Baskılardan Kurtul-1
Z’ Kuşağı diye adlandırılan yeni nesil toplumumuza yeni bir kimlik giydirilmek isteniyor Bu toplumun utanma duygusunu söküp atmak için modern çağın en ustaca hamlesini yaptılar; değerleriyle kavga ettirdiler. “Özgür ol” diyerek fitili ateşlediler. Gelenek “geri”, edep “baskı”, sabır “eziklik”, din ise “bireysel tercih, bireysel hobi” ilan edildi. Bağlarından kurtul, yüklerinden arın. Kimseye hesap verme… Annen, baban, ailen, dinin, kültürün seni anlamayan herkes; seni ifade etmeyen her duygu, her fikir sana yüktür, at ve kurtul. “Sen özgür bir bireysin” dediler. İnsan hafiflediğini sandı; oysa sadece bağsız kaldı.
Bugün bu kadar öfkeli, bu kadar huzursuz, bu kadar yorgun olmamızın sebebi budur.
Toprağa tutunacak kökü olmayan ağaç hafiflemez, devrilir.
İnsan nisbet sahibidir; nisbet kurar. Yaratılışı itibarıyla bağımsız yaşayamaz. Bağ kopunca özgürlük gelmez, boşluk gelir. Kalp boşluk kabul etmez ya hak ile dolar ya da geçici dünya hevesleriyle dolar. Bu yüzden insan “hiçbir şeye inanmıyorum” dediğinde bile mutlaka bir şeye tutunur. Aile ile bağını koparan “özgürüm” zanneder ama yalnızdır. Dinle bağını koparan “akıllıyım” der ama anlam arayışındadır.
Kültürü ile bağını koparan “modernim” diye övünür ama tutunacak bir dalı yoktur; boşluktadır. Sonra bu boşluğu ya ideolojilerle ya kimlik kavgalarıyla ya da sanal kalabalıklarla doldurmaya çalışır. Ama hiçbiri yetmez. Çünkü bunlar bağ değildir; geçici oyalamalardır.
Eric Hoffer’in dediği gibi: Mevcut düzen yıkılmadan yeni bir düzen kurulamaz. Kitleleri harekete geçirmek isteyenler yıkıma zihinle başlar. Önce insanın geçmişle, değerle, ahlakla kurduğu bağları parçalar. Çünkü kökleri sökülmüş insan yönünü kaybeder. Yönünü kaybeden insan ise her sese kulak verir; artık ne söylendiği değil, nasıl bağırıldığı önemlidir. Onu harekete geçiren şey fikirler değil, anlam boşluğudur.
Geçmişiyle bağını kaybeden, kendini değersiz hisseden, geleceğe dair ümidi olmayan insan belirsiz vaatlere sorgusuz inanır.
İnanç yoksa öfke devreye girer.
Umut yoksa düşman icat edilir.
Böyle toplumlar üretmez, tepki üretir.
Bugün yaşadığımız kaosun arka planında da bu vardır. Üretemeyen, yeni bir söz söyleyemeyen, sahici bir değer inşa edemeyen toplum elinde ne varsa onu tüketmeye başlar. Gelenek tüketilir, ahlak tüketilir, aile tüketilir; en sonunda insan insana düşer. Bu bir saldırganlık değil; daha çok kendini yiyen hasta bir beden hâlidir. Dışarıdan bakınca hareket var sanılır, oysa içeride bir tükeniş yaşanıyordur. Devamı gelecek yazıda.