banner2

Birinci yazıdan devam: Ham insan nasıl pişer? Konusu çok derin ve ince bir konu olduğundan dolayı konun daha iyi anlaşılması için dünyaca ünlü düşünür ve mutasavvuf olan Hz. Mevlana’dan örnekler vererek o mübareğin hayatından belki dersler çıkarıp fani olan dünya hayatının farkına varıp ondan alacağımız örnekleri hayatımıza tatbik etmektir. Elbette İslam tarihinde verilecek çok örnek evliyaullah var. Yakın tarihte: Said Nursi Hazretleri, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Aziz Mahmut Hüdayi, İbrahim Hakkı Efendi, Molla Gürani, Abdülhekim Arvasi gibi nice Allah dostu evliyalarımız mevcuttur. Ancak Hz. Mevlana bizatihi Allah’a olan aşkı sayesinde çok daha yüksek mertebelere yükselmiştir. Zahidlik de, terk etmek de, irfan da, kanaat, mürüvvet, sahabet ve ubudiyet gibi en yüksek noktasını kapsayan ve kaplayan kavramların da hepsinin içine baktığımızda, bunlar ancak ve ancak Allah’ı ve Resulünü her şeyinden çok severek yani âşık olarak yaşayanların halidir, harcıdır.

Dolayısıyla Hz. Mevlana esas cevherden bahsettiği için, esas unsurdan bahsettiği için adeta bütün evliyaullahın veya evliyaullah vücudunun ağzı, dili olmuştur. Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi o kadar insanlara yakın, herkeste bulunan cevherden bahsettiği için o kadar yakin konuşmuştur ki, bazen onu başka dinin mensubu zannedenler bile çıkmıştır. Hayır, o başka bir dinin mensubu olduğu için değil, gerçek dini aşkla yaşadığı için, herkes kendinden bir parçayı onda görmüştür. Zira bizim günümüzde çekilen sıkıntı, dinimizin eksikliği değildir. Dinimizin güzelliğindeki kusur değildir. Kitabullah’ın bilinmeyişi değildir. Bunu anlatacak insanların, hayatlarında bunu yaşayarak göstermeyişidir. Eğer yaşanarak gösterilseydi, bu şekilde olmazdı.

Bir kere bileceksiniz… Bildikten sonra, bir idrak size verilecek. İdrak, beraberinde niyeti getirir. Niyetle hareketlerinizi değiştireceksiniz ve bir ayırım içerisinde olacaksınız. Amelle ibadeti birbirinden ayıran şey niyettir. Fakat niyet, idraksiz olmaz. İdrak etmek için evvela bilmek lazımdır. Ama idrak edip niyet ettiniz, niyet ettikten sonra yaptınız, yaptıktan sonra, amel ettikten sonra sizde bir ‘bulma hali’ bir arayış zuhur eder. Çünkü din, yaşanınca anlaşılır. Anlaşılınca yaşanmaz… En önce teslimiyet ister, bildiğinizle hemen amel etmek ister. Amel ettikten sonra, “namaz böyle bir tatmış, zekât böyle bir güzellikmiş, zikirle demek ki kalp böyle mutmain oluyormuş” diyerek, kendinizce bir buluş olur sizde… Bulursunuz, bildiğinizi bulursunuz, ama o da kâfi değildir, şimdi o bulduğunuz şeyle mutasarrıf (bir şeyi elinde bulunduran ve o şey üzerinde kullanma hakkı bulunan) olma hali sizde olması lazımdır. Siz çünkü sadece bulmak için değil, buldurmak için dünyaya gelmiş insanlarsınız.

Zira siz, Allah’ın halifesisiniz… Allah’ın halifesi demek, kendisine hidayet için gelenlere, ilim için gelenlere, mürüvvet, kanaat, bulmak için gelenlere, nefsinden kurtulmak için gelenlere, ruhunun aydınlığına kavuşması için gelenlere, Allah’ın elçiliğini yapan zat demektir. Bizler halife namzedi olarak yaratıldık, bulmamız kâfi değildir, “böyleymiş” dememiz kâfi değildir. “Öyle olmak” şartı vardır, işte onun adına da “olmak” deniyor. İnsan-ı kâmil ve veliyullah dediğimiz zatlar, “ol“an zatlardır. Diyor ki Hz. Mevlana, “Sen bana özeniyorsan, işte bildim, buldum ve Allah’ın izniyle oldum. Ama ben bunu Mevlana oldum da yaptım, şunu unutma ki, sen de bir Mevlanasın… Sen de kendi Şems’ini, sen de kendindeki “Hû” sadasını bul, dinlemeyi öğren, eğer özeniyorsan bana, işte kendi hamlığından kurtul, kendini düzelt ve piş; ondan sonra ma’sivadandünya, kâinat, tasavvufta âlem teşekkül eden vücudunu yak, geriye sadece Hz. Allah’a kavuşacak şeyi bırak…”

İşte bu sözleri; “hamdım, piştim, yandım” sözleriyle, ifade ediyor, yani oradaki yakılmanın manası bir meyvanın pişmesi gibidir. Ağaçta ağacın budağını ve diğer şeyleri yakarsınız, onlar ateş içindir. Meyva olarak olgunlaşan, pişen bir şeyi ateşe atmazsınız, Meyva pişmez, Meyva, ateşle terbiye olmaz, o güneşle terbiye olmayı öğrenmiştir. Uzaktan gösterilen ateşi idrak etmiş, kendi kabiliyetine göre meyvalaşmıştır. Evet, o meyvanın çekirdeğinde o ateş de vardır, o yaprak da vardır ama meyva da vardır. Hz. Mevlana diyor ki; “Hamdım”, “ham” kelimesini kullanarak “yandım” kelimesine geliyor. “Hamdım, piştim, yandım” derken, ben öyle bir olgunluğa sahip oldum ki, Allah Teâlâ’ya bakan vechimi, yüzümü, Allah’a öyle bir verdim ki, kendi benliğimden eser bırakmadım. Ben kendimi böyle yaktım. Böyle yanan bir insan bir daha cehennem ateşinde yanmayacaktır.

Bu, nefisten kurtulmak, ateşten ve savaştan korkan insanlara bir kapı açmak için söylenmiş bir sözdür. İşte “dinle” derken bu var. Hem nasıl insanı dinleyeceğimizi, nasıl insan olmak için dinleyeceğimizi, Hz. Mevlana, hem sözleriyle, Mesnevi’yle, hem de en önemlisi hayatıyla ortaya koymuştur. Sıkça verdiğimiz misaller var. Mesela Hz. Mevlana diyor ki; “Benim bu yazdığım Mesnevi’de tevhidden başka bir şey görüyorsan, o senin kendi şaşılığındır ve kalbinin bozukluğudur. Ben burada “Lâilahe illallah” tan başka bir şey anlatmıyorum. Veya Muhammeden Resulullah olan Hz. Peygambere indirilen Kitab’ın tefsirinden başka bir şey yapmıyorum. Eğer sen, baktığında Mesnevi’yi, kedi, köpek hikâyesi, şu bu var zannediyorsan, beni hele hele başka dinin mensubu gibi gösteriyorsan, Peygamber aşkından uzak gibi düşünüyorsan, o tamamen senin kendi itikadın, o tamamen senin kendi şaşılığındır diyor. Ben bunlardan münezzehim, ben bunlardan beriyim diyerek, Mesnevi’de “Bu, dinin aslının aslıdır” sözüyle dinin özüne talip olduğunu, bilmek, bulmak ama muhakkak olmak gerektiğine işaret ederek, yaşamak icap ettiğini daha Mesnevi’nin başında anlatıyor.  Yazının bir bölümü Hz. Mevlana’nın Mesnevi kitabından alıntı yapılmıştır. Pişmiş insanlardan olmak dileğimle… Selamla kalın selamette kalın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.