banner2


Bedir savaşı başlamadan önce Mekkeli müşrikler büyük bir ticaret kervanı hazırlamış ve Şam’a göndermişlerdi. Kervan bin deveden oluşuyordu ve kervanda büyük mallar vardı. Mekke’de, hiç bir Kurayşli kadın veya erkeğin yanında bir miskal altın bile kalmamıştı; hepsini ticaret kervanına vermişlerdi. Denildiğine göre müşrik reislerinin kervanda büyük paraları vardı. Ebu Süfyan da Ketrvanın başındaydı.
Fakat kervan yükünü alıp Şam’dan dönmek üzereyken, Müslümanların Medine yakınlarında kervana saldıracakları haberini aldılar. Gerçekten de Rasulüllah (s.a.v) ve arkadaşları yola çıkmışlardı bile… Bu durum hiç hoşlarına gitmemişti. O yüzden acilen Mekke’ye haber uçurup kervana yardım almaları ve Müslümanların kervanı ele geçirmelerine engel olmalıydılar. Damdam b. A’mr adında çevik ve cesur bir adamı kiralayıp haberci olarak Mekke’ye gönderdiler.
Ebu Süfyan ona, Muhammed’in Kurayş kervanına saldırmak üzere olduğunu Mekkelilere söylemesini emretti. Ayrıca Mekke’ye girmek üzere iken devesinin burnunu kesmesini, yükünü çarpıtmasını, gömleğini önden ve arkadan yırtmasını ve yüksek sesle: “İmdat! İmdat!” diye bağırmasını emretti. Amaç Mekkelileri tahrik edip heyecana getirmekti.
Fakat Mekkelilerin hiç hesaba katmadıkları moral bozucu bir olay meydana gelmişti.  Henüz Mekke’de olan Hz. Peygamber’in halası A’tike bint Abdulmutalib, Damdam gelmeden önce bir rüya görmüştü. Rüya kendisini korkutmuş ve içinde büyütmüştü. Bunun üzerine kerdeşi Abbas b. Abdulmuttalib’e haber yolladı ve şöyle dedi: “Kardeşim, dün gece bir rüya gördüm ve çok korktum. Korkarım ki, bize bir kötülük, bir musibet dokunacak. İkimizin arasında kalmak şartıyla sana o rüyamı anlatayım.”
A’tike dedi ki: Rüyada devesine binmiş bir adam gördüm; Mekke vadisine geldi ve yüksek bir sesle: “Ey Hainler!  Üç gün içinde öldürüleceğiniz yere gidiniz” dedi ve bunu üç kere tekrarladı. Bakıyordum ki, insanlar onun etrafında toplanmaya başladılar. Sonra Mescid-i Harama girdi, arkasında da insanlar vardı. Sonra baktım ki, devesi onu Kâbe’nin üzerine çıkardı ve yine aynı şekilde üç kere bağırdı. Sonra baktım, devesi onu Ebu Kubeys dağına çıkardı; orada üç kere aynı şekilde bağırdı. Sonra Ebu Kubeys’ten bir kaya parçası aldı ve yuvarlattı. Kaya, dağın eteğine varıncaya kadar yuvarlandı ve orada paramparça oldu.  O kayanın bir parçanın girmediği bir Mekke evi hiç veya avlusu kalmadı.
A’mr b. A’s şöyle derdi: Bütün bunları gördüm. Hatta ben evimizde, Ebu Kubeys’ten yuvarlanan kayadan bir parça görmüştüm. Aslında bu bir ibret idi. Fakat Allah henüz Müslüman olmamızı irade etmemiş ve Müslüman olmamızı istediği zamana tehir etmişti.
Ancak Hz. Peygamber’in kabilesi Benu Haşim ve Hz. Hatice’nin kabilesi olan Benu Zuhre’nin evlerine veya avlularına o kayadan bir parça düşmemişti.
Müşrikler evlerinde ve avlularında bu taşlardan gördükleri halde buna bir anlam veremediler ve inkâr ettiler. A’tike’nin kardeşi Abbas: “Bu bir rüyadır; önemseme” dediyse de içi içine sığmıyordu.  Sonra  Abbas üzgün bir şekilde çıktı ve müşriklerden Velid b. U’tbe b. Rabia’ ile karşılaştı. Velid onun dostuydu. Rüyayı ona anlattı ve gizli kalmasını tembih etti. Ancak rüyanın haberi halk arasında yayılmıştı.
Abbas b. Abdulmuttalib dedi ki: “Öğle vakti kabe’yi tavaf ediyordum; Ebucehil de, Kurayş’ten bir grupla oturmuşlar; A’tike’nin gördüğü rüyayı Konuşuyorlardı. Ebucehil: “Atike bu rüyayı görmemiştir, yalan söylüyor” dedi. Ben de: “Nasıl yani?” dedim. Ebucehil: “Ey Abdulmuttalib oğulları! Adamlarınız peygamber oldu, yetmedi; şimdi de kadınlarınız mı peygamber oluyor? A’tike rüyasında şöyle şöyle gördüğünü söylüyor. Biz üç gün sizi gözetleyeceğiz. Eğer dediği doğruysa zaten olacak ve böyle bir adam Mekke’ye gelecek.  Eğer üç güne kadar bir şey olmazsa, Arap aileleri içinde en yalancı adamlar sizlersiniz, ilan edeceğiz” dedi.
Bu konuşmadan tam üç gün sonra, kervanın temsilcisi Damdam b. A’mr, üstü-başı yırtık ve devesi yaralı bir şekilde Mekke’ye girdi ve Ebu Kubeys dağına çıkarak: “İmdat! İmdat! Bize yardım edin, Ey Kurayş, bin develik kervanınız yağma edilmek üzeredir. Muhammed ve arkadaşları Yesrib’te kervanın yolunu kesmişler” dedi.
Damdam’ı gören Ebucehil ve arkadaşlarının içi gümledi. Hem avlulara düşen taşların, hem de Damdam’ın  Ebu Kubeys dağına çıkıp bağırması rüyanın doğru çıkacağının işaretlerini veriyordu. Eğer rüya doğruysa (ki doğru çıktı) Ebucehil ve arkadaşlarının vay haline… Kısacası moralleri çok bozulmuştu. O günden sonra hiç gönüllerince eğlenip kahkaha atamadılar.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.