banner2

Son zamanlarda yeniden gündemimize giren “Kardeşlik” ruhu, Ahilik haftası münasebetiyle daha da canlanmıştır.

Ahilik mesleği, Arapça “Ahi=Kardeşim” manasındaki bir kelimeden geldiği tahmin edilmektedir. Tahmin, diyorum; çünkü Ahiliğin Türkçe’deki “Akı” (cömert) manasındaki bir kelimeden geldiğini söyleyenler de vardır. Ama Ahilik, tasavvufta önemli bir yer işgal eden “Uhuvveti”(Kardeşliği) ifade ettiği için Anadolu’da kolayca yayılmıştır, denilebilir. Hatta ahiliğin yayılmasında “fütüvvet” teşkilatının da büyük tesiri olmuştur. Ahilik ve fütüvvet Anadolu, Suriye, Irak, İran ve Mısır gibi topraklarda yaşayan esnaf ve sanatkârlar arasında yaygın hale gelen bir diğergamlık (sadece kendilerini değil, başkalarını da düşünenlerin) teşkilatıdır.

Esasen ahiliğin aslının uhuvvetten geldiği yolundaki tez çok güçlüdür. Çünkü uhuvvet Kur’an’ın öne çıkardığı temel unsurlardan biridir. Allah şöyle buyuruyor: “Mümünler sadece kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı sorumlu davranın ki, onun merhametine mazhar olasınız.” [1]

Bu ayet, müminlerin kardeşliği dışındaki bütün ihtimalleri kategorik olarak dışlamaktadır. Yani iman eden her kes birbirinin din veya iman kardeşidir. Bu kardeşlik kan kardeşliğinden çok daha önemli ve ileridir. Çünkü öz kardeşlerin kardeşliği kabir kapısında sona eriyor. Hâlbuki din kardeşliği sonsuz bir beraberliği sağladığı için ebedidir. Bedir savaşında birçok sahabinin babaları ve öz kardeşleriyle savaşmış olması bunu teyit ediyor. Kuşkusuz iman kardeşliğini bu kadar sağlam ve uzun soluklu kılan bir tek çimento vardır; o da imandır. Allah demek istiyor ki, bu iman çözülmeden kardeşlik çözülmez. Bu kardeşliğe sadece yaşayan erkek ve kadınlar değil ahrete göçen erkek ve kadınlar da dâhildir.

İşte Kur’an’da bize takdim edilen bu ebedî uhuvvetin kıymetini bilenler ahilik=kardeşlik teşkilatını kurarak bu kardeşliği ebedileştirmek istemişler. Anadolu’da ahiliğin kurucusu olarak bilinen ve aslen İran’ın Hoy kentinden olan Şeyh Nasirüddin Mahmud (Ahi Evran) , ilk defa Alâeddin Keykubad’ın desteğiyle bu teşkilatı kurmuştur. Bir taraftan İslamî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı olarak tekke ve zaviyelerde şeyh-mürid ilişkilerini yürütürken, diğer taraftan iş yerlerinde usta-çırak ilişkilerini düzenlemiştir.

Ahilerin kurduğu ahilik teşkilat sadece manevi ve iktisadî bir güç olarak kalmamış, aynı zamanda devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde siyasi bir güç olarak da ortaya çıkmıştır. Nitekim Moğol istilasında Ahiliğin kurduğu birlikler kentleri Moğol zulmünden korumaya çalışmışlardır. Hatta ahiliğe büyük destek veren Alâeddin Keykubad, oğlu II. Giyaseddin tarafında öldürülünce, ahiler II. Giyaseddin’e karşı büyük bir direnç göstermişlerdir.[2] Selçuklu Devleti zamanında Ahi teşkilatları mesleklere ait problemleri hallederek, esnafın devlet ile olan münasebetlerini düzenlerlerdi. Maldaki kalite kontrolü ve fiyat tespiti gibi hususlar da bu düzenlemeler arasında yer alırdı.

Ahilik Osmanlı devletinin kuruluşunda da büyük rol oynamıştır. Bütün prensiplerini Kur’an ve Sünneten alan ahiliğin tüzüklerine “Fütüvetname” adı verilirdi. Ahiliğin esaslarını oluşturan ahlakî ve ticarî kurallar bu belgelerde yazılı bulunuyordu. Bu tüzüklere göre teşkilata mensup olan kimselerde bulunması gerekli vasıflar şöyle idi: “Vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, ihvana nasihat, affedici olma ve tövbe.” Şarap, zina,Yalan, gıybet ve hile gibi davranışlar meslekten atılma sebepleri arasında sayılırdı.

Gerek Selçuklu gerek Osmanlı devletleri nezdinde her zaman ahilerin siyasal itibarları ve güçleri vardı. Unutulmamalıdır ki, büyük mutasavvıf Şeyh Edebali de bir ahi şeyhi olup Osman Gazi ile sıkı ilişkileri olmuş ve kızını ona vermiştir. Fakat özellikle Fatih döneminden itibaren ahilik tamamen bir esnaf teşkilatı haline gelip siyasî yönünü kaybetmiştir. Bu gün bile bu teşkilatlara ne kadar da ihtiyacımız vardır. Çünkü ahilik teşkilatı, insanîliği, başkalarını düşünmeyi ve diğergamlığı ifade etmektedir. Kur’an’dan ve Sünnet-i Seniyyeden mülhem olan bu teşkilatın kurucusu olan Ahi Evran Kırşehir’de metfun olup ziyaret edilmektedir.

Andolu ve Horâsan’ın içinden çıkan bu manevi teşkilat, tefrika ve ayrılığı bertaraf eden tek teşkilattır. Eğer bugün ülkemizde yaşayan kavimler kendilerini birbirileri için feda edebiliyorlarsa bunun temelinde kardeşlik teşkilatı yatıyor. Son zamanlarda Rojava’dan gelen Kürtlere kucak açan  ülkemizdeki Türklerin ve Arapların davranışlarına bu gözle bakmak gerek.

 

[1]  Hucurat, 49/10.

[2]  TDV İslam Ansiklopedisi, I,  s. 542; İst. 1988.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.