banner2

Çocuğunu bir dershaneye kaydetmek isteyen veli bir gün sabahleyin kızının elinden tutar ve onu evlerine yakın bir dershaneye kaydetmeye götürür. Ücrette anlaştıktan sonra dershanedeki görevliler öğrencinin kaydını yaparlar ve veli evine döner; öğrenci de kurslara devam eder.

Derken deneme sınavları başlar. Dershane yöneticilerinden birisi öğrencilere, “Arkadaşlar! Gazeteye abone olmayanlar deneme sınavlarına giremezler. Çünkü deneme soruları gazetenin ekinde verilmektedir” der. Öğrenci bu durumu babasına aktarır. Bu teklifi çok anlamsız ve haksız bulan baba dershaneye gider ve: “Kardeşim, eğer gazetenize abone olmak, dershaneye devam etmenin şartlarından ise bunu baştan neden söylemediniz? Üstelik gazete ücreti konuşulmadı. Abonelik olacaksa bunun ücretini neden düşürmediniz. O zaman ayda 30 lirayı dershane ücretinden düşürmeniz gerekir. Kaldı ki, ben neden sizin gazetenize abone olayım ki? Sizin gazetenizi almak zorunda mıyım?” der ve şiddetli itirazda bulunur. Fakat dershane yöneticileri, “Biz çocuklarınıza verdiğimiz kursların ücretini alıyoruz. Deneme sınavları ayrı bir ücrete tabidir. O da gazete aboneliğidir. Sorularımız gazetenin ekinde verilmektedir. Gazeteye abone olmayanlar deneme sınavlarına giremezler” derler.

Olanlara anlam veremeyen öğrenci velisi, “Lanet olsun ya, siz ne biçim Müslümansınız?” dedi ve istemeyerek gazetelerine abone oldu. Aradan günler geçti; bir gün kızı dershaneden dönerken babasına bir pusula uzatır. Pusulada yazılanlara göre dershane yöneticileri kendisini veli toplantısına çağırmışlardı. Velimiz istemeyerek de olsa toplantıya katılmak üzere evden çıktı. Dershanenin üst katında çok amaçlı bir toplantı salonu vardı. Velimiz, toplantıya geç katılanlardan birisiydi. Salona vardığında hatip çoktan konuşmaya başlamıştı.

Kürsüde bir adam var; konuşuyordu. Veli hemen oturdu ve hatibi dinlemeye başladı. Konuşan hatip, dini istismar eden bir üslupla konuşuyordu: “Allah, peygamber, Kur’an ve iman için, dava, hizmet…” gibi kelimeler sık sık tekrar ediliyordu. Hatip, konuşmasının en heyecanlı kısmını sona saklamıştı. Bir rüya anlatacaktı fakat bütün velilerin gelmiş olmasından emin olmak istiyordu. Artık dışarıdan gelenlerin olmadığını anlayınca da rüyayı anlatmaya başladı. Elindeki gazeteyi göstererek şöyle dedi:

“Bakın arkadaşlar; bu elimdeki gazete büyük bir davanın gazetesidir. Küfre karşı savunma vaziyetinde olan İslam davasının gazetesidir. Bu gazetenin tirajı ne kadar yüksek olursa Müslümanların sesi o kadar gür çıkacak demektir. Bu gazete Türkiye’de bir numara olmalıdır. Allah korusun, eğer bu gazetenin tirajı düşerse, hangi gazetelerin tirajının yükseleceğini biliyorsunuz. Bazı arkadaşlarımız bunun kıymetini anlamayabilirler; ancak eğer Resûlüllah’ın (s) bu gazetenin arkasında durduğunu bilselerdi konuyu daha iyi anlayacaklardı, eminim

“Bakınız; bir velimizin yaptığı nahoş davranıştan sonra gördüğü rüyayı size anlatayım: Dershane yöneticileri, kızını dershaneye getiren bu velimizin öğrencisinden gazete aboneliğini isteyince –ki biliyorsunuz bu abonelik deneme sınavları için şarttır. Çünkü sınav soruları gazetenin ekinde yer alıyor- velimiz ertesi gün dershaneyi basıyor ve bürodaki sorumlu arkadaşlara ileri-geri laflar saymaya başlıyor. Sorumlu arkadaşlar ne kadar alttan almışlarsa o gazete aboneliğini istememekte ısrarcı olmuş ve bir sürü laf sayarak büroyu terk etmiştir.”

“Velimiz akşam yattığında bir rüya görüyor. Bakıyor ki, Resûlüllah (s) bir yerde oturmuş; veli de ona doğru gidiyor. Resûlüllah (s) velinin kendisine doğru geldiğini görünce onu çağırmış ve ağır ifadelerle onu azarlamaya başlamış. Buyurmuş ki: ‘Bre kör ol, namert! Sen ne diye o gazetenin aboneliğini reddediyorsun? O gazetenin benim davamın temsilcisi olduğunu bilmiyor musun? Çabuk o dershaneye git ve gazetene abone ol. Gözüm seni buralarda görmesin!’ Velimiz, Hz. Peygamber’in (s) bu azarından sonra sabahı zor etmiş. Sabah olur olmaz, hemen dershaneye gitmiş ve yalvararak şöyle demiştir: ‘Abiler! Lütfen ben ettim, siz etmeyin. Allah için bana yardım edin! Ben bir değil üç gazeteye abone olmak istiyorum’ demiştir.”

Salonun arka sıralarında rüyayı büyük bir sessizlikle dinleyen veli, kendisinden söz edildiğini anlayınca dehşete kapılır ve dayanamaz. Konuşmak için el kaldırır. Hatip kendisine izin verir: Veli şöyle der: “Ya, siz neden bahsediyorsunuz Allah aşkına! O büroyu basan benim ve gazetenin aboneliğini anlamsız bulup reddeden de benim. Siz ne hakla istemediğimiz bir gazeteye bizi abone yapıyorsunuz? Sabahtan beri “Allah, peygamber” deyip duruyorsunuz. Bizden aldığınız bu para size helal mi acaba? Bunu hiç düşündünüz mü? Önce bu soruya cevap vermeniz gerekir. Rüyaya gelince, bu tamamen uydurulmuş bir senaryodan ibarettir. Yeminle söyleyeyim ki, ben böyle bir rüyayı görmedim. Eğer rüya görülmüş olsaydı her halde onu ben görecektim. Ama rüya filan görmedim

Dostum başından geçenleri bana anlatınca onu sormayı unuttum. Keşke o hatibe sorsaydı; “Acaba rüya gören kişi Resûlüllah’ı (s) nerede görmüştü? Kamyonda mıydı yoksa başka bir araçta mıydı?”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.