banner2

Bazı insanlar hatırlamayabilir. Hatta çoğumuz detaylı hatırlamayabiliriz. Çünkü güzel günler, kötü günleri çabuk unutturuyor. Demokrasi ve özgürlük ortamları, baskı ortamlarının hatıralarını toplumun hafızasından çabucak siliyor. Ama her şeyin farkında olanlar, topluma hizmet etmekle kendilerini görevli hissedenler ve bizzat baskılara maruz kalanlar o günleri unutmazlar. Hatta baskıların ve kötü günlerin zihinlerinde oluşturduğu tablolar, birer silinmez hatıra olarak ölünceye kadar onlarla birlikte yaşarlar? Menderes’in çocukları, babalarının başına getirilen felaketi hiç unuturlar mı? 27 Mayıs devriminden sonra sebepsiz yere kamplarda tutuklu kalanlar o günleri unuturlar mı? 28 Şubatta gazete ve televizyonlarda terör estirenlerin hışmına uğrayanlar o günleri nasıl unuturlar? İşte 27 Nisan 2007 günü de Türkiye’nin, dindarlara ve demokratlara yeni baskı döneminin işaretlerini veren günlerinden biriydi.

O gün Genel Kurmay Başkanlığı, gece yarısı internet sitesine bir bildiri koyarak, başta Başbakan ve tüm Ak Partiye mensup olanlar olmak üzere bütün dindarlara ve demokratlara gözdağı vermişti. Açıkça Meclisin, hanımı başörtülü olan bir cumhurbaşkanını (Abdullah Gül’ü) seçmemesi için siyasi partilere baskı uygulanmıştı. Ak Partinin yanında yer almaları muhtemel olan Anap’lı ve Doğru yol Partili Milletvekillerinin Meclisten uzak tutulmaları için her türlü baskı ve tehdit yapılmıştı. O milletvekillerine, “Bir askeri darbe olacak; siz buna çanak tutmayınız” denilmişti. Bu yüzden genel başkanlar Cumhurbaşkanı seçiminin yapılacağı gün meclise gelmediler ve ihtilalcılara destek oldular.

27 Nisan ilklerin de yaşandığı bir gündü. İlk defa iyi niyetle ve her türlü siyasetin dışında kutlanan Kutlu Doğum Haftası gibi bir etkinlik darbe zeminine alet edilmişti. Bendenizin Şair Nabi Kültür salonunda katıldığı bir kutlu Doğum konferansında, küçük kız çocukları tarafından okunan bir şiire, Genelkurmayın bildirisinde atıf yapılmıştı.

İlk defa İnternet kullanılarak darbe tehdidi ile halk yıldırılmak istenmişti. Fakat darbecilerin hesap edemedikleri bir şey vardı: O da Başbakan ve ekibinin cesaretiydi… Darbeciler: “Başbakan, daha önceki Başbakanların yaptıkları gibi, tehdidi görürse geri adım atacak ve cumhurbaşkanlığı seçimini bize bırakacaktır. Biz de istediğimizi o makama atayacağız” diye düşünüyorlardı. Fakat Sayın Başbakan ve arkadaşları bu numarayı yemediler. O gece jet hızıyla toplanıp bir karar aldılar ve aldıkları karar Hükümet sözcüsü tarafından tüm dünyaya ilan edildi… “BİZ BU BİLDİRİYİ TANIMIYORUZ…”

27 Nisan’da bir ilk daha yaşandı: İlk defa Darbeciler ve darbecilere çanak tutan gazeteciler ve medya patronları, Başbakanın ve ekibinin bu kesin tavrı karşısında apışıp kaldılar. Önce kulaklarına inanamadılar. Çünkü darbe silahı, bir daha ortaya çıkmamak üzere geri tepmiş ve silahı dolduranları çil yavrusu gibi dağıtmıştı. İşte ne olduysa o gün oldu ve hükümet sözcüsünün karşı bildirisinden sonra darbecilerin sesi soluğu kesilmeye başladı. Bugün hala başlarına gelene inanamıyorlar.

Bildiriden bir gün sonra, o zamanın Ana Mhalafet Partisinden genel Başkan yardımcısı Onur Öymen, Genelkurmay'ın tespitlerinin kendi tespitleriyle aynı olduğunu, askerin, ülkenin değerlerine sahip çıkmasının yadırganmaması gerektiğini söylemiş hatta: “Cumhuriyeti biz sokakta bulmadık” ifadesini bile kullanmıştı.

O zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, 29 Nisan'da düzenlediği basın toplantısında, askerin uyarı yapmak zorunda kaldığını belirtmiş ve mevcut tablonun sorumlusu olarak AK Parti'yi göstermişti. Deniz Baykal özetle: "Türkiye maalesef artık devlet kurumlarının tavır takınma ihtiyacını hissettiği, uyarı yapma gereğini duyduğu bir noktaya sürüklenmiştir. Buraya sürüklenişin sorumlusu olarak da iktidarı görüyorum." demişti. Tıpkı, İnönü’nün Adnan Menderes’e “Ben bile seni kurtaramam…” dediği gibi…

Vatandaşlar ise, hükümetin bildirisinden sonra işin farkına vardılar ve Başbakan’ı alkışladılar. Ardından hemen seçim kararı alındı ve bilindiği gibi Ak Parti 22 Temmuz seçimlerinde % 47 oy almıştı.

Bu Taksim Gezi parkı olayları nereden çıktı, diyorlar? Şöyle düşünün: 27 Mayısı, 12 Eylulü ve 28 Şubat’ı kimler alkışladılarsa, zinanın suç sayılması için çıkarılan ceza kanunu ilgili maddesi için kimler Türkiye’yi Batılı’lara şikayet ettiyse, başörtüsünü ülkenin ciddi bir problemiymiş gibi kimler o konuda yıllarca terör estirdilerse ve 27 Nisan bildirisini kimler alkışladılarsa Taksim Gezi Parkındaki piyonları da aynı kişiler alkışlayıp oraya koyanalar onlardır. Bazı demokrat (!) yazarlar “30 yıldır gençlikten böyle bir tepki bekliyorduk” demediler mi? Bunlar gençliğin teröre bulaşmasını bekliyorlar.

Güya hiçbir partiyle alakası olmayan bu gençlere bakın; hemen parkın içinde “Devrim Market, Devrim Kitaplığı vs.” yerler oluşturmuşlar. Bunların geçmişinde mi siyaset yok? Bunların hangi partilere mensup oldukları bellidir. Ben hep demiyor muyum ki, bunlar Menders’i idam edenlerin torunlarıdır diye… Ve ne onlar ne babaları, ne de dedeleri bu milletten özür dilemediler. Tarih tekerrür ediyor. 2011 seçimlerinden % 50 ile çıkan Hükümet aynı hükümet, sığ bir muhalefet peşinde olan muhalefet de hala aynı muhalefet… Meraklanmayın, millet her şeyi görüyor…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.