banner2

Kuşkusuz insan dâhil, yer, gök, güneş, ay ve yıldızlar; hasılı bütün mahlûkat Allah'a ibadet etmektedir. Nitekim "Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de: "İsteyerek geldik" dediler"   ayeti, arzın ve semanın toplu halde Allah'a itaat ettiğini ifade etmektedir

Diğer taraftan "Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar ve hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde eder"   ayeti, insan dahil bütün mahlukatın Allah'a secde ettiklerini açık bir şekilde dile getirmektedir..  Ancak ayette geçen "…ve insanların birçoğu…" kaydından da anlaşıldığı gibi mahlûkatın ibadetlerini iki grupta mütalaa etmemiz gerekir. Birinci grup insanların ibadetleridir. Bu ibadetler iradîdir; yani insan cüzî iradesini kullanarak ve bir tercihte bulunarak bu ibadeti yerine getirmektedir. Yine ayetten anlaşıldığı gibi bir kısım insanlar da yaratıcılarına ibadet etmeyi tercih etmiyorlar. İkinci grup ise, insan dışındaki mahlûkların ibadetleridir ki, bu ibadetler iradî değildir. Başka bir deyimle, insan dışındaki mahlûkatın (meleklerin, hayvanların, bitki ve cansızların) ibadetleri, kendi iradeleriyle yaptıkları ibadetler değildir.

Bediüzzaman yukarıda zikredilen Hac Suresinin 18. ayetini tefsir ederken, mahlûkatın Allah'a göre olan durumlarını, tıpkı bir padişahın, bir sarayın inşaatında çalıştırdığı amelelerin durumuna benzetir. Ona göre bir büyük padişah, bir saray inşa etmek istediği zaman o sarayın inşaatında dört çeşit amele çalıştırır. Birinci kısım padişahın köleleridir. Bunların ne maaşları ne de ücreti var. Onlar sadece efendilerinin emriyle yaptıkları her işten, latif bir zevk ve hoş bir şevk almaktadırlar. Efendilerine sundukları övgüler ve senalar onların zevklerini ve şevklerini arttırır. Onlar o mukaddes efendilerine intisaplarını büyük bir şeref telakki ederek bu intisap zevkiyle iktifa ediyorlar. Bu yüzden ücrete, maaşa, ya da rütbeye muhtaç değillerdir.

Sarayın inşaatında çalışan ikinci kısım amele, bazı amî hizmetkârlardır. Ne amaçla çalıştıklarını bilmiyorlar. Padişah kendi fikrine ve ilmine göre onları çalıştırıyor. Buna karşılık onların amelelerine uygun bir cüzî ücret dahi veriyor. O hizmetkârlar yaptıkları işlere ne çeşit küllî gayeler, ne büyük maslahatlar terettüp ettiğini bilmiyorlar.  Hatta onlardan bazıları amellerinin, kendilerine ait bir ücretten başka bir amaç taşımadığını sanıyorlar. 

Üçüncü kısım, mülk sahibinin bazı hayvanlarıdır. Onlar sarayın binasında bazı işlerde istihdam ediliyorlar. Buna karşılık padişah onlara sadece bir yem veriyor. Ne var ki, onların da yeteneklerine uygun işlerde çalışmaları, onlara manevi bir lezzet veriyor. Çünkü bir kabiliyet ve bir istidat, fiil ve amel suretine girse, genişlemeye başlar ve bir lezzet verir. Hatta bütün faaliyetlerdeki lezzet bu sırdandır. Şu kısım hizmetkârların ücret ve maaşları yalnız yemleri manevi lezzetleridir.

Dördüncü kısmı teşkil eden ameleler ise, ne iş yaptıklarını, ne amaçla çalıştıklarını ve kimin için çalıştıklarını, padişahın ne maksatla böyle bir sarayı inşa ettiğini çok iyi biliyorlar.  Kuşkusuz bu grubu oluşturan amelelerin, diğer gruplara bir üstünlükleri vardır ve olmalıdır. 

Bu misali zkrettikten sonra Bediüzzaman şunu söylüyor: "Aynen bunun gibi, semâvât ve arzın Mâlik-i Zülcelâli ve dünya ve âhiretin Bâni-i Zülcemâli olan Rabbü'l-âlemîn, değil ihtiyaç için -çünkü her şeyin Halıkı Odur- belki izzet ve azamet ve rubûbiyetin şuûnâtı gibi bâzı hikmetler için şu kâinat sarayında, şu daire-i esbâb içinde hem melâikeyi, hem hayvanâtı, hem cemâdât ve nebâtâtı, hem insanları istihdam ediyor. Onlara ibâdet ettiriyor. Şu dört nevi mahlûkatı ayrı ayrı vezâif-i ubûdiyetle mükellef etmiştir."

Buradan anlıyoruz ki, insanın ibadetini diğer mahlûkatın ibadetinden ayıran en önemli kayıt "iradîlik"tir; yani insanın kasten ve bizzat Allah'a yönelmiş olmasıdır. Nitekim Allah Kur'an'da bu kayda işaretle: "Bana ibadet etmeyi bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir"  buyurmaktadır. Ayette geçen "istikbar" kelimesi büyüklük taslayarak yüz çevirmek anlamındadır. Oysa meleklerde nefis olmadığı için "istikbar" onlar için söz konusu değildir.

 

 Üstelik Allah melekler hakkında "Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenmezler"  buyurmaktadır.

 

Anlaşılıyor ki, İslam'da insana yönelik ibadet mefhumunda dikkati çeken iki önemli mana vardır: Birincisi, ibadetin manası boyun eğmek ve tezellül etmektir.

 

İkincisi de bu tezellül ve boyun eğmenin kasdî olması gerekir.

 

- - kaçak iddaa -

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.