banner2

"Arap Baharı" olarak bilinen İslam -Arap coğrafyasındaki uyanış bir yıldan beridir devam ediyor. Daha önce de söylemiştim; Bediüzzaman 1911 yılında, yani bundan tam yüz yıl önce istikbalin İslam'ın olacağını, İslam dünyasında büyük bir uyanışın meydana geleceğini ve Müslümanları parlak bir geleceğin beklediğini müjdelemişti. İslam coğrafyasındaki bu uyanışı, ya da Arap baharını İran dâhil bütün Müslümanlar alkışladılar. Sadece Bahreyn, Ürdün ve Suriye gibi krallıklar bu uyanışa sessiz kaldılar. Suudi Arabistan krallığı bile bu uyanışa taraftarlık göstermişti. Fakat özellikle İran'ın Tunus, Mısır ve Libya'daki uyanışa gösterdiği olumlu tepki dikkatlerden kaçmamıştı. Hatta dini lider Hameney bu uyanışı, İran halkının 1979'daki uyanışına benzetmişti.

 

Fakat ne olduysa, uyanış hareketi Suriye'ye sıçrayınca İran birden bire çark ederek diktatör Esad'ın arkasında olduğunu ve Suriye'deki mezalim istikrarının bozulmaması için elinden geleni yapacağını ilan etmekten çekinmedi. Hatta bir ihbarı değerlendiren Türk Emniyet güçleri, Suriye'ye yük taşıdığını iddia eden bir İran tırında, Reyhanlı'da yaptığı aramada yüklü miktarda silah ve mühimmat ele geçirdi.

 

 Dahası, gerek İran'ın dini lideri Hameney, gerek devlet başkanı Mahmud Ahmed-i Necad açıkça Suriye'deki uyanışa karşı olduklarını söylemekten de geri durmuyorlar. Son günlerde Hama, Deyrü'z-Zor ve Humus'ta sergilenen katliamlara karşı İran'ın sessiz kalması ve Batılıların Suriye'ye yönelik önlemlerini eleştirmesi bile bu niyetlerini açıkça ortaya koyuyor. İran'ın bu tavrının iki önemli sebebi vardır:

 

Birincisi İran, Suriye'nin Batılı anlamda demokrasiye geçmesi, ABD'nin ve Batılı güçlerin cirit attıkları bir ülke haline gelmesi halinde Lübnan Hizbullahıyla birlikte kendi savunmasının da zaafa düşeceğini düşünüyor. Çünkü İran, 1979'da yapılan devrimden bu yana İsrail'i ve ABD'yi düşman ilan etmiş ve bugüne kadar bu iki ülke ile İran arasında herhangi bir yumuşama sinyali oluşmamıştır. Süreç her iki taraf için karşılıklı tehditlerle devam edip gitmektedir.

 

İsrail'in, İran'ın nükleer programını kendisi için büyük tehlike olarak görmesi ve bu hususta ABD ve İngiltere'yi ikna etmiş olması, Batılı güçleri, gittikçe artan bir şiddette İran'a karşı önlem almaya sevk etmiştir. Üç yıldan beridir Waşington'dan, "İran'ın nükleer programını engellemek için savaş dahil her türlü önlem masadadır" şeklinde mesajlar işitiyoruz. İşte İran, Batı'nın bu tehditlerine karşı her şeye rağmen Suriye'nin bugünkü konumunun devam etmesini arzu etmekte ve Lübnan'daki Hizbullah ile tek bağlantı yolu olan Suriye'yi kaybetmek istememektedir.

 

Bence en önemli olan ikinci sebep, İran ile Suriye yönetimi arasındaki mezhep birliğinden ileri gelen radikal samimiyet… Bilindiği gibi İran, yüzde doksanı şi'î olan bir ülkedir. Suriye'de ise, Şi'anın bir kolu olan Nusayrilerin hâkim olduğu Baas rejimi 50 yıldır iktidarda… Ancak Nusayrilerin Suriye'nin genel nüfusuna göre olan oranı yüzde yediyi geçmemektedir. Yani anlayacağınız, 50 yıldan beridir, beyaz bir azınlık olan Nusayriler, büyük çoğunluğu oluşturan Sünnileri terörle yönetmektedir. Dolayısıyla İran, Lübnan ile Irak arasında Sünni bir devletin varlığına tahammül edemez.

 

Bu yüzden İran hükümeti Tunus, Mısır, Libya ve Bahreyn'deki uyanışı alkışladığı halde Suriye'deki hareketler için sessiz kalmayı tercih etmekte, hatta el altından Nusayrileri yani Baas rejimini desteklemektedir. Bu durum, İran'ın bilinen İslamcı kimliğiyle çelişiyor. İslam'a sövenlere, Hz. Peygamber'e hakaret edenlere en şiddetli tepkiyi göstermekle ünlü olan İran'ın, bundan böyle dünyanın herhangi bir yerinde, İslam'ın aleyhinde meydana gelen hareketlere karşı duruşu ve İslam'a karşı olan diktatörlere ve ateist gruplara meydan okuyuşu çok inandırıcı olmayacaktır.

 

Bugünlerde İran keskin bir virajda yol almaktadır. Ya Türkiye'nin yanında yer alarak Suriye'de Baas rejimi tarafından katliama uğrayan Müslümanlara sahip çıkacak, ya da Suriye'nin 50 yıllık kokmuş rejimini destekleyerek Batılıların ve tüm Müslümanların öfkelerini üzerine çekecektir. Hatta İran, bu tavrıyla Suriye'yi de katliamlardan vazgeçirip, ülkede demokratik taleplerin karşılanmasını bile sağlayabilir. İran bu keskin virajı sağ-selim almak istiyorsa akl-i selimi hâkim kılmalıdır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.