banner2


Zekât, nisap miktarı kadar (81 gr. altın) mala sahip olan ve bu malın üzerinden bir yıl geçmiş olan herkese vaciptir.  Şöyle de ifade edilebilir: Bir yıllık zaruri ihtiyaçlarının fazlası bir mala (81. gr. Altın değerindeki mala) sahip olan herkes zekât vermek zorundadır. Ancak zaruri ihtiyaçların tespit edilmesi ve fuzuli harcamalara gidilmemesi önemli bir meseledir.  Adam var ki, ayda 5000 TL dahi ona yetmez. Adam var ki ayda 500–600 TL’ye şükreder. Fitrelerini de bu paradan verir.
Dolayısıyla böyle bir soru yanlıştır. Çünkü memur olsun, işçi olsun, ya da başka bir meslek sahibi olsun bugünün fiyatlarıyla 4-5 bin TL civarında nisab miktarı bir paraya sahip olan herkes zekat vermek zorundadır. Kuşkusuz şeraitin tespit ettiği bu miktar insanı zengin yapacak bir para değildir. Başka bir deyimle, 4-5 bin civarında paraya sahip olabilen çok sayıda insan vardır. Peki, İslam neden bu kadar küçük miktardaki paraya sahip olan insanlara da zekâtı vacip kılmıştır?
Bunun cevabı açıktır. İslam başkasına vermeyi ve diğergamlığı tabana yaymayı amaçlıyor. Yani herkes kendisinden daha fakir olan birisini bulabilir ve bulabilmelidir. Bir bakıma zorlanarak da olsa her Müslüman başkasına yardım elini uzatmalıdır.
Memur’un maaşına gelince,  her ay 2000–2500 civarında para alan bir memur düşünelim: Bu zat yılda toplam 30. 000 TL maaş alıyor demektir. Eğer memur bu paradan zekât verecek olsa, 750 TL ödemiş olur. Türkiye şartlarında ev, mesken, eğitim masrafları ve bunu gibi zaruri harcamaları göz önüne aldığımız zaman, yıllık 30 bin liranın bu zaruri ihtiyaçları karşılayabilir mi? Eğer bir yıllık paradan zekât miktarı olan 750 TL çıktıktan sonra geriye kalan 29 250 TL zaruri ihtiyaçları karşılıyorsa memur zekât vermek zorundadır.
Ama bir şey vardır: Memurlar diyorlar ki: Efendim, zekâtın vücup şartlarından biri olan paranın üzerinden bir yılın geçmesi bizde gerçekleşmiyor. Dolayısıyla bizim maaşımıza zekât düşmemelidir.
Bu itiraz haklı görülebilir. Ama eğer o memur kardeşimiz,  zekâtın tabana yayılması gibi zekâtın toplumsal bir hikmetini kavramış ise böyle bir bahaneye sığınmaz. Çünkü 4-5 bin gibi küçük bir parayı nisap miktarı olarak kabul eden bir din, yılda 30 bin TL alan bir memurdan da zekat vermesini bekler. Peki, memur ne yapmalıdır?
Bence memurun yapacağı şey parayı alır almaz, üzerinden bir yılın geçmesini beklemeden, aylık olarak maaşının zekâtını vermesidir. Çünkü “Şu ihtiyacımdı, bu ihtiyacımdı, şu eksiğim var, bu eksiğim var” diyerek ve bir sürü bahanelere sığınarak, bir yılın sonunda, zekâtı düşecek kadar bir meblağı biriktiremez. Böylece sürekli bir şekilde zekâtı vermekten kaçmış olur.
En iyisi, 2500 TL’lik maaşını alır almaz, henüz zekât farz olmadan %2,5 olan 62,5 Lirayı zekât olarak vermesidir. Arzu ederse bunu biraz daha düşürebilir. Çünkü zekât tüm maaşa düşmemektedir. Bu anlattığım, ihtiyati bir tedbirdir. Amacım memuru, Allah’ın, zekât vermeyenler hakkındaki tehditlerinden korumaktır. Aksi takdirde memurun elinden asla zekât çıkmayacaktır. Bir de sendikaların abartılı bir şekilde “Fakirlik sınırı şu kadardır, açlık sınırı şu kadardır” demeleri memurları zekâttan uzaklaştırmaktadır. Nasılsa biz fakir sayılırız, diyorlar.
Bir şey daha var: Zekât vermeyen memurlar, nedense Kurbanı kesmekte tereddüt etmiyorlar. Bu durum, o memurun Kurbanı kesmekte samimi olduğunu tartışılır hale getirir.  Nisap miktarı param yoktur, diyen ve aylık 50 TL’lik zekât vermeyen bu memur, bakıyoruz ki, Kurban’da 800–900 veya 1000 TL’lik kurbanı alıp kesiyor. Konuyu selim akıl sahiplerinin vicdanına havale ediyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.