banner2

BDP… Evet, BDP 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra çok ciddi siyasî çıkışlar yapacağının sinyallerini Mart ayından itibaren vermeye başlamıştı. BDP'nin yöneticileri, kullandıkları siyasî dilden tutunuz, Türk kamuoyunu şaşırtacak biçimde sivri ve mayınlı mesajlar vererek İmralı'ya ve Kandil'e bağlılıklarını ve o iki merkezi barışın iki temel ayağı olarak gördüklerini ifade etmelerine kadar bir sürü yeni ve tehditkâr söylemler kullanmaya başladılar. Kürtlerin artık siyasal hayata intibak ettiklerini, kendilerine sahip çıkan siyasî aktörleri iyi tanıdıklarını ve artık başkalarına bağımlı olarak yaşamak istemediklerini ifade etmeye başlamışlardı.

Fakat seçimlerde olağanüstü organize olan BDP asıl bombasını seçimlerden sonra patlatacaktı. Muhtemelen bugün yaptıkları gibi yemin etmemekle Meclisi boykot edeceklerdi. Fakat bu boykot, BDP'nin üç-beş arkadaşlarının tutuklu olmaları veya Mecliste olmamaları için olmayacaktı.  Çünkü BDP'liler her yıl yeni bir strateji takip ederek planlı ve sonuçları iyi hesap edilen bir siyaset takip ediyorlar. Şu anda bile, her ne kadar Hatip Dicle ve diğer tutuklu arkadaşları için boykotta olduklarını söylüyorlarsa da, asıl amaçları Kürt siyasetine yeni stratejiler kazandırmaktır. Erbil gibi Diyarbakır'ı da Kürt siyasetinin yeni merkezi haline getirmek bu stratejilerden biridir.

Ne var ki, CHP'nin tutuklu olan iki vekilleri sebebiyle başlattıkları boykot, BDP'nin boykotunun önüne geçti ve Türk kamuoyunda BDP'nin boykotu az konuşulmaya başladı. Oysa BDP'nin boykotu gerçekten Türkiyenin geleceğini ilgilendiren önemli bir boykottur. BDP şimdiden Diyarbakır merkezli bir siyaset yapmaya karar vermiş gibi görünüyor. Başka bir ifadeyle, Diyarbakır'ı Kürt siyasetinin merkezi haline getirmek istiyorlar. 5 Temmuz 2011'de BDP'nin Diyarbakır'da yaptığı grup toplantısında Salahattin Demirtaş çok sert konuştu:  Türk kamuoyu "Türk devleti Kürtlere yenilmiştir. Başbakan, Kürtlerin nasıl bir siyaset yaptıklarını anlayacak seviyede değildir" gibi sözleri Salahattin Demirtaş'ın ağzından duydu.

Yapılan açıklamalardan ve sarf edilen mayınlı sözlerden anlaşılıyor ki BDP, Başbakan'ı kendilerine yalvartacak eylemler peşinde görünüyor. Çünkü içinde bulundukları tavır ve kullandıkları siyasî söylem uzlaşma ve barış söylemine benzemiyor. Yine Salahattin Demirtaş'ın ağzından duyduğumuz "Mutabakat sağlanmadığı takdirde durumumuzda hiçbir değişiklik olmayacaktır" şeklindeki sözler, BDP'nin, Başbakan'ı ve devleti zora sokacak eylemler planladığının işaretlerini veriyor. Çünkü mutabakatın sağlanması demek, daha önce BDP'nin kırmızıçizgileri olan "Ana dilde eğitim, yerel yönetim özerkliği ve yerel özel güvenlik" gibi temel değişikliklerin anayasada yer alması demektir.

Önümüzdeki günlerin daha zor ve karışık geçeceği şimdiden bellidir. Ben CHP'nin değil, BDP'nin çok daha marjinal işler peşinde olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan Başbakan'ın "Onlar Meclise gelmedikleri takdirde bizden bir şey beklemesinler. Sorunları çözmek isteyenler Diyarbakır'da değil Ankara'da toplanırlar. Milletvekillerinin toplantı yeri Ankara'dır. Ama sorunların çözümünden yana olmayanlar orada toplanırlar. Fakat bu toplantı olsa aolsa bir belediye meclis üyeliği toplantısı olabilir" şeklindeki sözleri ve devletin kırmızı çizgilerinin deklare edilemsi BDP'lileri daha da gergin hale getirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

CHP boykota devam ettikçe halkın nezdindeki itibarını kaybedecektir. Onun için onların bir yolunu bulup Meclise döneceklerine inanıyorum. Fakat BDP'liler için aynı şeyi söylemek imkânsız… Çünkü BDP sert ve tehditkâr siyaset yaptıkça kendilerine oy veren Kürt kamuoyunda itibar kazanıyorlar.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.