banner2
  Yeryüzünde insanlar için gerek doğum ve gerekse ölüm imtihan için halk edilmişlerdir. Bu imtihan merkezinde tevhid vardır. Doğumla başlayıp ölümle neticelenen hayat serüveninde insanoğlu tevhid inancıyla imtihan olunmaktadır. Bu imtihanın varlığı Kur’an-i Kerim’in kat’i nassıyla (kesin delil ile) sabittir. Allah-Teâlâ buyuruyor;
  Hanginizin ameli ahsen/daha güzel amelde bulunacağını imtihan etmek üzere ölümü ve hayatı yaratan odur. O, Azizdir, Gafurdur.(Mülk suresi2)
  Doğumdan ölüme kadar tevhid inancını korumak, İslam’dan başka din, ideoloji, sistem ve Müslüman isminden başka isim ve kimlik kabul etmeden hayatı sürdürmeye çalışmaktır. İslam’dan başka din, Müslüman isminden/kimliğinden başka isim aramaya kalkışanlar, tevhid inancına aykırı hareket etmiş olurlar.
  Tevhid merkezli bir hayat yaşamak tevhid inancına bağlı kalmakla mümkündür. Tevhid inancının zedelenmesi, toplumun sosyal ve siyasal zelzelesidir. Tevhid inancını zayi eden toplumlar, zevale uğramaya mahkûmdurlar.
  Tevhid inancının korunması, her yerde ve her zaman Kur-an ve sünne’te yapışıp, bid’at ve hevadan kaçınmakla mümkündür. Şunu bilelimki; ister itikadi ister ameli olsun, bid’atin her nevi mezmum ve merdut’tur. İtikadi olsun ameli olsun bid’atlara heveslenip değer verenler tevhid inancını koruyamazlar.
  Tevhid, yüce Alla’ı zatında ve sıfatlarında birlemekle beraber, kanun koymada, itaat ve ibadet’te, O’na boyun eğmede, korkmada ve sevmede O’na hiçbir şeyi ortak etmemektir.
  Yine tevhid, ta’zimi, sevgiyi, kesin tevazuyu, ulûhiyeti O’na has kılmaktır. Yüce Allah buyuruyor; deki: Allah her şeyin rabbi iken ondan başka Rabb mi arayayım?(enam164) deki: gökleri ve yerleri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah-tan başka dost mu edinirim? (enam14)Allah size kitabı/kur’an-ı açık açık indirmiş iken ondan başka bir hakem mi isteyeyim?(enam114)
  Yine, tevhid, Allah’tan başkasını kanun koyucu olarak ve hakem olarak kabul etmemektir. Diğer bir deyişle, bazı insanlara/fert veya gruplara, kendileri veya başka birilerine kesin bir kanun/hüküm koyma hakkını vermemektir. Şüphesiz ki kullar/yaratıklar hakkında yasamada bulunmak sadece yüce Allah’ın hakkıdır. 
  Tevhid’in zıddı şirktir. Şirk, aynı kökten gelen kelimelerle birlikte kur’an-da yüz elliyi aşkın yerde geçmektedir.
  Kur’an-ı kerim-i incelediğimiz zaman, şirke düşen insanların nefislerine tabii olarak tevhide karşı çıkmalarının neticesinde bu duruma düştüklerini görmekteyiz.
  Bütün müşrik toplumlarda, genellikle ahlaksızlık, nefis duyguları, zulüm, hırs, azgınlık, taşkınlık ve menfaat-perestlik hâkimdir.
       Şirkin temeli insanların Allah’a tam manasıyla inanmamaları, O’nun emir ve yasaklarına gerektiği gibi uymamaları ve ondan sonra yukarıda arz edilen süfli duruma düşmelerine dayanır.
  Kur’an ayetlerinde ve çeşitli hadis ve ilmi eserlerde şirk konusuna geniş yer verilmiştir. Allah’ın birliğine ortak kabul etmek şirk olduğu gibi, kudret ve tasarrufların da O’na ortak kabul etmek de şirktir. Şirkin diğer bir çeşidi de, yalnız Allah’tan beklenmesi, gereken sonuçları, Allah’tan başka güç ve kişilerden beklemektir. Şirk; zıddı tevhid dir.O da Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmekle beraber, O’nun tasarrufların da tek kudret sahibi olduğunu, hüküm ve iradesinin her şeyin üstünde bulunduğunu kabul etmektir. İslam dinin de tevhid esastır.
  Hemen hemen bütün ibadetlerin ana gayesi çeşitli konular da Müslümanların arasın da birliği sağlamaktır. Dünyanın her yerin de ki Müslümanların aynı ezanı okumaları, ibadetlerinde aynı kıbleye dönmeleri, tevhidin birer göstergesidir. Şirk bunun tam zıddıdır. Tevhidin ana gayesi ve esas hedefi olan Allah’ın birliği hususunda ki inancı zedelemek, O’na ortak kabul etmek, büyük şirk kabul edilmiştir. Yüce Allah buyuruyor: Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür. (Lokman 13)
  Allah’a ortak koşmadan, halis olarak Allah’ı birleyenler olun. Kim Allah’a ortak koşarsa, o sanki gökten düşmüşte kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir. (Hacc 31)
  Şirke düşen kendi nefsine zulmetmiş olur. Zira şirke düşen insan o kadar perişan olur ki, yüce Allah ile bağları kopar; istikametini şaşırır; iyi ile kötüyü ayırt edemez hale gelir ve kendi öz çocuğunu öldürecek kadar şaşkın bir duruma düşer. Onların bu acı hali, kur’an-da şöyle haber verilmiştir.
  Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi süslü(güzel bir şeymiş gibi)gösterdi ki böylece hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları uydurduklarıyla baş başa bırak.(enam137)
  Bu yüzdendir ki tevhidi hareket kesintiyi kabul etmez. Hayatın her alanında yaptığı ve yapacağı her iş ve her şeyde İslami ölçüleri esas almayanlar tevhidi kesintiye uğratanlardır. Tevhidi kesintiye uğratanlar ise kendilerini şirkten kurtaramayanlardır.
  Yeryüzünde kaybedilen her şeyin yerine bir şeyler konulabilir, fakat tevhidi kaybedenlerin yerine koyabilecekleri bir şeyleri olmaz.
  Yahya b.muaz er-razi (rh. a)bu konuda şunları söylüyor; insanların bütün ihtilafları ve tartışmaları üç esasa dayanır. Bu üç esasın birde zıddı vardır ki, bu esasları yapmayan mutlaka aksini işlemiş olur. Bu esaslar şunlardır.
  1)Tevhid, bunun zıddı şirktir; tevhide gereği gibi bağlı bulunmayan, şirke girer.
      2)Sünnet, bunun aksi de bid’attır. Sünnet üzere davranışlarını tanzim etmeyen, bid’ate düşer, bunlarla da dalalete sürüklenir.
  3)Taat, bunun zıddı ma’siyettir. Taat’te bulunmayanlar, ma’siyet üzeredirler. (el-i’tisam”İmam-ı şatibi)   
  Masiyet üzere yaşayanlar ise, tağutların emrine girmeye adaydırlar. Tabii ki, tağutların emrine girmeye adaylığını koyanlar, Tevhid inancını koruyamazlar.
  Tevhid inancına sahip olanlar, evde, işyerinde, dairede, çarşıda, pazarda, kalabalıkta, yalnız kaldığında hasılı kelam her yerde her zaman Allah’u  Tealanın kendileriyle birlikte olduğunu idrak eden ve Allah’u Teala’nın gönderdiği şeriatın dışına çıkmama gayretini ortaya koyanlardır.
  Tevhid akidesini/inancını korumak, şartlar ne olursa olsun, Müslüman ca ve her davranışın dışına yansıyan bir mesaj olduğunu kavrayarak haki-kate uygun emellerde bulunmaktır.
  Hayata tevhid ile başlamak ve tevhid ile ayrılmak, dünya ve ahiret saadetinin değişmez muştusudur.
  Gerek doğumlarda gerekse ölümlerde tevhid çizgisi üzerinde bulunmak ve o çizgiyi muhafaza etmek, mümin insanların değişmez vasıfla-rıdır. Bakınız sahabeden ibn-i Abbas (rh.a) ın Rasulullah (Sav)e nisbet ederek bildirdiğine göre, Resulullah (Sav);”ilk söz olarak çocuklarınıza la ilahe illallah demeyi öğretiniz! “ buyurmuştur.  Rasulullah (Sav) bizzat kendiside Haşimoğullarından çocuklar konuşmaya başladığı zaman şu ayet-i kerimeyi okur ve okuturdu.
Ve deki: Çocuk edinmemiş, mülk (ve hâkimiyetin) de hiçbir ortağı olmayan, acizliğinden ötürü velisi(yardımcısı) da bulunmayan Allah’a hamd olsun. O’nu tekbir ettikçe et.(isra sur. 111) 
  Resul-i Ekrem (Sav) bu ayet-i kerimeyi çocuklara yedi kez öğretip söyletirdi. Sahabiler de çocukları konuşmaya başladıkları zaman, ilk söyledikleri söz bu olsun diye yedi kere la ilahe illallah dedirtmeyi güzel görürlerdi.
  Sahabeden Ebu Said el Hudri (rh. a) “Rasulullah  (Sav)in; ölülerinize/ölmek üzere olanlarınıza la ilahe illallah demesini telkin ediniz.”buyurduğunu rivayet etmiştir.
  Gerek yukarıda ki uygulamalar ve gerekse bu uygulamaları gerektiren bu rivayetleri, mümin insanın hayatının, doğumdan ölüme kadar tevhid çizgisine sahip ve tevhid telkinine muhatap olduğunu göstermektedirler.
  Doğumla başlayıp ölümle neticelenen hayat serüveninde tevhid inancını koruma hassasiyeti, İslam dinini anlama hususunda sünnetle yetinme şuuru ve her işin sünnetteki uygulamasına razı olma uygunluğudur. Şahsi kanaatleri ve kişisel çıkarları uğruna Rasulullah (Sav)’in sünnetini görmezlikten gelenler veya gördükleri halde ona bağlılığı gereksiz görenler, tevhid inancını zedeleyenlerdir.
  Kitap ve sünnet’e yeri olan her iş, her uygulama tevhid inancı sınırları dâhilin de sayılır. Ama kitap ve sünnetin sınırlarını aşan ve taşan hiçbir işin ve uygulamanın da tevhid inancıyla ilişki ve alakası yoktur.
  Müslümanların oluşturdukları aile ocakları, sosyal müesseseler, siyasal kurum ve kuruluşlar da tevhid inancını yansıtırlar.
  Tevhid inancına aykırı, ona muhalif ve mukabil olan hiçbir oluşumu, müesseseyi, kurum ve kuruluşu Müslümanlar oluşturma, onaylama ve destekleme hakkına sahip değildirler. Böyle bir hakkı kendilerinde gördükleri an tevhid inancı ile ilişkileri ve bağlantıları kesilmiş olur.
  Netice olarak Müslümanların tevhid inancını korumaları, hayatın belli bir dönem ve devresine ait değillerdir. Aksine Müslümanlar, doğumdan ölüme kadar tevhid akidesini/inancını korumakla mükelleftirler. Müslümanların tevhid inancından ayrı kalabilecekleri hiçbir mekân ve hiçbir zaman dilimi yoktur.
                      
  Kaynaklar:
  Salih amel, Mustafa ÇELİK
  Tevhidin hakikati. Yusuf el KARADAVİ
  Şamil İslam Ansiklopedisi
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.