Taraf yazarı Ahmet Altan bugünkü yazısında, hem CHP milletvekili Aygün'ü kaçıran PKK'yı, hem de Başbakan Erdoğan'ı hedef aldı.
PKK'nın vekil kaçırma eylemini eleştiren Altan, "Türkiye zıvanadan çıkmış gibi görünüyor. Üstelik bu delirme hâli her yanda. PKK, kalkıyor Dersimde çok sevilen Alevi bir milletvekilini kaçırıyor. Devletin muhalifine silah doğrultmuş bir isyan örgütüne herhâlde çok sık rastlanmaz. Devletin vurduğu bir halka vuruyor PKK, kendini bir devlet gibi görmenin, gözaltına aldık lafının fiyakasına kapılmanın sonucu herhâlde bu delirme. Her şeyi yapabileceğini sanmaya başlamak, düşüşün de başlangıcıdır." ifadesini kullandı.
Yazısında Erdoğan'ı da eleştiren Altan, "Başbakan Erdoğan, ülkenin yollarını bile denetleyemediğinin farkına varamadan kendini bir padişah gibi görmeye başladı sanırım." dedi.
İŞTE AHMET ALTAN'IN O YAZISI...
Ömer Seyfettinin bir Çin masalından esinlenerek yazdığı hikâyedeki gibi topluca delirten sudan içtik galiba.
Türkiye zıvanadan çıkmış gibi görünüyor.
Üstelik bu delirme hâli her yanda.
PKK, kalkıyor Dersimde çok sevilen Alevi bir milletvekilini kaçırıyor.
Dersim katliamını gündeme getiren ve Dersimde PKKyı eleştirerek seçimleri kazanan bir isim Hüseyin Aygün.
Bu kaçırma herhâlde PKKnın bugüne kadar gerçekleştirdiği en şımarık eylemlerden biri, halkın sevdiği, devlete ciddi anlamda muhalefet eden, sistemi sorgulayan bir adamı kaçırıyorlar.
Ellerindeki silahı halkın sevdiği birine, halkın seçimlerdeki tercihine çeviriyorlar.
Dersim katliamını, CHPyi, Atatürk dönemini eleştirmiş, devletin öfkesini üstüne çekmiş bir milletvekiliyle PKKnın sorunu ne?
Devletin muhalifine silah doğrultmuş bir isyan örgütüne herhâlde çok sık rastlanmaz.
Devletin vurduğu bir halka vuruyor PKK, kendini bir devlet gibi görmenin, gözaltına aldık lafının fiyakasına kapılmanın sonucu herhâlde bu delirme.
Her şeyi yapabileceğini sanmaya başlamak, düşüşün de başlangıcıdır.
Dersim hangi siyaseti desteklerse desteklesin, hangi fikri benimserse benimsesin, bu ülkede mazlumiyetin sembolüdür, Dersime, Dersimliye böyle pervasızca dokunamazsın.
PKK bu anlamsız eylemiyle BDPyi bile öfkelendirdi.
Aklın dışına savrulmak çaresizliğin işaretidir bence, böyle bir eylemi yapmak için çok çaresiz kalmak gerek.
Bir ses çıksın da ne olursa olsun diyorlar herhâlde, o sesi saçma sapan eylemlerde arıyorlarsa, duyacakları ses, duymak istedikleri ses olmaz.
PKKnın bu eylemi onun ne yaptığını bilmez bir hâle geldiğini gösterdiği gibi ülkenin belli bölümlerinde devletin de buharlaştığını gösteriyor.
Ülkesinin yollarının güvenliğini sağlayamayan bir devlete de pek devlet denmez.
Hüseyin Rahmi, Eşkıya İninde romanında Osmanlının son dönemindeki Ege bölgesini, oralardaki efelerin yolları nasıl kesebildiğini anlatır.
Bizim Güneydoğu ve Doğu, Osmanlının son dönemlerine dönmüş anlaşılan, bir yerden bir yere güven içinde gitmek artık milletvekilleri için bile mümkün değil.
PKKnın bu manasız eylemi, başka bir çıldırmayı da gözlerden sakladı.
Başbakan Erdoğan, ülkenin yollarını bile denetleyemediğinin farkına varamadan kendini bir padişah gibi görmeye başladı sanırım.
Önceki akşam, üstelik de bir iftar yemeğinde Aydın Doğana yazıklar olsun diye bağırıyordu, böyle bağırmasının nedeni Doğana ait Radikal gazetesinde Cüneyt Özdemirin Dışişleri Bakanı niye Myanmara gitti diye sorması.
Başbakanın böyle bir soruya bile tahammülü yok.
Aydın Doğana, Yazıklar olsun sana bu adama niye yazı yazdırıyorsun diyor.
Başbakanlara, Dışişleri bakanının öyle Kızılay gönüllüsü gibi oraya buraya niye gittiği sorulur, başbakan da niye gittiğini mantıklı bir şekilde anlatır, bana kimse soru soramaz diye yazarları işten attırmaya kalkmak için insanın başta ayıp duygusu olmak üzere her ölçüsünü yitirmiş olması gerekir.
Dışişleri Bakanı ile ilgili soru soranı işten attırmak istemek çıldırmanın belirtisidir, Başbakan hiçbir eleştiriye cevap verebilecek durumda olmadığı için eleştirinin her türlüsünden ödü patlıyor ve elinin yetiştiği herkesi işten attırmaya uğraşıyor, genellikle de attırıyor.
Başbakan sadece kendi adamları kendisine çanak sorular sorsunlar, onu övsünler istiyor ama övülecek işler yapmak istemiyor.
İşkenceci polise sahip çıkacak, Uludere katliamının üstünü örtecek, Suriyede uçağın nasıl düştüğünü halkından saklayacak, Esede karşı çıkarken Sudan diktatörünü bağrına basarak Ortadoğuda mezhepçi bir dış politika izleyip duvara çarpacak ve hiç kimse onun bu yaptıklarını eleştiremeyecek.
Eleştiren olursa onu patronuna gammazlayacak, onu işten at diyecek.
Bu tahammülsüzlük, aslında güçsüzlüğün ve biçareleşmenin işareti, yaptıklarını mantıklı bir şekilde açıklayamayanlar her sorudan böyle korkar ve baskıcı bir şirretliği tercih ederler.
Radikal Özdemiri atmadı ama Yıldırım Türkerin yazısını basmayarak onun gazeteden ayrılmasını sağladı.
PKK da son eylemiyle, Başbakanın bu takrir-i sükûn isteğinin gündeme gelmesini engelledi.
Başbakan bu hâle gelince bütün devlet aygıtının da çivisi çıkıyor elbet, çıldırma yayılıyor, İzmirde polis, bir trafik kazası tartışmasında silahını çekip insanları öldürüyor.
Her şey fazla kolay olmaya başladı bu ülkede, PKK Dersimin seçtiği vekili kaçırıyor, Dersimlilerin tepkisine aldırmıyor, Başbakan yazarları işten attırmak için fütursuzca girişimlerde bulunuyor, polis silahını çekip adam öldürüyor.
Bu delirme hâli, bugünkünden de kötü işlere gebe diye korkuyorum.
Aklı başında insanlar birarada ses çıkarmazlarsa, bu çılgınlık bu ülkeyi fena yaralayacak.