banner2

Her şeyden önce bu muazzez üstadın hayatını filme almayı düşünenler çok iyi bir şey yapmışlar. Kuşkusuz onun gibi tüm zamanlarda çağının ve çağdaşlarının dikkatlerini üzerine çeken bir İslam âliminin hayatını filme almak hem çok kolaydır hem de çok zordur. Çok kolaydır; çünkü senarist için bol malzeme vardır. Onun hayatının bir tek yılından bile uzun upuzun bir film çıkarılabilir. Zordur; çünkü onun gibi adeta sırtında yumurta küfesi taşıyan ve “Ben âlem-i İslamla alakadarım. Âlem-i İslama indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini his ediyorum” diyen bir insanın hayatını çekmek büyük bir hassasiyet ve dikkat gerektirir. Söylediği sözlerden en ufak bir kelimeyi bile çıkarsanız veya sözlerine bir kelime ilave etseniz mizanı bozarsınız.

Dokuz Ocak Pazar günü filmi izledim. Güzel sahneler çekmişler. Barla hayatını mükemmel çekmişler denilebilir. Tekrar edeyim; ilk olmasına rağmen güzel ve kaliteli bir film olmuış. Ancak tenkit edilebilecek sahneler ve sözler de vardır elbette ki… Bunlar şu şekilde sıralamak mümkündür:

1) Bediüzzaman’ın köylüleri ve akrabaları yanına geldiklerinde onunla Kürtçe konuşuyorlar; ancak kendisi filmde onlarla Türkçe konuşuyor. Üstelik yanlarında Türk asıllı talebeleri de bulunmuyor. Böyle bir sahne ne kadar gerçekçi olabilir? Üstadın bu konuda hassas olduğunu biliyoruz; fakat özel odada bu kural bozuluyor. Ben A. Badıllı ağabeyden dinlemiştim: Üstadın yanına gittiğinde, kendisiyle Kürtçe konuşacağını tahmin etmiş, fakat beklediği gibi olmamış. Nihayet Bitlis’ten ve Muş’tan Türkçe bilmeyen misafirleri gelince tekrar umutlanmış; fakat bu kez misafirleri içeri almış ve diğerlerini dışarı çıkararak onlarla Kürtçe konuşmuştur.

  2) Filmde Bediüzzaman’ın diyalogu başlatmak için Papa ile ve Yahudi hahamları ile irtibat sağlanmasını istediği iddia ediliyor. Acaba? Doğru; Üstad Ehl-i Kitapla diyalogdan yanadır; fakat onun kastettiği ehl-i kitap Hıristiyanlardır; Yahudiler değildir. Çünkü Bediüzzaman Yahudiler hakkında çok ağır konuşmaktadır.  Mektubatta, Şualarda, ve Lemalar’da, Yahudi milletinin büyük deccalın en büyük komitesi olduğunu, faiz ve kadın ticaretiyle dünyayı büyük bir ahlaksızlığa sevkettiğini, Fılıstin Meselesinde, dini temellere dayandıkları için kısmen muvaffak olduklarını fakat sonunda perişan olacaklarını ifade ediyor

3)  Risale-i Nur’un birinci talebesi olan Hulusi Yayhyagil ve Husrev Altınbaşak’tan çok az söz edilmiştir. Oysa  Üstad Hulusi abiyi Risale-i Nurun birinci derecedeki muhatabı ve Hüsrev abiyi Risale-i Nur’un kahramanı olarak ilan etmiştir. Onlardan daha fazla söz edilebilirdi.  

4) Zübeyir Gündüzalp’ın Afyon mahkeme savunmasından bir alıntı vardı. Alıntı şöyle “Savcı iddianamesinde diyor ki: ‘Said Nursî eserleriyle üniversite gençlerini zehirlemiştir.’ Biz de buna mukàbil deriz ki: “Eğer Risale-i Nur bir zehir ise, bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacımız vardır. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevk etsin.” Filmde ise: “Bizi teyyarelerle sevk etsin” denilmiştir. Bu yanlıştır.

5) Film zındıka cereyanını güzel anlatmıştı. Ancak Zındıka’dan emir alan müfettiş İsmet’in kimi temsil ettiği açık değildi.  Fakat talebelerin hem hapiste hem de Emirdağ’ında dışarıda iken şapkalı olarak gösterilmeleri garip geldi bana.

 Hiç şüphesiz Bediüzzaman’ın hayatı iki saatlik filme sıkışacak kadar basit değildir. Bu yüzden ister istemez filmde kopukluk oluyordu.

 Yeni ve daha güzel filimlerin yapılması temennisiyle…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.