banner2

İmam Ali’nin, tahdis-i nimet olarak ilminin genişliğine ve şümulüne işareten “Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun. Sözümüze şüphe edenler zelil olur.” sözüne dikkat çekilir.21 Üstad’da İstanbul’da iken bir büro açarak giriş kapısına “Her suale cevap verilir, sual olunmaz” yazarak İmam Ali’nin hakiki bir varisi olduğunu göstermiştir.
Yine Risale-i Nur’da, İmam Ali, esrar-ı huruf ve cifir ilminde üstad-ı mutlak olarak tavsif edilmektedir.22
Üstad’ın vefatından önce talebelerine verdiği önemli bir ders olan son mektubunda “Kur’an’a hizmetteki acib ihlâsı nereden ders aldın?” mealindeki bir soruya cevap sadedinde “iki noktadan” diye cevap veriyor. Verilen cevabın ikinci noktasında, İmam Ali’nin ihlas ve ubudiyetteki hassasiyetini şu örnekle nazar-ı dikkate sunuyor: Kendi şahsını ve hayatını düşünmeyerek, tam huzur içinde namazını eda edebilmek için, namaz esnasında kendisine tam bir emniyet sağlayacak bir muhafız ifriti dergah-ı İlahi’den niyaz etmiş.23 Yine aynı yerde İmam Ali kahraman-ı İslam olarak nitelendirilir.24
Risale-i Nur’da, İmam Ali’nin çok önemsenen bir yönü de adalet timsali oluşudur. İmam Ali hilafet-i İslamiye’yi Kur’an’da mevcut ve kendisinden önceki üç halife döneminde de tatbik edilmiş olan “adalet-i mahza” esasları üzerine oturtmak istemiş ve bu istikamette içtihadda bulunmuştur. “Cemel Vakası” olarak tarihe geçmiş olan hadise aslında İmam Ali’nin temsil ettiği “adalet-i mahza” ile muhaliflerinin temsil ettiği “adalet-i izafiye”nin çatışmasıdır. Üstad bu tartışmada İmam Ali’nin isabet; muhaliflerinin ise hata ettiğini beyan eder.25
Nur Külliyatı’nın en önemli risalelerinden olan Uhuvvet Risalesi’nde, İmam Ali ihlâs timsali olarak tanıtılır ve bu bağlamda aşağıdaki menkıbe bize örnek olmak üzere aktarılır. “Bir vakit İmam-ı Ali bir kâfiri yere atmış, kılıcını çekip keseceği zaman, o kafir ona tükürmüş. O, kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir, ona demiş ki: ‘Neden beni kesmedin?’ Dedi: Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün, hiddete geldim, nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim. O kâfir ona dedi ‘Beni çabuk kesmen için (maksadım) seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir; o din haktır.’ dedi.”26
Üstad sair İslam âlimleri gibi İmam Ali için, “Şah-ı Velayet” ve “fütuhat-ı İslamiye’nin pehlivanı” unvanını kullanır.27
Risale-i Nur ile İmam Ali arasındaki önemli bir bağlantı ve kesişme noktası da Üstad’ın, dolayısıyla “Nur Talebelerinin” evradları içine girmiş dua metinlerinde görülmektedir. Bunları çok kısa bir şekilde tanıttıktan sonra bunlarla irtibatlı olarak sayabileceğimiz ebced ve cifir ilmine de atıfta bulunacağız.
a- Celcelutiye: İmam Ali’ye ait bir kaside olan ve menşei vahye dayanan28 bu kaside, İmam-ı Gazali gibi bir çok imamların şerhine mazhar olmuştur. Cifirli, ebcedli ve sırlı bir kaside olarak tavsif edilmektedir.29 Bu kasidenin özellikleri ile Risale-i Nur ve müellifine olan işaretleri “Sekizinci Şua” ile “Yirmi Sekizinci Lem’a” da etraflı bir şekilde anlatılmaktadır.
b- Ercuze: İmam Ali tarafından vezinli olarak yazılan ve gelecekten haber veren meşhur bir kasidedir. Üstad, bu kasideden hem İslam’ın ilk dönemi, hem de Risale-i Nur’la ilgili bir kısım vakaları cifir ve ebced hesabıyla istihrac eder.30 Bu kaside ile ilgili geniş malumat “On Sekizinci Lem’a” da yer almaktadır.
c- Sekine: Sükun ve itminan, temkin, nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti şeklinde tanımlanır. İmam Ali’ye atfedilen ve menşe itibariyle aslı vahye31 dayanan, kalp rahatlığı ve kuvveti veren çok mühim bir duadır. İçerisinde 19 harfli 19 ayet bulunmakta olup, İsm-i Azam’ı da ihtiva ettiği rivayet edilmektedir. Üstad, her gün birçok kere bu isimleri zikir suretinde tekrar etmiştir.32
d- Cevşenü’l Kebir: Matbu Cevşen’in hemen girişinde bu dua ile ilgili olarak; “Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Cebrail Aleyhisselam’ın vahiy ile getirdiği ve ‘zırhı çıkar bunu oku.’ dediği gayet yüksek ve çok kıymettar bir münacat-ı Peygamberîdir ki; İmam Zeynelabidin’den (a.s.) tevatürle rivayet edilmiştir.” notu bulunmaktadır. Bu duanın Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından hususi olarak İmam Ali’ye talim edildiği rivayet edilmektedir. Üstad, Cevşenü’l Kebir’i Ehl-i Sünnet’e tanıtarak,33 Cevşen’i Ehl-i Beyt’in manevi gayet mühim bir mirası ve maden-i feyzi olduğunu vasıflandırır.34 Üstad, Cevşenü’l Kebir’i kendisine manevi üstad yaptığını ve günlük vird olarak okuduğunu beyan etmektedir.35 Gerek Üstad’ın hayatında ve gerekse Risale-i Nur’a menşe ve mehaz olması açısından Cevşen’in yeri ve etkisi büyüktür.36
e- Cifir ve Ebced İlmi: Üstad’ın İmam Ali ile münasebetini gösteren unsurlardan biri de ebced ve cifir ilmidir.37 İmam Ali’nin istikbale ait bir çok işareti bu ilimleri kullanarak verdiği, Nur Külliyatı’nın muhtelif yerlerinde geçmektedir.38 İmam Ali, Nur müellifini adeta verdiği bu gaybî haberlerin şifresini çözecek bir muhatap olarak görmüştür. Risale-i Nur’da, İmam Ali’ye atfedilen ehemmiyet hem ondaki mesajların çokluğundan, hem de Üstad’ın, küfrü mutlaka karşı İsevilerin dindar ruhanileri dahil, bütün iman ehlini, birlik ve beraberliğe çağırma davasında, İmam Ali sevgisini öne çıkaran Şia ve Aleviler ile Ehli Beytin kültürüne doğal olarak bağlı olan  Sünniler arasında İmam Ali’nin ortak bir payda, sağlam bir köprü oluşunu dile getirmiştir.
Hz Ali’nin Risale-i Nur’a bu derece alakadarlığı ve Risale-i Nur’da, İmam Ali’nin gerek şahsının sahip olduğu yüksek meziyetlerin ve gerekse hilafeti zamanında uyguladığı “adalet-i mahza” anlayışının çağımız iman ve Kur’an hizmetkârlarına numune-i imtisal olarak takdimi elbette çok anlamlıdır. Bu durum şükrü gerektiren bir mazhariyet olduğu kadar; büyük ve ağır bir vazifeyi omzuna almış olmanın büyük ve hassas sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Bu sorumluluğun ana öğesini ise “ihlas “oluşturmaktadır. Üstad, bu hususu, havf-reca, celal-cemal, takdir ve ikazı içinde barındıran bir üslupla, şöyle dile getiriyor:
“Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz.”39

Dipnotlar
————————————————————–
1. Hz. Ebubekir’in 44, Hz. Ömer’in 41, Hz. Osman’ın 17 ayrı yerde ismi geçmesine mukabil Hz. Ali’nin tam 157 yerde ismi geçmektedir.
2. Üstad Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 261.
3. Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, C. I, s. 36.
4. Üstad Said Nursi, Lem’alar, s. 327.
5. Üstad Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 61.
6. Nursi, a.g.e., s. 200.
7. Nursi, a.g.e., s. 143.
8. Nursi, a.g.e., s. 210.
9. aynı yer.
10. Üstad Said Nursi, Lem’alar, s. 424.
11. Nursi, a.g.e., s. 29.
12. Tirmizi, Menakıb:19.
13. Lem’alar, s. 29.
14. a.g.e., s. 97.
15. a.g.e., s. 30.
16. a.g.e., s. 31.
17. a.g.e., s. 335.
18. Fetih Suresi: 29.
19. Lem’alar, s. 37.
20. a.g.e., s. 332.
21. Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Yay., s. 2079.
22. Nursi, Lem’alar, s. 325.
23. Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 218-19. Bu niyazda, İkinci Lem’a'da zikredilen, Hz. Eyyub’un, şahsının çektiği sıkıntıyı nazara almayıp, şifa için duasını erteleyip ne zaman ki hastalığı ibadet yapmasına engel olmaya başladı, ellerini açıp “Ya Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye dua etmesindeki incelik ve nükteyi görmek mümkündür.
24. a.g.e., aynı yer.
25. Nursi, Mektubat, s. 50.
26. a.g.e., s. 259.
27. Üstad Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 113.
28. a.g.e., s. 112.
29. Nursi, Lem’alar, s. 325.
30. a.g.e., s. 191.
31. Buradaki vahiy kavramının Peygamberlere gelen vahiy ile karıştırılmaması gerekir. Zira arada mahiyet ve derece farkı vardır.
32. Nursi, Lem’alar, a.g.e., s. 197,336; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 109.
33. Üstad’ın Ehl-i Sünnet ve Şia arasındaki birleştirici vasfı burada da kendisini gösterir.
34. Nursi, Lem’alar, a.g.e., s. 336.
35. aynı yer.
36. Cevşen ile ilgili geniş bilgi için bkz. Peygamberimizin Cevşen Duası, İttihad Yayınları, İstanbul 1996; Abdulkadir Badıllı, Risale-i Nur’un Kudsi Kaynakları, Envar Neş. İstanbul 1994, s. 412.
37. Bu ilim ile ilgili olarak Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1993. C. I, s. 287-88.
38. Badıllı, a.g e., s. 925-995.
39. Nursi, Lem’alar, s. 22

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.