Çözüm sürecinde hükümet, PKK ve PKK çizgisindeki Kürt siyasal hareketinden; PKK da hükümetten adım atmasını bekliyor ve süreç bir türbülanstan geçiyor ama uzmanlara göre sürecin bu noktaya gelmesinde uluslararası durumun da etkisi var.
Hükümet sürecin devam edebilmesi için Kürt siyasal hareketinin vandalizmi kınamasını ve PKKnın ülke dışına çekilmesini isterken Kürt tarafı da hükümetin bir an önce adım atmasını talep ediyor. Taraflar sürecin içinden geçtiği durumu aşmak için ilk adımı diğerinin atmasını beklerken bir yandan da uluslararası konjonktürü dikkate alarak hareket ediyor.
"Uluslararası durum tepetaklak"
Özgürel, çözüm süreci başladığında bölgedeki Türkiye algısının farklı olduğunu vurguluyor.
Gazeteci Avni Özgürele göre, çözüm süreci başladığında PKK uluslararası ortam nedeniyle Türkiye ile uzlaşmaya neredeyse mahkûm gibiydi ama sonraki gelişmeler PKKda elinin güçlendiği kanısını uyandırdı:
Başladığımız noktada Barzani de, Irak da PKKyı kendi topraklarında istemiyordu. ABD, PKKyı terör listesine almanın da ötesinde uyuşturucu kaçakçıları listesine de almıştı. Türkiyenin Suriye ile ilişkileri çok iyiydi. Türkiyede Kürtler de PKKya karşı homurdanmaya başlamıştı. Öcalan da böyle bir ortamda hem çok stratejik ama aynı zamanda kaçınılmaz da bir karar alarak, süreci başlattı.
Özgürel, çözüm süreci başladığında bölgedeki Türkiye algısının da farklı olduğunu anımsattı. Ona göre, o dönemde Ankara bölgenin karar verici aktörlerinden biri olma yolunda ilerliyordu:
Abartılı gibi gelebilir ama Ortadoğuda insanlar Erdoğanın posterleriyle sokağa çıkıyordu. Erdoğan, Ortadoğuda Müslüman Kardeşlerin siyasi lideri gibi gözüküyordu. Batının bunu tedirginlikle izlediğini, masada kendilerinden başka bir belirleyicinin daha olma ihtimalinden tedirginlik duyduklarını söylemek mümkün.
Dengeler değişti
Özgürel böylesine uygun bir ortam varken, çözüm sürecinin bir an önce bitirilmek yerine seçimler, 17 Aralık süreci gibi nedenlerle 'tavsatıldığını' ama bu arada da dengeleri Türkiye aleyhine değiştiren gelişmeler yaşandığına dikkat çekiyor:
Mısırda Mursi yönetimi çöktü, Ankara ve Washingtonun arası açıldı, IŞİD diye bir örgüt ortaya çıktı, ABD, IŞİD ile savaştığı için PYD üzerinden PKKya silah desteği sağladı ve bütün bunlar PKKda uzlaşmak zorunda mıyız, pazarlığı yüksek perdeden açalım fikrini doğurdu.
İç dinamiklerden dış dinamiklere
Mithat Sancar, sürecin dış dinamiklerden etkilenen bir süreç haline geldiğini ifade ediyor.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörlerinden Mithat Sancar da, çözüm sürecinin iç dinamiklerle yürütülen bir süreç olmaktan zamanla çıkıp, dış dinamiklerden etkilenen bir sürece evrildiğini vurguluyor:
Türkiye, Suriye'de rejimin kısa bir sürede devrileceğini hesaplamıştı. Dolayısıyla Suriye Kürtlerinin durumu acil bir mesele olarak görülmedi, sonraya bırakılabilir, diye düşünüldü. Ama rejim devrilmedi, Suriyede dengeler değişti. IŞİD ve benzeri örgütler çıktı. Bunun üzerine Suriye iç savaşının başında rejimin devrilmesi konusunda mutabık kalan uluslararası unsurlar da daha sonraki aşamada farklı yollara saptılar. Bu da Türkiyenin pozisyonunu zora soktu. Suriye muhalefetiyle sınırsız ve kuralsız ilişki kuran Türkiye o dönemdeki ilişkilerin yüklerini ve ipoteklerini düzenlemek zorunda kaldı. Rojavada Kürtlerin statüsü de uluslararası bir ilgiye mazhar oldu. PKKnın Şengal savunmasına katılması da meşruluğunun artmasına ve imajının değişmesine neden oldu.
Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Soli Özel de benzer bir görüşün altını çiziyor ve IŞİD ile mücadeleye girmesi nedeniyle PKKnın prestij kazanmaya başladığını söylüyor:
PKK, IŞİD ile mücadele ettiği için Irak Kürt yönetimi için de güvenilir bir müttefik olarak belirmeye başladı. Bütün bunlar da Türkiyenin elini çözüm sürecinin başladığı döneme bakınca daha az rahatlatan gelişmeler.
Ağır fatura
Soli Özel, IŞİD ile mücadeleyi girmesi nedeniyle PKKnın prestij kazanmaya başladığını söylüyor.
Bütün bu gelişmeler ve değişen dengeler gazeteci Özgürele göre Türkiyeye ağır bir fatura olarak yansıdı. Kobaniye destek eylemleri olarak başlayan olaylarda 38 kişi yaşamını yitirdi. Ancak Özgürel, 6-7 Ekim olaylarında PKKnın da istediğini alamadığı görüşünde. Ona göre, PKK, 6-7 Ekim olaylarına 'Kürtler, Türkiye hükümetine karşı isyanda' desteği umuyordu ama umdukları desteği bulamadılar. Bunun üzerine de 'Biz sürecin devamından yanayız' açıklamaları yapmaya başladılar.
"PKK ancak demokratik siyasetin parçası olursa"
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş de uluslararası dengelerin değişmesinin çözüm sürecinde dengeleri değiştirdiğini düşünüyor. Ona göre de PKK, elinin güçlendiğini düşünüyor ama PKKnın eline geçen bu fırsatı kullanmasının koşulu var:
Cevat Öneş, uluslararası dengelerin değişmesinin çözüm sürecinde dengeleri değiştirdiğini düşünüyor.
Demokratik siyasetle bütünleşmesi, PKKnın geleceği açısından önem kazanmıştır. Demokratik siyasete entegre oldukça bu fırsatlar PKK açısından önem kazanır."
Türkiye de kendini ayarlamalı
Ankara Hukuk Fakültesi'nden Sancar da PKKnın elini güçlenmiş olarak görse de yine de belli bir noktayı geçmediği ve çatışmasızlığı bozmadığı kanaatinde:
PKK, hükümeti zorlamaya çalışıyor ama çatışmasızlığı bozmak istemediğini de söylüyor. Süreç askıda, aktörler şartları yeniden değerlendirmeye ve konumlarını yeniden tanımlamaya çalışıyorlar. Fakat ben, sürecin çatışmaya dönüşeceğine dair işaretler görmüyorum bununla birlikte tek çıkış yolunun kurallı bir müzakere aşamasına geçmek olduğunu düşünüyorum.
Kaynak: Al Jazeera