Warning: session_start(): open(/var/lib/lsphp/session/lsphp70/sess_8m5jsh722k1cnu21o11ptrcp56, O_RDWR) failed: Permission denied (13) in /home/balikligol.com/public_html/index.php on line 9
Mehmet Emin Kuş - Vicdani Sınırları Zorlayan İnsanlar!
banner2

İnsanların çoğu doyumsuzdur, ne yapsanız gözleri doymaz, yetinmez, ne kadar mal-mülk sahibi olursa olsun…

Siz Karun kadar zengin olsa, dünyanın çeyreğine sahip olsa bile; ‘yeter artık, ben çok zenginim, artık mal istemiyorum, birazda başkasına kalsın’ diyene rastladınız mı, duydunuz mu? Hayır duyamazsınız çünkü bunu yapabilecek kimse yok! Aslında bu insanlarda fıtri bir durumdur.

Peygamberler hariç milyonda bir rastlayamazsınız, dünya malına düşkün olmayanı. Tabi bu bir kısım insanlarda biraz daha hastalık derecesinde oluyor. Bu yüzden olsa gerek ki bir kitapta okumuştum, kitabın yazarı (bir alimdi şimdi ismini hatırlamıyorum) şöyle yazmıştı; “2 bin lirası olan, bin lirası olandan daha fazla dünya malını sever” bence bu çok isabetli ve haklı bir tespittir.

  Daha bulunduğu makamın hakkını vermediği halde gözü daha yüksek makamda olan, bir mevki ve koltuk sahibi olunca kendini insanüstü (!) gören insanlar var. İsmini vermeyeceğim, ancak okuyunca birçoğunuzun tahmin edeceği bir siyasetçi var, vatandaş ile tokalaşınca sanki tokalaşmıyor da küfrediyor sanırsınız ki; o kadar kibir ve gururlu tavırları var. Kibirli tavırlarıyla küçük dağları ben yarattım havasında… Oysa “Yeryüzünde şımararak yürüme. Çünkü sen, yeri delemezsin, boyca da dağlara ulaşamazsın.” (İsra 37) ayetini okuyup anlasak ve içselleştirsek, kibrin ve şımarıklığın insanlar olarak hiç de haddimiz olmadığını bilirdik…

  Unutmayalım ki, makam, mevki ve zenginliklerin hepsi geçididir, kalıcı olan hizmettir. İyi niyettir, tevazudur, alçak gönüllülüktür. Tarihte Firavun ile Musa  (AS) nasıl anılır herkesin malumu... Nemrut ile İbrahim (AS) den bahsederken İbrahim  (AS) rahmet ve saygıyla anılırken, Nemrut lanetle, içinden bir kızgınlıkla anılır.

Sanırım açgözlü bazı fırsatçıların Kobani’li mağdurların koyunlarına dadandığını duymayan kalmamıştır.

IŞİD’İN zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan zavallı Suriyelilerin beraberinde getirdikleri koyunlarını, gerçek değerinin çok çok altında ellerinden alan sözde (!) bazı Müslümanların vicdanları sızlamaz mı diyeceğim ancak sızlasaydı zaten yapmazlardı.

Bu nasıl bir vicdan ve aç gözlülük ki; evlerini, yurtlarını bırakıp kaçmış, perişan olmuş, çaresiz insanların çaresizliklerinden faydalanmaya çalışıyorlar. O kadar insan seferber olmuş, yardımlar götürüyor, yaraları sarıyor, gecesini gündüzüne katıp o zor durumda kalan insanların derdine derman olmaya çalışıyorken, (bu arada her zaman olduğu gibi gösteriş için yardım edenlerde boş durmuyorlar, bir çocuk bezi veya bir ekmeği mağdurlara uzatırken 10 tane kameramana poz vermek de ayrı bir riyakarlık olsa gerek…) diğer yandan fırsatçı ve vicdansız bir kesim de o mazlum insanların mallarını bedava denilecek bir fiyatla ellerinden alıyorlar, kendi mallarını da onlara 2-3 kat fazla parayla satıyorlar. Mağdurların ellerindeki malları bedavaya alıp onların ihtiyaç duyduğu eşyayı değerinden çok yüksek fiyata satmak, insani ve İslami kıstaslarla bağdaşmaz…

Değeri 400-500 TL olan koyunları 100-200 liraya alan kişinin vicdandan, ahlaktan, insanlıktan bahsetmeye hakkı var mı? Bu insanın gözünü hiçbir mal, mülk, mevki, makam doldurur mu? Bu mantık ve şehvete sahip olan bir kişiden topluma fayda gelir mi?

Oysa insanı insan eden tavır ve hareketleridir. Ahlak ve erdemdir. Vicdan ve merhamettir. Bunlar olmadıktan sonra kişinin vahşi hayvandan ne farkı kalır ki? Unutmayalım ki dünya malı, mevki-makam ve sahip olduklarımızın hepsi geçici olarak ve imtihan edilmek üzere bize verilen emanetlerdir.

Bu yeryüzü ne zalimler, krallar, tiranlar, sultanlar, peygamberler ve evliyalar gördü. Karşısında insanların titrediği Firavunlar gördü. Hepsi tarihin tozlu sayfalarında ya rahmetle, yâda lanetle anılıyorlar.

Yeri ve aklıma gelmişken bu kısa hikâyeyi siz kıymetli okuyucularıma anlatmadan geçemeyeceğim. Hikâye şöyle;

Günün birinde tek gözü sağlam, bir gözü kör olan bir zat biriktirdiği paralarla bir tarla alır kendine… Aldıktan sonra kollarını sıvar ve başlar tarlayı temizlemeye, içindeki taşları çıkarır, sürümünü yapar, otlarını biçer vs. Tarlayı tam ekilecek bir hale getirir.

Ve geçer tarlanın bir ucunda durur, şöyle bir baştan bir başa tarlayı süzdükten sonra şöyle bağırır; “heeeey heey tarla, işte sen gerçek sahibini buldun” der. Böyle deyince, hikmet-i İlahi buya, tarlada konuşmaya başlar ve sahibine şöyle cevap verir; “boş versene sen arkadaş, seninle beraber tam 99 tane tek gözlü sahibim oldu, var çift gözlü olanları sen düşün” der.

Yani hiçbir şeyin ne ilk ne de son sahibiyiz. Devran döndükçe eşyalarında sahibi değişir.

Dolayısıyla dünya malına tapanlar bilmeliler ki; sonsuzluğun sahibi Allah’tır ve her şeyin hesabını soracaktır. Vesselam…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.