Habibe Kılıç'ın Yazısı: Zamane Ebeveynleri

Habibe Kılıç'ın Yazısı: Zamane Ebeveynleri

Z kuşağı” olarak adlandırdığımız yeni nesil çocuklardan ve ebeveynlerden hep bir yakınma, sitem ve şikayet işitiyoruz. Dedelerimizden ve ninelerimizden çok sık duyduğumuz bir söz vardır: “Zamane çocukları, zamane gençleri, zamane anne ve babaları.”

Gerçekten de yeni nesil çocuklar laf dinlemez, asi, şımarık ve bunlar gibi kötü huylara sahiptirler. Her anne-babanın dert yandığı konu aynı: “Bu çocuk çok asi, laf dinlemiyor, ne yapacağız bununla?” Bu tür şikayetleri, çevremizde ve yakınlarımızda bulunan ebeveynlerden çok duyarız.

Peki eskiden çocuklar böyle miydi? Anne ve babalarımız, dede ve ninelerimiz nasıl yetiştiler? Öve öve bitiremediğimiz âlimler, hayatlarını örnek aldığımız şahsiyetler nasıl yetiştiler, nasıl o makamlara geldiler? Evet, şu zamanki çocuklardan, gençlerden hep yakınırız. Peki, hiç kendimizi sorguladık mı? Biz nasıl bir anne-babayız? Suç tümüyle çocuklarda ve gençlerde mi?

 Elbette ki hayır… Asıl suç internet düşkünü, sosyal medya bağımlısı olan ebeveynlerde… Biz ebeveynler, rahatımız bozulmasın, sevdiğimiz dizi bölünmesin diye çocukları hep arka plana atıyoruz. Yeter ki istirahatimizi bozmasınlar diye ellerine telefon vererek, onların en değerli organları olan beyinlerini  işlemez hale getirip, deyim yerindeyse onları kendi, ellerimizle geri zekâlı hale getiriyoruz.

Derslerine ve ödevlerine odaklanması gereken ocuklarımız telefondan, televizyondan ve sosyal medyadan, ne olduğu belirsiz, ahlakı bozucu videoları izledikçe kişiliklerini kaybedip birer mankurt haline geliyorlar. 3 yaşında itibaren ergen olana kadar ellerine telefon verdiğimiz çocuklar iflah olmaz birer bağımlı, ergen olduktan 18 yaşına kadarki çocuklarımız da, dizilerin ve sosyal medyanın etkisiyle nefislerinin zebunu haline geliyorlar. Oysa gençlerin iyi şekilde yetişmesinde en önemli şart, zevklerini ertelemeleridir. Zevklerini ertelemeyenler, ömür boyu bir gırdabın içine girmeye mahkumdurlar.

İmam Ahmed bin Hanbel kendi çocukluğunu şöyle nakleder: “6 yaşındayken annem beni sabah namazına uyandırır, camiye beraber gider, cemaatle namaz kıldıktan sonra, hadis dersleri almam için beni hocanın yanına bırakır, ders bitince gelir beni alırdı.” Acaba hangimiz çocuklarımıza 6 yaşında namaz dualarını öğretiyor, bırakın hadis dersini almayı, Kur’an öğrenmesi için onları bir hocaya gönderiyoruz?

İmam Şafii 9 yaşında hafız, 13 yaşında ise Mescid-i Haram’da namaz kıldırmaya başlamıştır. Said Nursi Hazretleri 10 yaşında ilme başlamıştır.  Daha sayamadığımız bir çok âlim küçük yaşta, yaşlı  insanların başaramadıklarını başarmışlar; hafız olmuşlar, namaz kıldırmışlar ve fetva verebilmişlerdir.

Örnek aldığımız bu öncü şahsiyetler acaba nasıl bu makama geldiler? Bunlar durup dururken birer alim mi oldular? Hayır…  Sorun şu ki, şimdiki ebeveynler, ebeveyn olmaktan çok uzaklaştılar. O zamanın ebeveynleri ile şimdiki ebeveynlar arasında, dine bağlılık, samimiyet ve temiz ahlak bakımından dağlar kadar fark vardır. Bugün anneler ve babalar çocuklarını rahata, disiplinsizliğe, şımarıklığa alıştırdılar. Hak etmedikleri halde onları ödüllendirdiler. Daha da önemlisi de onları dinden uzak tuttular. Kendisi namaz kılsa bile uykusu bozulmasın, okulundan geri kalmasın diye çocuklarını sabah namazına kaldırmadılar.

 “Baskı yapmak istemiyorum, kendi rızasıyla namaz kılsın veya örtünsün” dedik. Böylelikle çocuklarımızı edepten, terbiyeden, en önemlisi de Allah’ın dininden uzak tuttuk. Şimdi de kalkmış kendi eserimizden şikayet ediyoruz. Onları terbiye etmek için ne yaptık ki şikayette bulunuyoruz? Eskiden, önce çocuklar imar edilir, sonra şehirler imar edilirdi. Şimdi ise şehirler imar edildi ama çocuklar ihmal edilerek imar edilemez hale geldiler.

Nasıl ki anne-babanın çocuklar üzerinde hakkı varsa, aynı şekilde anne-babanın üzerinde de çocuk hakkı da vardır. Bir ebeveyn olarak çocuklarımıza güzel isim takmak, onları İslam terbiyesiyle büyütmek bizim temel görevlerimizdendir. Bunlar, çocukların anne- baba üzerindeki  haklarıdır. Tahrim  Suresinde yer alan (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ) “Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, yakıtı insanlardan ve taşlardan oluşan cehennem ateşinden koruyun” (Tahrim, 6) ayeti, mümin ebeveynler hakkında büyük bir tehdittir.

Peygamberimiz sadaka-i cariyeyi sayarken, salih bir evladı da sadaka-i cariyeden Kabul etmiştir. Hem dünyamız hem ahiretimiz hem de çocuklarımızın dünya ve ahiretleri için onları İslam terbiyesi ile yetiştirelim, onları teknoloji bağımlısı yapmayın.

Hz. İbrahim (a.s.)’ın duasıyla:

“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl.”

Selametle kalın.