banner2

Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç arasında dün (04. 06.2013) saat 10.30'da gerçekleşen "Gezi" görüşmesi, olayların tansiyonunu düşürmek için önemli bir görüşmeydi. Arınç görüşme sonrası kısa bir açıklama yaparak "Gül'ün talimatlarını, düşüncelerini aldık. Başbakanlık binasında gerekli açıklamaları yapacağım" dedi. Kamuoyu, Başbakan’dan gelecek bir açıklama kadar olmasa da bir beklenti içine girdi. Arınç saat 12.00’da düzenlediği basın toplantısında vatandaşlardan özür dileyerek, "O ilk olayda çevre duyarlılığıyla hareket edenlere karşı yapılan aşırı şiddet gösterisi yanlıştır o insanlarımızdan özür diliyorum. Ama sokaklarda tahribat yapanlara özür borcumuz olduğunu düşünmüyorum." dedi. Bu güzel bir açıklamaydı. Keşke Sayın Başbakan bu konuşmayı yapmış olsaydı.

Arınç basın toplantısının soru-cevap kısmında tansiyonu daha da düşürmek için açıklamalarına devam etti ve şöyle dedi: “Yargısal denetimle ve kamuoyunun denetimiyle bir hükümetin yapacağı şey olaylara soğukkanlı bakmak. Çoğulculuk ve katılımcılık bunları inkâr etmeden söyledikleri sözlerin özgül ağırlığını bilerek hareket etmek zorundayız. Olaylar başladığında meseleye net bakabilseydik bunun bir çevre duyarlılığı olduğunu görürdük. Olaylar aşırı güç kullanımıyla çizgisini aşmıştır. Bugünkü duruma gelmiştir.”

Aslında Arınç’ın da ifade ettiği gibi, ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen iç ve dış güçlerin her türlü masumane hareketliliği kendi nam ve hesaplarına yürütmek için ellerinden gelen gayreti göstereceklerini önceden bilmek gerekiyordu. Sayın Başbakan’nın ve hükümetin bunu fark etmemiş gibi konuşmaları yadırganacak bir şeydir. Bu milletten intikam almak isteyen, gerçekte darbeci, sözde demokrat ve Kemalist olan örgütlerin bugüne kadar neler yaptıklarını bilmemiz gerekir. Bu örgütler halkı tahrik etmek, Kürtleri ve Türkleri, ya da Alevileri ve Sünnileri birbirine düşürmek için bugüne kadar ne lazımsa yapmışlardır. 27 Mayıs 1960 devriminin gerekçeleri arasında sayılan “Üniversite öğrencilerinin kıyma makinelerinde doğrandığı” şeklindeki yalanları bu millet unutmuş gibi...  12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ın gerekçeleri arasında da büyük yalanlar ve darbeci medyanın kirli haber akışı vardı. Bugün aynı senaryo sosyal medyada tekrarlanmaktadır.

Fakat üzücü olan, Sayın Başbakan’ın, olayların arkasındaki sosyal Medyanın güçlü etkisini fark edememesidir. “Twitter denilen bir baş belası vardır” demekle sosyal medyanın yolu kapanabilseydi, bu sözün bir anlamı olabilirdi. Teröre alet edilen sosyal Medyayı kapatabilir misin? Tabii ki, bu kötü niyetli örgütler Twitteri kullanacaklardır. Ama Sayın Başbakan’a düşen, Yurt dışına gitmeden önce Fatih Altaylı’nın programında yaptığı söyleşide, biraz yumuşama göstermesiydi. Eğer Arınc’ın yaptığı bu konuşmayı, o gece Sayın Başbakan yapsaydı ve o konuşma geleneksel bir “Balkon Konuşmasına” dönüşseydi, olaylar şimdiye kadar çoktan bitmiş olurdu. Çünkü olayların içinde sağduyu sahibi vatandaşlarımız çoğunluktadır. Üstelik “Bunların tümü dış bağlantılıdır” demek tehlikeli bir laftır. Eğer bu söz doğruysa, o zaman dış güçler bizi kuşatmışlar, demektir.

Aslında gezi parkı olaylarını Yurt sathına yayanların amacı bellidir. Sayın Arınc’ın da konuşmasında ifade ettiği gibi asıl amaç, 30-35 yıldır her şeyimizi mahveden ve milletin 350 milyar dolarını heba eden terör sorununu çözmek için atılan adımları gölgelemektir. Zira çözüm süreci başarıya ulaşırsa -ki gizli örgütler başarma yönünde sinyaller almışlardır- asıl o zaman Türkiye’yi kimse durduramayacaktır. Bu da, legal ve illegal devrimci-darbeci örgütlerin hoşuna gitmeyecektir. Sayın Başbakan’ın, bu örgütleri üzecek yumuşatıcı bir konuşma yapması elzemdir.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.