da bir başkası size yardımcı olamaz mı?” diye sorar. Adam, “Onları yalnız ben yapabilirim; bütün işler bana bakıyor!” diye cevap verir. Doktor, “Sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor!” diyerek, reçeteyi yazıp eline verir. Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalır. Reçetede, her gün en az iki saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin diye yazıyordu çünkü. Bunun üzerine hasta adam; “Yürüyüşü anladık ama neden mezarlık?” Diye sorar. Doktor: “Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur” diye cevap verir ve ekler: “Bu işi benden başkası yapamaz! Bana ihtiyaçları var diyorlardı. Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin.

Zamanın birinde, Aslan şehrin hayvanat bahçesinden kaçmış, sonunda büyük bir binanın bodrumuna sığınmış. Yaklaşık bir ay orada kalmış, sonunda yakalamışlar ve hayvanat bahçesine geri getirip koymuşlar. Aslanın arkadaşları etrafına heyecanla toplanmışlar bir ay içinde ne yaptığını, ne yiyip ne içtiğini sormuşlar. Aslan demiş; buradan kaçtığımda herkes peşimde olduğu için ormana çıkmaya fırsat bulamadım, hemen büyük bir binanın bodrum katına girdim, orada her gün bir insanı yiyordum, bir ay bu şekilde geçti” der. Peki, farkına varmıyorlar mıydı her gün bir insan eksildiği halde?” Hayır, hiç kimse işin farkında değildi.” Peki, nasıl oldu da yakaladılar?” diye sormuşlar. Her gün bir memur yiyormuşum, hiç farkına varmamışlar fakat bir gün yanlışlıkla hükümet binasının çaycısını yemişim, anında farkına vardılar ve beni arayıp yakaladılar…” Biliyorsunuz, memurları iğnelemek için düzenlenmiş bir fıkradır. Alıntı

Hayatın her alanında yeterli olsa da olmasa da kendini vazgeçilmez zanneden insanlarla karşılaşmak mümkündür. Paylaşım ve dayanışma duygularından uzak, kendisine gösterilen saygı, sevgi ve hoşgörü neticesinde kendini özel ve sınıflı görerek, başkalarından farklı olduğu düşüncesiyle yaşar. Bunun nedeni ise, yetişme tarzından kaynaklanır ki, çocukluğunda verilmeyen paylaşım duygusundan, birlik ve beraberliği yok sayıp “sen kendin başarırsın, kendinden başkasına ihtiyacın yok, en iyi sen bilirsin” gibi taltif edici aşırı özgüven ve abartılı cümlelerle egonun daha o yaşta çocuğun beynine yerleşmesiyle oluşmaya başlar. Daha sonraki yıllarda ise kolay kazanma, kolay ve bolca harcama, marka takıntısı ve bu takıntıyı kartvizit olarak kullanmasıyla devam eder. Kiminin gözlerini dünya hırsı bürümüş, gönülleri ise makam, mevki ve koltuk arzusuna esir olmuştur. Sanki öldükleri gün her şey bitecek gibi yaşayan acayip canlılara dönüşürler.

Konuşunca mangalda kül bırakmazlar, sussalar için için kahrolurlar. Yani susması kendine, konuşması başkalarına dert olur. Bu düşüncedeki insanların en büyük özelliklerinden biri de sözlerinin başında ve sonunda sadece kendi egosunun dürtüsüyle “ben” vardır. “Ben olmazsam bu iş olmaz, ben konuşmazsam konu yarım kalır,” ben, ben, ben. Her şey “ben” olunca, kesinlikle “biz” olamazlar. “Ben” egoyu okşadığı için paylaşım özelliği yoktur ve doğru olan her şeyi kendine mal eder, yanlış olanı da başkalarına yükler. Eğer dikkat ettiyseniz bu tip insanların diğer bir özelliği de yapılan hiçbir şeyi takdir etmemeleri ve her şeye ukalaca eleştirisel yaklaşımlarıdır. Yani eleştiri hastalığının esiridirler. Bu insanların makam ve mevkileri ne olursa olsun fark etmez. Hatta bilgili veya bilgisiz, ilgili veya ilgisiz bu tiplere sorulmayan işlerin hiçbir önemi yoktur Victor Hugo’nun da söylediği gibi “Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir.” Egodan uzak ben değil biz olmamız dileğimle…

Selamla kalın selamette kalın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.