banner2

Merhamet ve şefkatin timsali olan Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke'de çok ağır şartlar altında yaşıyordu.

 

Buna rağmen sabır ve metanet içinde işkencelere ve hakaretlere tahammül ederek merhametini korumaya ve insanlara karşı şefkatli olmaya devam ediyordu.

 

Bilindiği gibi Mekke'de tebliğ şartları ağırlaşınca yeni bir tebliğ çevresi için Taif'e gitmeye karar vermişti.

 

Fakat ne yazık ki, Taif'in serserileri kendisine taş atmaya başlamışlar, ayaklarını kanatarak Onu Taif'in dışına çıkarmışlardı. Buna rağmen Hz. Peygamber (s.a.v) taş atanlara ve attıranlara değil beddua etmek, onlara: "Ya Rab; kavmimi hidayet et; onlar bilmiyorlar" şeklinde dua etmiş ve devamla şöyle buyurmuştur: "Allahım, çaresizliğimi ancak sana arz ediyorum. Biçarelerin Rabbi sensin. Ya Rab, gazabına uğramayayım da çektiğim belalara aldırmam." Uhud savaşında Hz. Peygamber ve arkadaşları mağlup düşmüşlerdi.

 

Başta Hz. Hamza olmak üzere Müslümanlardan 70 kişi şehit düşmüş, İslam ordusunun morali bozuktu.

 

Bunu fırsat bilen bazı sahabiler Rasulüllah'ın yanına gelerek: "Ya Rasulallah, bu kâfirlere beddua et de, Allah onları helak etsin, bize artık zarar vermesinler" demişler.

 

Hz. Peygamber ise: "Ben lanet okuyucu ve bedduacı olarak gönderilmedim. Ben ancak bir davetçi ve bir rahmet peygamberi olarak gönderildim. Allah'ım kavmimi hidayete getir; onlar bilmiyorlar" buyurmuştur.

 

 İnsanların hidayete gelmeleri, iman etmeleri istisna edilirse Hz. Peygamber hiçbir konuda hırslı değildi.

Sadece insanların hidayeti konusunda hırs gösteriyordu. Allah zaman zaman bu konudaki hırsı konusunda onu uyarmış, şöyle buyurmuştur:

 

 "Demek sen kalkıp bu kitaba inanmaları durumunda onların verdiği tepkiler üzerine kızıp kendini helake sürükleyeceksin, öyle mi?"  

 

Bu ayet, Hz. Peygamber'in insanların hidayeti için ne kadar çaba sarf ettiğini açıkça göstermektedir.

Kuşkusuz bu onun engin merhametinden ve tüm mahlûkata şamil olan şefkatinden ileri geliyordu.

Rasulüllah (s.a.v) bir baba olarak, bir eş ve bir dost olarak çok merhametliydi ve dostlarının hatırasına çok saygılıydı.

 

Bu açıdan ilk müminlerden olan zevcesi Hz. Hatice'ye karşı beslediği duygular çok farklıydı. Hayatının sonuna kadar onu asla unutmamıştır.

 

 Onu birkaç açıdan seviyordu. Hem Onun zevcesiydi; hem ilk müminlerdendi; hem de çocuklarının babasıydı.

Fakat denilebilir ki, Hz. Peygamber'in Hatice'ye karşı olan sevgisi daha çok; Hatice'nin İslam davasına verdiği büyük destekten kaynaklanıyordu.

 

Bu yüzden Hz. Hatice B'isetin 11. yılında vefat etmiş olmasına, Rasulüllah (s.a.v) vefatından sonra daha genç hanımlarla evlenmiş olmasına rağmen Hz. Hatice Rasulüllah tarafından hiç unutulmamıştır.

 

Onun hatırası onda hep canlı durmuştur.

 

Hatta genç eşi Hz. Aişe validemiz, Rasulüllah'ı Hatice'ye karşı beslediği bu derin bağlılıktan kıskanmış ve şöyle demiştir: "Vefat eden bir kadına karşı beslediğin bu yüksek duyguyu anlayamıyorum. Oysa Allah sana daha genç ve daha güzel hanımlar ihsan etmiştir."

Rasulüllah'ın (s.a.v) buna cevabı şudur: "Siz Hatice'yi benim kadar tanımış olsaydınız, böyle konuşmazdınız"

 

Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Allah (c.c), birçok kere Cebrail vasıtasıyla Hz. Hatice validemize selam göndermiştir: Bir defasında vahiy kesilmiş ve bir umutsuzluk havası hâkim olmuştu.

 

Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v) tekrar Hira Nur mağarasına giderek orada vahiy beklemeye başlamıştı.

 

Hz. Hatice validemiz de Rasulüllah'a azık götürüyordu. Bir gün yolda giderken Cebrail bir adam şekline girerek Hatice'ye yaklaşmış ve "Muhammed'in nerede olduğunu biliyor musun?" diye sormuştu.

 

Hatice validemiz tanımadığı bu adamdan ürkmüş ve Rasulüllah'a bir zarar gelmesin diye: "Hayır, yerini bilmiyorum" demiştir.

 

Hz. Hatice Rasulüllah'ın (s.a.v) yanına vardığında durumu kendisine anlatmış; fakat Rasulüllah Hatice'nin telaşlı konuşmasını dinledikçe tebessüm etmiş ve: "Allah hayrını versin Ey Hatice, o adamın kim olduğunu biliyor musun?" demiş. Hz. Hatice "Hayır, bilmiyorum" demiş.

 

Rasulüllah (s.a.v): "O Cebrail idi; sana Allah'ın selamını getirmiş, bu yüzden seninle konuşmak istemişti" dedi.

 

Hz. Hatice validemiz bunu üzerine çok duygulanmış ve ağlamaya başlamıştır.

Hz. Aişe'nin anlattığına göre Rasulüllah'ın (s.a.v) kızı Zeyneb'in kocası Ebu'l-As Bedir'de esir düşmüştü.

Esirler fidye karşılığında serbest bırakılıyordu. Ebu'l-As da fidye olarak Zeyneb'in bir gerdanlığını takdim etmişti.

 

Bu gerdanlık Hatice validemiz tarafından Zeyneb'e düğün hediyesi olarak takılmıştı. Rasulüllah (s.a.v) ziyneti görünce tanıdı ve çok duygulandı.

 

Sonra ashabına dönerek şöyle dedi: "Ashabım, bu ziynetler Hatice'nin Zeyneb'e verdiği düğün hediyeleridir. İster alın ister almayın; siz bilirsiniz." Fakat Rasulüllah'ın arkadaşları Onun hissiyatını okumakta gecikmediler ve "Anamız babamız sana feda olsun Ya Rasulellah, bu ziynetler kalsın; onları almayalım" dediler.

 

Sütannesi Halime'yi asla unutmamıştır.

Onun hatırası gönlünde hep canlı duruyordu.

 

Beni S'ad kabilesinden bir adam görse ona hürmet eder ve annesini sorardı.

Bir defasında sütkardeşi Şeyma'nın da içinde bulunduğu bir heyeti kabul etmiş ve onlara büyük ikramlarda bulunmuştu.

 

Ona, Onun al ve ashabına  ve onara tabi olanlara binlerce salat ve selam olsun.

- deneme bonusu - - kaçak iddaa - casino siteleri -

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.