banner2

Hoca uzun yıllar din görevlisi olarak hizmet etmiş, artık emekliye ayrılmak istiyordu. Yaşı 60’lara varmıştı. Kalabalık denilebilecek kadar büyük bir ailenin yükü zayıf omuzlarındaydı.  Bugün kadar iktisatlı bir hayat yaşayarak şerefine en ufak bir leke getirmeden vazifesini hakkıyla yapabilmiş ve çocuklarını da bir memur maaşıyla okutabilmişti. Emekli olursa alacağı ikramiye bir ev satın almak istiyordu; ama nerde… Evler her zamanki gibi alacağı ikramiyenin çok çok üstündeydi. Bu yüzden hoca kara kara düşünüyor, her gün, “Ne yapsam, nasıl etsem?” diye kafa yoruyordu.

Çevresiyle biraz danıştıktan sonra emekliye ayrılmak için dilekçesini verdi. Bir ay sonra da maaşını ve ikramiyesini almak üzere Bankaya gitti. Bankadan paralarını alarak eve döndü. Niyeti, esnaf dostlarıyla görüşüp parasını ticarete yatırmaktı. Fakat esnaf bu işe pek yanaşmak istemiyordu. Hoca emekli olmasına rağmen yine namaz vakitlerinde camiye giderek cemaatle görüşüyor ve sohbet ediyordu. Fakat aldığı ikramiyenin peşinde olan ve kendisini takip eden bir casustan haberdar değildi.

Bir gün öğle namazından çıkınca kendisiyle tanışmak isteyen birisiyle karşılaştı. Adam, “Hocam ben diyanet müfettişliğinden emekli R… Y…” diyerek kendisi takdim etti. Hoca emekli olduğu müessesede müfettişlik gibi üstün bir görevde bulunan ve oradan emekli olan bir adamla tanışmaktan mutlu oldu. “Memnun oldum hocam, ben de emekli imam A… G…” dedi.  Müfettiş olduğunu söyleyen adam bir müddet imamla arkadaşlık yaptı, onunla samimi oldu. Konuşmaları hocanın hoşuna gidiyor ve ondan bilgiler alıyordu.

Derken hoca bir ara emekli ikramiyesinden söz etti. “Hocam, devlet bize biraz ikramiye verdi; ama bununla ne bir ev alabiliyorum, ne de bir iş çevirebiliyorum. Esnaf dostlarımda para çalıştırmaya yanaşmıyorlar” dedi. Adam, “Haklısın hocam… Biz de Ankara gibi pahalı bir şehirde yaşıyoruz. Aynı dertten mustaribiz. Ama ben aldığım ikramiyeyi farklı bir yönde kullandım. Çok şükür, sonucundan da memnunum” dedi. Hoca, adamın ikramiyesinin peşinde olduğunu bilmeden tavşan gibi kulaklarını dikip sözde müfettişi pürdikkat dinlemeye başladı: “İkramiyenizi nasıl kullandınız hocam, bir anlat hele” dedi. Sözde müfettiş, “Hocam biraz gizlidir, ama söyleyeyim: Biz bazı arkadaşlarla bir aygıt aldık ve hazine aramaya başladık. Çok güzel neticeler elde ettik. Sizin buralarda antik döneme ait hazineler vardır. O arkadaşlar şimdi yurt dışına gittiler. Arzu edersen sizinle ortaklaşa bir aygıt alıp sizin buralarda hazine arayalım” dedi.

Hoca biraz tamah etti. Müfettişin doğru bir insan olduğundan kuşku duymuyordu. Az bir tereddütten sonra bütün benliğiyle ona güvendi. Müfettişin anlattığına göre bir seferde ikramiyenin on katı kadar servet elde edilebiliyormuş. Sözde müfettiş önce hocanın güvenini kazanmak için, “Hocam sen burada bekle, ben memleketime gideyim, senin vereceğin para kadar ben de para getireyim ve burada kendimize ait bir arama aygıtına sahip oluruz. Malum aygıt dışardan geliyor” dedi. Gerçekten sözde müfettiş gitti ve hocanın almış olduğu ikramiye kadar para getirdi ve hocanın önüne koydu. İki parayı birleştirdiler ve bir mendile sarıp hocaya emanet ettiler.

Müfettiş güya yabancı ülkelerdeki adamlarla konuşuyormuş gibi yapıp bir hafta boyunca, arkadaşlarıyla hazine arama aygıtı için telefon görüşmelerini yaptı. Hoca da onu evinde misafir ediyor; gün geçtikçe samimiyetleri artıyordu. Bir gün ön ödeme için gerekli olan paranın İstanbul’a götürülmesi için bir telefon geldi. Telefon eden gizemli kişi, birinin parayı getirmesi gerektiğini söylüyordu. Beyni ve melekeleri adeta esaret altına alınan hoca hemen, “Hocam tabi ki paraları sen götürüp teslim edeceksin. Ben böyle şeylerden anlamam” dedi ve mendil içindeki paraların tümünü sözde müfettişe teslim etti. Müfettiş İstanbul’a gitmek üzere yola çıktı.

Giderken kendi telefonuymuş gibi bir kâğıda bir numara, bir de adres yazıp hocaya verdi ve: “Hocam, ölüm kalım dünyasıdır; bir sıkıntı olduğu zaman bu numaradan beni ararsın; telefonda bir sıkıntı olursa bu adreste beni bulursun” dedi. Haftalar geçti bir haber gelmeyince hoca, sözde müfettişin verdiği telefon numarasını defalarca aradı; fakat her seferinde “Bu telefon kullanılmamaktadır” diye cevap alıyordu. Bu kez başka bir ilde verdiği adrese gitti ve kapıyı çaldı. Kapıya bir adam çıktı ve: “Hoş geldin; demek seni de benim gibi dolandırmış öyle mi? Bana verdiği adreste de dolandırılmış bir emekli vardı. Bir gün onda misafir kaldım; dertleştik. Buyurun, misafirim olun” dedi.

Hoca dolandırıldığını anlayınca başından kaynar sular döküldü. İçeri girdi ve kendisinden önce dolandırılan emekli adama misafir olup dertleşti. Ertesi gün, dinlenmiş bir vücut fakat mustarip bir ruhla memleketine döndü. Eve vardığında hanımına bakıp dalgın dalgın gülümseyerek, “Bizi dolandırdığı gibi o adresteki adamı da dolandırmış. Mağdurla tanışmış olduk” dedi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.