Warning: session_start(): open(/var/lib/lsphp/session/lsphp70/sess_qug4h5qhmncqvehmj61bhlt9l7, O_RDWR) failed: Permission denied (13) in /home/balikligol.com/public_html/index.php on line 9
Çiftdilli Eğitim Türkiyeye Ne Getirir? haberleri
banner2
Öne Çıkanlar Urfa Türkiye Haliliye ABD Suriye

Çiftdilli Eğitim Türkiyeye Ne Getirir?
Çiftdilli Eğitim Türkiyeye Ne Getirir?
Ceyhan Bilgi Üniversitesi, Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Birimi nden Dr. Müge Ayan, Son günlerde tartışılan çift dilli eğitim konusunu ele almış.

Çiftdilli Eğitim Türkiyeye ne getirir? / Dr. Müge Ayan

Bölünme kaygısından uzaklaşmak, farklılıkların zenginlik olarak kabul edildiği, barış içinde birlikte yaşayabildiğimiz bir toplum tahayyülünden söz etmenin artık zamanı gelmedi mi?

Süregelen tartışmalar gösteriyor ki çiftdilli eğitim bu tahayyülün tam da merkezinde yer almakta. Bu yazıda, uygun toplumsal ve pedagojik koşullar altında, doğru politikalarla hayata geçirilebildiği takdirde çiftdilli eğitimin Türkiyeyi ileri götüreceğine ilişkin savımı, konunun farklı boyutlarını ele alarak temellendirmeye çalışacağım. Çiftdilli eğitimin olanak sağlayıcı özelliklerini, bunların ortaya çıkarılabileceği toplumsal ve pedagojik koşulların neler olabileceğini tartışacağım.

İlk olarak Türkiyenin etnik yapısındaki çeşitliliğin farkına varmamız gerek. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan nüfus sayımlarında evde konuşulan dillere değinilmemekte. KONDA Araştırma ve Danışmanlıkın Milliyet Gazetesi için 2006da yaptığı Biz Kimiz? adlı toplumsal yapı araştırmasına göre ise Türkiyede konuşulmakta olan anadillerin dağılımı şu şekilde: Türkçe % 85, Kürtçe/Kurmanci % 12, Zazaca % 1, Arapça % 1,4, Ermenice % 0,07, Rumca % 0,06, İbranice % 0,01, Lazca % 0,12, Çerkezce % 0,11, Kıptice % 0,01. Türkiyenin bu tür bir çokdilli yapıya sahip olması, çocukların önemli bir kısmının Türkçeden başka diller bilerek örgün eğitime başladığı anlamına geliyor.

Türkiyede okulöncesi eğitime duyulan gereksinimin belirlenmesi için 2002 yılında İstanbul, Diyarbakır ve Van illerinde yürütülen alan araştırması kapsamında görüşülen birinci sınıf öğretmenlerinin % 81i sınıflarındaki öğrencilerin Türkçesinin yetersiz olduğunu belirtti. Sosyal, kültürel ve aile içi koşulların çocukların eğitim sürecine olan etkilerini incelemek amacıyla 2006 yılında yapılan bir başka alan çalışması ise evde Türkçeden başka dil konuşan çocukların okulu terk eden çocuklar içindeki oranını ortaya koymakta: Diyarbakırda bu oran % 85. Bahçeşehir Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Merkezi, BETAMın Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2003 verilerini kullanarak hazırladığı çalışma, anadili Kürtçe olan nüfusun % 46sının ilköğretim mezunu olmadığını ortaya koymakta. Anadili Türkçe olan nüfusta bu oran % 9a düşüyor.

Yukarıda değindiğimiz çalışmalardan çıkacak sonuç şöyle özetlenebilir: Türkiyede örgün eğitime başlayan çocukların önemli bir bölümü okula başlarken Türkçe dışında bir dil bilmekte, Türkçeyle sorun yaşamakta, bu durum eğitime erişimlerini ve gelecekteki eğitim başarılarını olumsuz yönde etkilemektedir. Sanıyorum bu veriler Türkiyenin çokdilli yapısını görmezden gelen bir eğitim sisteminin yarattığı olumsuz sonuçları yeterince gözler önüne sermektedir. O halde tartışılması gereken, her çocuk için kaliteli bir eğitim ortamı yaratacak politikaların nasıl üretilebileceğidir.

Anadili eğitimi/anadilinde eğitim yerine çiftdilli eğitim

Anadili eğitimi ya da anadilinde eğitim ifadeleri yerine neden çiftdilli eğitim ifadesini yeğlediğimi anlatmamda fayda var. 2009 Kasımında çalışma arkadaşım Dilara Koçbaşla Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi için yazdığımız Çiftdillilik ve Eğitim başlıklı raporda da belirttiğimiz gibi, bunun iki ana nedeni var. Bunlardan biri, çiftdilli eğitim (bilingual education) ifadesinin yaygın olarak kullanıldığı dünya literatürüyle aynı dili konuşabilmek. İkinci ve Türkiyedeki mevcut durum göz önünde bulundurulduğunda bizim için daha da önemli olan neden ise eğitimde çiftdillilik ifadesinin Türkiyedeki tartışmaları daha sağlam bir zemine oturtacağına olan inancımız. Bilindiği gibi, Türkiyede bu konu siyaset ekseninde tartışılıyor; bu tartışmalar anadili eğitimi ve anadilinde eğitim kavramlarıyla yürütülüyor. Siyasi yaklaşımlara fazlasıyla takılı kalınmasının konunun teknik ve pedagojik taraflarını gölgede bıraktığı bir gerçek. Oysa, sosyoloji, dilbilim ve eğitim bilimlerinin bize sunduğu bulgular çerçevesinde meseleyi değerlendirebilmek gerekiyor. Çiftdilliliğin olanak sağlayıcı özelliğine vurgu yapan çiftdilli eğitim ifadesini yeğleyişimiz bu yüzden.

Türkiyede süregelen tartışmaları, ne yazık ki son derece kısır bir bakış açısı yönlendiriyor. Tartışabildiğimiz konular anadili eğitimi mi olsun, yoksa anadilinde eğitim mi olsun? sorularının ötesine geçemiyor. Oysa dünyanın farklı yerlerinde uygulanan çiftdilli eğitim modelleri çeşitlilik göstermekte. Bu modelleri, kendi toplumsal bağlamları içinde değerlendirip işleyen ve işlemeyen yönlerini, nedenleriyle birlikte ortaya koymak, bu uygulamalardan çıkarabileceğimiz derslerin anlaşılabilmesi açısından gerekli. Bu aşamada aceleci davranmamak gerektiğini, uygun modellerin ancak bilimsel nitelikli araştırmalar tarafından beslenen uzun soluklu çalışmaların neticesinde ortaya çıkarılabileceğini vurgulamak önemli. Altını çizmek istediğim bir başka nokta da en az dünya uygulamalarından çıkarılacak dersler kadar yerel uygulamalardan da çıkarabileceğimiz derslerin olduğu.

Lozan Antlaşmasınca azınlık olarak kabul edilen Rum, Ermeni ve Musevi okulları, kendi dillerinde eğitim verme hakkına sahip. Bir başka deyişle, Türkiyede çiftdilli eğitim halen uygulanmakta. Ne var ki bu okulların altyapı yetersizliği dolayısıyla ciddi bir kalite sorunu yaşadığını, örneğin okul çağındaki pek çok Ermeni çocuğun bu nedenle Ermeni okullarına gitmeyi tercih etmediğini görüyoruz. Buradan, eğitimin bir hak olarak verilmesinin tek başına yeterli olmadığı, buna kaliteli bir eğitimin altyapısını oluşturacak çalışmaların eşlik etmesi gerektiği sonucunu çıkarabiliriz.

Başka pek çok toplumda olduğu gibi Türkiyede de yaygın olan bir önyargıdan söz etmek gerek. Bir dilin öğrenilmesinin, başka bir dilin öğrenilmesini güçleştirdiğine ya da öğrencinin kafasını karıştırdığına ilişkin, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu önyargıyı bilimsel gerçeklerle çürütmek şart. Dilbilim alanında yapılmış çalışmalar bize uygun pedagojik koşullar altında verilen bir çiftdilli eğitim uygulamasında çocuğun birinci dilinde edindiği becerileri ikinci diline kolaylıkla aktarabildiğini, bunun sonucunda her iki dilde de üst düzeyde okuryazarlık becerisi geliştirebildiğini gösteriyor. Bunun yanı sıra araştırmalar, çiftdilliliğin çocuğun zihinsel gelişimi üzerindeki olumlu etkilerine de dikkat çekmekte. O halde, asıl engelleyici olan, çocuğun bu potansiyelini değerlendirecek ve her çocuk için kaliteli bir eğitim ortamı yaratacak politikaların bulunmamasıdır.

Çiftdillilik konusundaki olumsuz yargılar silinmeli

Belirli bir dile karşı toplum tarafından benimsenen tutumların, o dilde verilen eğitimin başarısı üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Bu konuda yapılan çeşitli araştırmaların da işaret ettiği gibi, çocuk birinci diline toplumda saygıyla yaklaşıldığını hissettiği durumlarda, hangi dilde eğitim aldığından bağımsız olarak, her iki dilde de (hem toplumun egemen dilinde hem de çocuğun evinde konuşulan dilde) okuryazarlık geliştirebilmektedir. Sonuç olarak, eğitim yoluyla edinilen artırıcı çiftdillilik çocuklara her iki dilde de yüksek düzeyde akıcı bir dil kullanımı ve okuryazarlık becerisi sağlamaktadır. Öte yandan, çocuğun birinci dili toplumda değer verilen bir dil değilse, birinci dildeki okuryazarlık becerilerinin yerini ikinci dildeki beceriler almakta ve çocukta eksiltici çiftdillilik oluşmaktadır: Eğitim aldığı dil, çocuğun birinci dilini baskılamakta ve geriletmektedir. Dolayısıyla çocuğun her iki dildeki becerisi de az gelişmiş olarak kalmaktadır. Dünya uygulamalarına baktığımızda bunun pek çok örneğini görebiliriz. Toplumda saygı görmeyen bir dilde verilen eğitim, dünyanın pek çok yerinde başarılı olmamaktadır. O halde uygun pedagojik koşulların yaratıldığı, etkili ve gerçekçi eğitim politikalarının geliştirildiği çalışmalara eşlik etmesi gereken bir başka önemli çalışma da toplumda konuşulan farklı dillere karşı olumsuz önyargıların nasıl dönüştürülebileceğine ilişkin olmalıdır.

Kaliteli bir çiftdilli eğitimin toplumsal ve pedagojik altyapısını hazırlayamamamız bizi Çiftdilli eğitim Türkiyede uygulanamıyor yanıltıcı sonucuna götürebilir. Oysa bunun faturası çiftdilli eğitime çıkarılmamalı. Bu nedenle, son derece çetrefilli bir konu olan çiftdilli eğitimin tüm boyutlarıyla bir an önce tartışılmaya başlanması gerekiyor.

ZAMAN

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.