banner2

Asıl ismi "FEVZİ" iken Üstadın emriyle "FEYZİ" diye değiştirilmiştir. l9l2' de (1328) Kastamonu'da doğdu. İlim ve takva sahibi bir zattır. Bediüzzaman'a altı yıl hizmet etmiştir. 1943 Denizli, 1948 Afyon'da Bediüzzaman'la birlikte Mderese-i Yussufiye'de kaldı.

Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında Türk Hâkiminin Millet Adına Verdiği Kararlar-Ehl-i Vukuf Raporları ismi altında 1962 senesinde Avukat Bekir Berk'in neşrettiği kitabın 'Kaziye-i Muhakeme Denizli Ağır Ceza Mahkemesi' başlığı altında verilen bir beraat kararında Mehmet Feyzi ağabeyin kimliği şöyle takdim ediliyordu: "Kastamonu'ya bağlı Müderris Atabey köyünden İzzet oğlu 1328 doğumlu 6.10.1943'den beri mevkuf, sabıkasız Mehmed Feyzi Pamukçu…"

Kanaatimce mahkemenin bu ifadesi onun ahirette kurtulması için en büyük bir delildir. Zira Bediüzzaman'la arkadaş olmak hele hapis arkadaşı olmak büyük bir şereftir.

Üstadın bir talebesinden duymuştum: Bediüzzaman Kastamonu'ya sürgün edildiğinde Mehmet Feyzi ağabey talebelerine ders vermekle meşgul imiş. Kendisine: "Buraya doğudan büyük bir âlim gelmiş" denildiğinde fazla ciddiye almamış "Ben doğudaki âlimleri bilirim" der gibi işin üzerinde durmamıştır. Fakat talebeleri ısrarla doğudan gelen bu zatın büyük bir âlim aynı zamanda evliyalardan biri olduğunu söyleyince bir yıl sonra "Tamam, onu görmeye gideceğiz; onun veli olup olmadığını da anlayacağız" demiş ve bir talebesiyle birlikte üstadı ziyarete gitmiştir. Mehmet Feyzi ağabey dış kapıdan avluya girer girmez Üstad ayağa kalkarak: "Ve aleykümü's-selam kardaşım, gel" demiş. Bunun üzerine Mehmet Feyzi ağabey Üstadın ayaklarına kapanmak istemiş, Üstad izin vermeyince elini öpmüş ve ona talebe olmaya karar vermiştir.

Döndüklerinde talebesi Mehmet Feyzi ağabeye: "Hocam ilk görüşte ona bağlandınız, bu nasıl oldu?" diye sormuş. Mehmet Feyzi ağabey şöyle demiş: "Ben medreseden çıkarken içimden 'Esselamu aleyküm Ey Said' diyerek ona selam verdim. Eğer gerçekten veli ise selamımı alır, dedim. Sen de gördün ki, yanına vardığımda selamımı duymuştu ve ayağa kalkıp selamımı aldı."

Yine bir Nur talebesinden duymuştum; Mehmet Feyzi ağabey şöyle demiştir: "Beni nurlara celbeden Otuz İkinci Söz olmuştu. Arapça bildiğim için Üstad daha önce bana Hizbü'n-Nurî'yi vermişti. Otuz İkinci Söz'ü okuduğum zaman yattığımda bir rüya görmüştüm. Büyük bir şose, hava ise sümbülî ve alacakaranlık… Kalabalık insanlar var. Bu asrın vazifeli şahsiyeti geliyor, dediler. Abalı bir adam geliyordu. Ekin biçildiği zaman çıkan tırpan seslerini işitiyordum. Hışırtı devam ediyordu. O rüyanın etkisinde kalmıştım. Daha sonraki senelerde Üstad'la beraber tevkif edilip Denizli'ye gittiğimiz zaman aynen o yolu orada gördüm. Nazif Çelebi'deki Üstad'ın abası rüyadaki aynı aba idi..."

Mehmet Feyzi ağabeyin Üstadla ilgili çok hatıraları vardır. Yine bir hatırasını kendisinden dinleyelim:

""Denizli hapishanesinde mahkemeye gidip gelişlerimizi hatırlarım: İki kişiye kelepçe takarak birbirine bağlıyorlardı. Her duruşmada çeşitli arkadaşlarla kelepçelenirdik. Bir gün beni Üstad'la beraber bağladılar. Mahkemeye gidiyorduk. Tam kabristanın yanından geçerken Üstad Fatiha, diyerek okumaya başladı. Kelepçe, zincirli ve asma kilitliydi. Yan gözümle Üstad'a baktım. Fatihayı okuduktan sonra ellerini yüzüne sürdü. Elimiz beraber bağlı olduğu halde, onun eli serbest iken benim elim kalkmadı. Bunu Üstad'ın bir kerameti olarak bizzat müşahede ettim."

Başka bir hatırasında şöyle diyor:

"Üstad, herkesi kendi mertebesine göre hizmete sevk ve idare ederdi. Bazılarını medh ü sena ile kimini takdirle, kimini de takbihle idare ederdi. İşte bu idarecilik bir kemal alâmetidir. Herkesi kendi mertebesinde idare ederdi. İkinci Cihan Harbinde İstanbul'da yedi ay kadar ihtiyat askerliği yaptım. Fatih'te bulundum. Terhis olduktan sonra orada kalmak istiyordum. Kardeşimiz Tahsin (Aydın) bana mektup yazmıştı. Üstad mektubun altına şu notu kaydetmişti: "Feyzi kardaşım, İstanbul Eski Said'i bilir. Yeni Said'in kardaşı Feyzi'yi aldatıp kendine çekmesin. Senin orada kalmana Risale-i Nur razı değil!...  Bu notu kırmızı kalemle, yeni bir uçla yazmıştı, kendi hattıydı."

Yine kendisinin anlattığına göre "Nurcu" ismini ilk kez Afyaon Mahkemesinde duymuştur. Üstad talebeleriyle Afyon hapsine nakledildiğinde talebelerini tanıştırırken: "Şu adam, on Said kadar hizmet etmiştir. Bu adam ise yüz Said kadar hizmet etmiştir" şeklinde iltifatta bulunuyortmuş.

Mehmet Feyzi Pamukçu 1990'da Allah'ın rahmetine kavuşmuştur.  Yazının başına fotoğrafını koydum; çünkü fotoğrafına bakan onun kahraman bir şahsiyet olduğunu hemen fark eder.

Allah Üstad'tan ve onun talebelerinden razı olsun

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.