Amerikanın öncülük ettiği ve birçok Arap devletinin de altına imza attığı IŞİDle mücadele adı altında Irak ve Suriyeye yönelik yeni bir kaos planı uygulanıyor. Ancak kan çanağına dönmüş bölgenin daha büyük bir kaosa hem de Batılıların yönlendirmesiyle sürüklenmek istenmesi çok daha büyük felaketleri de beraberinde getirecek. Yaptıkları işgalin Irakı getirdiği noktayı az bulan ve Suriyede 4 yıldır süren savaşı daha bir kızıştırmak isteyen Amerika ve Batılılar, bölgenin adeta cehennemi andıran ateş çemberini genişletmek istiyor. İslam âlemi ise bu kirli oyuna karşı onurlu bir duruş sergilemek için çabalıyor olsa da hâlâ şer güçlerini durdurabilecek bir gücü ortaya koyabilmiş değil.
Konu ile ilgili görüştüğümüz Moritanyalı düşünür Dr. Muhammed Muhtar eş-Şankıti, önemli açıklamalarda bulundu. Katarda bulunan Şankıti, Amerika ve Batılıların, İslam dünyasında istikrar istemediğine ve Müslümanların birbirleriyle uğraşarak enerjilerini boşa harcaması için çabaladığına dikkat çekti.
İşte Dr. Muhammed Muhtar eş-Şankıtinin sorularımıza verdiği cevaplar
AMERİKA ORTADOĞUDA İSTİKRAR İSTEMİYOR
Afganistan, Irak gibi İslam beldelerini işgal eden, Suriyede de savaşın devam etmesi için çabalayan Batılılar, İslam dünyasında ne istiyor?
Aslında bölgeye birçok açıdan bakmak lazım, Batılılar ve Amerika, aslında görülüyor ki Ortadoğuda istikrar istemiyor. Çünkü istikrarsızlık Müslümanların enerjisini harcıyor, Müslümanların birbirleriyle uğraşmasına yol açıyor ve bu da güçlerinin yok olmasına sebep oluyor. Şu anda Ortadoğuda devam eden süreç için, Müslümanların enerjisinin bir potada eritilerek yok edilmesi gibi bir benzetmede bulunabiliriz. Nitekim bunun işaretlerini biz daha önce de görmüştük. Mesela Batılılar, Suriye rejimine destek verdikleri gibi muhalefete de destek veriyorlar. Böylelikle birinin diğerine üstün gelmesini engelliyorlar. Yani aslında Avrupalıların stratejisi bu
Türkiyenin, İranın ve diğer büyük güç sahibi ülkelerin güçlerini başka yöne kaydırmaya çalışıyorlar. Ancak burada IŞİDin ortaya çıkması işleri farklı bir yöne çekti. Tabi IŞİDin ortaya çıkmasında da yine Suriye rejiminin büyük etkisi var. Ayrıca darbelerin etkisi var. Müslümanların kendi yöneticilerini seçme konusunda karşılaştıkları zorlukların etkisi var. Müslümanları kapalı bir topluma itmenin etkisi var. Yani Batılılar Müslümanları kapalı bir toplum yapmaya çalışıyor. Tabi bunun sonucunda böyle şeyler ortaya çıkıyor.
BATI, IŞİDLE MÜCADELEYİ BİREBİR KENDİ YAPMAK İSTEMİYOR
Türkiyenin altına imza atmadığı, Amerika ve Arap rejimlerinin IŞİDe karşı vereceği mücadelede İslam coğrafyasını nasıl bir tehlike bekliyor, harekâtın başarı sağlaması mümkün mü?
Biz, IŞİDin Batılıların uygulamalarının ve siyasetinin bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Ama tabi şu anki uygulamalarda eleştirilecek şeyler çoktur. IŞİDin şu anki durumu malumdur. Tabii, IŞİD ortaya çıktıktan sonra Batılılar biraz daha endişelendiler. Fakat IŞİDle mücadeleyi de birebir kendileri yapmak istemiyor, devletler üzerinden vekalet savaşı adını verdiğimiz yöntemle bunu halletmeye çalışıyorlar. Bush döneminde Amerika kendisi müdahale ediyordu. Ama şu anda Obama yönetiminin stratejisine göre doğrudan Amerika değil, tayin edilen vekiller ve çevreler aracılığıyla bu işi halletmeye çalışıyorlar. Ama ben, doğrusu sonucun ne olacağından emin değilim. Ve her hâlükârda şu anda Müslümanların enerjisinin buraya kaydığını ve enerji kaybına uğradığını söyleyebiliriz.
AMERİKANIN NE OLURSA OLSUN BÖLGEMİZE MÜDAHALE ETMESİNE KARŞI OLMALIYIZ
IŞİDin yapıp ettikleri görünür itibariyle biz Müslümanlar olarak hiçbir şekilde tasvip edilemez ama Amerikanın bunu bahane ederek tekrar bölgeye yönelik saldırı, işgal ve kaosa götürecek adımlar atması hiçbir şekilde kabul edilemez. Siz, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kesinlikle, prensip olarak Batılılar ve Amerikanın ne olursa olsun bölgemize müdahale etmesine karşı olmalıyız. Biz bunu kabul etmemeliyiz, evvela bunu belirtmek lazım. Ve Müslümanların alternatif olarak ya Amerika ya IŞİD ikileminde de kalmamaları lazım. Elbette bölgedeki Müslüman halkın ve geniş bir kitlenin talepleri farklıdır. Suriyeyi örnek verecek olursak; Suriyede insanlar ya IŞİDe ya Amerikaya, ya da Esada mahkûm olmamalıdır. Bunların dışında bir alternatif olmalıdır. Bu da halkın geniş kitlesinin uzlaşacağı ve kendisine uygun bir yönetim tarzını belirleyeceği bir yöntemdir. Aynı şey Irak için de söz konusudur. Dolayısıyla biz burada normal şartlarda ve hassasiyet sahibi bir Müslüman olarak kesinlikle bazı icraatlarını tasvip etmesek de Amerikanın IŞİDe karşı saldırısını kesinlikle tasvip etmiyoruz ve karşı da olmalıyız.
BATILILARIN NÜFUZUNUN DEVAM ETMESİ BİZİM YUMUŞAK KARNIMIZDAN KAYNAKLANIYOR
Batılıların İslam âlemine karşı yumuşak karnı, zaafları ve İslam âlemine karşı sahip oldukları kartlar nelerdir? Bir de Batılılarda geçmişe nazaran bir gerileme seziyor musunuz?
Tabii ki Batılıların nüfuzu devam ediyor ama bu bizim yumuşak karnımızdan kaynaklanıyor. Aslında Batılılar eski güçlerinde değil. Ancak biz Müslümanlar olarak gereken güce henüz ulaşmadık. Aslında Batının gücü halklar nezdinde kalmadı, sadece bölgedeki kukla rejimler üzerinde Batının nüfuzu devam ediyor. Batılılar, eski güçlerinde olmadıkları için bölgeyi karıştırıyorlar. Ama bizim kendimize bakmamız lazım, bizim Müslümanlar olarak güçlenmemiz lazım ve kartlarımızın güçlü olması gerekiyor. Yoksa Batılılar zayıflasa da biz zayıf kalmaya devam ettikçe bu durumdan çıkamayız diye düşünüyorum.
BİR YERİ YAKTIĞINIZ ZAMAN BU ATEŞİN NEREYE VARACAĞINI KESTİREMEZSİNİZ
Sayın Şankıti, birçok stratejiste göre Amerika güçlü olsaydı bölgede kaotik durumu kışkırtmazdı. Örneğin hem bizzat Batının hem de bölgedeki kukla rejimler Mısır ve Suudi vasıtasıyla arkasında durulan General Hafter, Libyada başarı sağlayamadı. Oysa eskiden böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Sizce de gerçekten Batı, gücünü yitiriyor mu?
Hiç kuşkusuz bu değerlendirmeler yerinde ve isabetli değerlendirmelerdir. Bu tamamen böyledir. Batılılar eskiden istikrar adına kukla rejimler vasıtasıyla bölgeyi yönetiyorlardı. Fakat şu anda bu şanslarını kaybettikleri için bölgenin bir ateş alanı olmasını istiyorlar. Yani onların şu anki stratejisini şu şekilde özetleyebiliriz; benim değilse yakarım anlayışı. Onlar da bunu şu anda tercih ediyorlar. Artık bu bölgenin kendilerine ait olacağı konusunda umutlarını yitirmişlerdir ki bu bölgeyi yakmayı tercih ediyorlar. Fakat bir yeri yaktığınız zaman bu ateşin nereye varacağını kestiremezsiniz. Batılılar şu anda ateşi yakma gücünü elinde bulunduruyor. Ama bunu kontrol etme gücüne sahip değiller. Şu anda onların siyaseti bu ve onların kartlarında ciddi bir zayıflık var ve bu her açıdan seziliyor. Bu bahsettiğiniz değerlendirme yerinde bir değerlendirmedir ve bu bahsettiğiniz sonuca bizi ulaştırır.
Sayın Şankıti, Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldikten sonra üçüncü dış ülke ziyaretini Katara gerçekleştirdi. Sizin de Katarda olmanız sebebiyle bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başarılı bir ziyaret oldu. Takip ettiğim kadarıyla burada basın ziyarete geniş yer ayırdı. İki ülke arasında yüksek stratejik bir konseyin kurulmasını kararlaştırmışlar. İki ülke arasındaki ilişkinin stratejik bir boyuta ulaştığını görüyoruz. Bu da her açıdan faydalı bir gelişme. İki ülkenin bakış açısı birbirine çok yakın. İkisi de Ortadoğuda halkın iradesine dayalı yönetim tarzlarını destekliyor. Arap Baharıyla başlayan halkın taleplerinin dikkate alınması akımını destekliyor. İki ülke de Arap Baharına karşı başlayan karşı devrime tavır koyuyor. O bakımdan iki ülke arasındaki ilişkinin güçlü olması Arap Baharıyla umutlanan halklar için bir umut olarak görülüyor. Türkiye ve Katarın yürüttükleri siyasetin temeli şuna dayanıyor; Türkiye ile Katar, İslam âleminin batıyla ilişkisini koparmasını elbette savunmuyor. Ancak bu ilişkinin rejimlerin değil, halkın maslahatına olması gerektiğini söylüyor. Oysa Batılılar, rejimlerin maslahatını esas alıyor. Rejimler de kendi maslahatlarını esas alıyor. Burada bir sorun çıkıyor. Çünkü halk bunun dışında tutuluyor. Kısacası Türkiye ile Katarın kurduğu ilişki ileride kurulacak ittifakın da nüvesini oluşturuyor. İleride buna başka ülkeler de dahil olabilir. Örneğin; Tunus ve istikrar bulursa Libya da buna dahil olabilir.
Basında çıkan haberlere göre, Katarda bulunan İhvan liderlerinden ülkeyi terk etmelerini istedi. İhvan liderlerinin Katardan gitmelerini gerçekten Katar mı istedi, yoksa?
Katar Dışişleri Bakanı bir açıklama yaptı, Biz İhvan yetkililerinin Katarı terk etmeleri konusunda bir talepte bulunmadık. Ancak İhvanın kendi kararıdır bu. İhvan yetkilileri Katara uygulanan baskıları hafifletmek için böyle bir yola gittiklerini zaten ifade ettiler. Bu onların zaten kendi nezaket çerçevesinde aldıkları anlayışlı bir karardır. Yoksa Katarın böyle bir talebi yok. Ayrıca yer değiştirmesi çok da sorun olmayacak, Katarda olmayacaklarsa Türkiyede olurlar, başka yerde olurlar, sonuçta bu mücadele devam edecektir. Ve ben bunun stratejik değil de her açıdan taktiksel bir hamle olduğunu düşünüyorum. Bu sorun çok da büyütülecek bir durum değildir. (Mehmet Özcan - İLKHA)