banner2

Abdullah bin Süheyl ilk Müslüman olanlardandır. İkinci Habeşistan hicretine kadar Müslümanlığını gizledi. Sonra Habeşistan'a hicret eden kafileye o da iştirak etti. Habeşistan'dan dönüşünde, babası tarafından hapsedilip işkenceye tabi tutulmuş, Müslümanlıktan vazgeçmeye zorlanmıştı. Bu yüzden çok şiddetli eziyet ve sıkıntılara maruz kaldı. Abdullah gördüğü işkenceye dayanamayarak çaresiz babasının sözüne uymuş gibi göründü. Aslında, istemeyerek imanını gizlemişti.

Mekke müşrikleri Müslümanların Medine'de güçlenmelerini bir türlü hazmedemiyorlar ve en kısa zamanda, Müslümanları ve İslâmiyet'i yok etmek istiyorlardı. Bu yüzden Bedir Muharebesine büyük bir intikam hırsıyla hazırlanmışlardı. Bu durum Abdullah bin Süheyl'in işine yaramıştı. Onun bedeni müşrikler arasında ama ruhu Rasûlullah (s.a.v) ve Müslümanlarla beraberdi. Şirk ve küfür ordusu arasında bulunmak istemiyordu ama Rasûlullah'a kavuşmak için bir müddet sabretmesi gerekiyordu. Bu arada, babası Süheyl b. Amr kendisini zaman zaman kontrol ediyor, fakat Abdullah, iç dünyasında olup bitenleri, babasına ve etrafındakilere asla hissettirmiyordu.

Günler böyle geçti; babası, onda İslâmiyet'e dair bir belirti görmediğinden, artık onun hakkında şüphesi kalmamıştı. Hâlbuki O, onların kirli dünyasından uzak bir şekilde Rasûlullah'ın (s.a.v) Cennet-misal huzurlarına, onun mübarek sohbetlerine, Müslümanların o saadet ve mutluluk dünyasına nasıl kavuşacağının plânlarını yapmaktaydı. Onun durumundan, kimsenin haberi yoktu. Müşriklerin ordusu Bedir'e varmış, bütün teçhizatı yerleştirmiş, muharebeye hazır duruma gelmişti. Karşılıklı tek tek vuruşmalar bile sona ermiş, iki ordu birbirine girmişti. Harp iyice kızışmıştı.

Abdullah bin Süheyl için tam zamanı idi. İslâm ordusunun saflarına geçmek için fırsatı kaçırmadı ve Müslümanların saflarına katıldı. Böylece, günlerden beri hayali ile yaşadığı dünyanın içine girmişti. Şimdi başka bir hava teneffüs etmeye başlamıştı. Artık O, Allah'ın sevgilisinin yanında, onunla yan yana cihâd ediyordu. Ne büyük saadetti. Kıyamete kadar hayırla, duâ ile anılacakların arasına girmişti. Babası Süheyl, onun bu hareketine çok kızmış ve ağır laflar söylemişti. Abdullah ise babasına: "Allah Teala bunu benim hakkımda çok hayırlı kıldı" diye cevap verdi.

Abdullah bu sırada 27 yaşında idi ve yerinde duramıyordu. Aslanlar gibi şirk ordusunun üzerine atıldı. Sanki eski Abdullah gitmiş yerine başka bir Abdullah gelmişti. Diğer Sahabe-i kiram gibi o da kahramanca savaştı. Sonunda müşriklerin şirk ordusu perişan oldu. Abdullah'ın babası da esir düşmüş, daha sonra fidye ile kurtulmuştu. Abdullah bin Süheyl, Bedir'den sonra Uhud ve Hendek gazalarına katılmış, Hudeybiye antlaşmasında da hazır bulunmuştu. Fakat bu antlaşma sırasında gördüğü manzara, onun kalbine bir hançer gibi saplanmış ve çok üzülmüştü. Çünkü bu antlaşmada iyi bir hatip olan babası Süheyl b. Amr Mekkeli müşrikleri temsil ediyordu. Bu yüzden antlaşmaya: "Muhammed Rasulüllah" ifadesinin yazılmasına itiraz ederek şöyle demişti: "Biz senin Rasûlullah olduğunu kabul etseydik seninle savaşmazdık. Bu ifadeyi sileceksiniz." Babasının bu kaba hareketleri Abdullah'ı çok üzmüştü. Ancak Rasûlullah efendimiz (s.a.v), antlaşma metnindeki bütün şartları kabul etmişti.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.