banner2

Doğrusu çevremize baktığımız zaman, gerek hükümet taraftarı olanlar gerekse BDP'liler ve Kürt vatandaşlar süreçten çok umutlu görünüyorlar. Bir anda her tarafın gül-gülistan olmaya başladığını görünce bir dostumu aradım ve sordum, dedim ki: "Acaba bu sefer hükümetin Kürt sorunun çözümü için gösterdiği çabalar kanı durduracak mı? Başka bir deyimle,  bu süreç hem Türklerin hem de Kürtlerin hassasiyetlerine cevap verebilecek midir?" Dostum biraz düşündükten sonra "Neden olmasın, ama eğer…" dedi ve bazı çekinceleri olduğunu söyledi. Ben kendisine, "Bu konuda taraflardan birini samimiyetsiz mi görüyorsun yoksa?" dedim. Dostum şöyle dedi:
Bak hocam; Kürt sorununu çözmek konusunda atılan adımlar yeni değildir. Hatta AK Parti Kürt meselesinin barışçı yollardan çözülmesi için bugüne kadar, özellikle 2008'den itibaren çok şeyler yaptı. Hatırlayın, "Ben kürdüm" demenin 2 yıl altı ay hapisle sonuçlandığı bir süreçten 24 saat devletin eliyle Kürtçe yayın yapılan bir döneme gelindi. Sadece bu mu? Hayır; herkes rahatlıkla Kürtlerin tarihinden, devletin Kürtlere karşı asimilasyon uyguladığından ve bunun gibi hiç de devletin hoşuna gitmeyen değişik konulardan tutun da özerklik ve bağımsızlığa kadar birçok konuda konuşabiliyor. Fakat Ak Parti bir türlü Kürtleri barış sürecinin içine sokamadı. Barış sürecinin eksik kalan en büyük ayağı da buydu. Zira Kürtler, eskiden kalma "Devlete karşı olmak, devlet ne yapıyorsa Kürtlerin aleyhindedir." psikolojisinden henüz kurtulamamışlardır. Fakat Kürtler, artık devletin Kürtlere samimiyetle yaklaştığını göreceklerdir, görmelidirler.
Kürtleri savunduğunu söyleyen BDP'nin, maalesef bu süreçte, barışı isteyen hükümetin yanında yer almaması süreci zora sokmuştur. Oysa BDP'den beklenen, Kürtlerin lehine olacak en ufak bir adımı bile desteklemek ve devleti köşeye sıkıştırma politikasından vazgeçmekti. BDP'nin bu tavrı en çok şahinlerin ve barışı istemeyenlerin işine yaramaktadır. Fakat ne yazık ki, olağanüstü adımların atıldığı dört yıllık barış süreci BDP tarafından yeterince değerlendirilemedi. 24 saat Kürtçe yayın yapan TRT-6 kurulur kurulmaz, hiç seyretmeden "Bu korucuların Televizyonudur" demeye başladılar. Oysa TRT-6'da yayınlanan programlar hem çok ciddi, hem de Kürtlerin edebiyat ve siyasal tarihlerinin öğrenilmesi bakımından çok elzem olan programlardı. Kürt tarihçi ve edebiyatçılarının seçkin bilim adamları tarafından bu kanal vasıtasıyla tanıtılması nasıl küçümsenebilir? Herkes Molla Ahmed-i Ceziri'yi, Ahmed-i Hani'yi ve Feqiyi Teyrâ'yı bu kanaldan öğrendi. BDP bu programların Kürtler için faydalı olduğunu görünce bu kez seçmenlerine, "Bizim mücadelemiz sayesinde bu imkanlar size tanınıyor" demeye başladılar.
Aslında Ak Partinin barış yolundaki hesabı tuttu, denilebilir. Herkes bilir ki, bir tarafta Sayın Başbakan barışın oluşması ve kardeşliğin sağlanması için çaba sarf ederken diğer tarafta bu işi engellemeye çalışanlar vardır.  Yani Başbakan muhatap bulma konusunda hep zorluklarla karşılaştı. Silopi sürecinin fiyasko ile sonuçlanması bile değerli bir süreçti. O süreci sabote eden siyasiler ve diğer örgüt mensupları Kürtleri bu işin içine sokmamak için azami şekilde çaba gösterdiler. Hatta geçen yıl yaşanan ve kamuoyundan gizlenen Olso sürecini bile, Silvan'da yaşanan 13 askeri şehit etmekle sabote etmekten çekinmediler. Bu kez iş biraz daha ciddi tutuluyor. İmralı süreci diyebileceğimiz bu süreç halktan gizlenmiyor ve şeffaf bir şekilde devam ettiriliyor.


Kuşkusuz bu işler genellikle zor işlerdir. Çünkü devlete karşı terör eylemlerini yürüten PKK aslında homojen bir yapı değildir. Yani, Öcalan'ın bir sözüyle örgüt oturacak ve bir sözüyle de kalkacak bir yapıya sahip değildir. Bu yüzden BDP'nin sürecin başlamasıyla yaptıkları ilk açıklamalarda Kandil, Avrupa ve BDP'nin de sürece dâhil edilmesi gerektiğini söyledi. Eğer sadece Öcalan'ın ikna edilmesiyle hareket edilirse, başarıya ulaşılması oldukça zor olur. Ama Kemal Burkay'ın da dediği gibi,  daha önceki denemelerde olduğu gibi bu kez de sürecin sabote edilmesinden korkmak ve dikkatli olmak gerekir.


Ben dostuma, "Peki dostum, barış süreci bu sefer nasıl sabote edilebilir?" diye sordum. Dostum dedi ki: Evet, bu kez süreci sabote etmek isteyenlere asla fırsat verilmemelidir. Bu kez süreç iki şekilde sabote edilebilir. Birincisi, hem hükümetin, hem Öcalan'ın, hem de BDP'nin asla tasvip etmeyeceği büyük bir terör eylemini gerçekleştirmek suretiyle… Bunu devletin derinliklerinde gizlenmiş bazı ulusalcı örgütler de yapabilirler, ya da PKK'ya da yaptırabilirler. Avrupalıların da bu konuda samimi olmadıklarını bilmek gerekir. İkincisi de taleplerini hükümete sunanların Türkiye'nin kırmızıçizgilerini zorlamak suretiyle…   Eğer Kürtleri temsil edenlerden biri "Biz anadilde Kürtçe eğitim ve Kürtlerin özgüvenliğini Kürtlerin sağlaması olmadan hiçbir şekilde çözüme yanaşmayız" derlerse süreç sabote edilmiş demektir.


Dostumun görüşlerine katılıyorum. Bence bu kez iş daha ciddidir. Hem hükümet hem de Kürt kanadı bu işin olmasını istiyor. Her şeyden önemlisi Kürt halkı artık bu belanın sona ermesini istiyor. Çünkü eğer hükümet kanadı Abdullah Öcalan'ı ikna eder de, Avrupa'daki örgüt yöneticileri, Kandil veya BDP, sudan bahanelerle bu süreci sabote etmek isteseler bile Kürt halkı bunları affetmeyecektir.


Çünkü Kürtler de, artık çocuklarının dağlarda öldürülmelerini istemiyorlar.  Kısacası, hem hükümet çok dikkatli olmalı ve muhalefet partilerinin tahriklerine kulak vermemelidir. Hem de BDP bu kez çok ciddi olmalıdır ve artık kendisine oy veren ve vermeyen tüm Kürtler için iyi bir şey yapmaya karar verip sağduyu ile hareket etmelidir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.