banner2

Ön açıklama: Lütfen tamamını okumadan hüküm vermeyin.

Olay çok üzücü.

Yazık olmuş Enes'e.

Ya da yazık etmişler.

Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da insanların çoğu, var olan ön kabullerine göre tepki verdi.

Kimi saldırdı, kimi savundu.

Bu da ülkemiz açısından çok üzücü bir durum.

Öncelikle; olay tekil bir olay, benzerleri olsa bile genelleme yapmak doğru değil.

Her gün çok sayıda intihar haberi alıyoruz.

Her birinin sebebi başka.

Aynı sebepler, her zaman aynı sonuçları doğurmuyor.

Çünkü herkesin özeli başka.

Bir defa hepimizin şunu kabul etmesi lazım:

Her aile çocuğunu kendi istediği gibi yetiştirmek ister.

Dindar aileler de çocuklarının dindar olmasını istiyor.

Bir cemaate mensupsa da o cematten olmasını istiyor.

Cemaatler de kendilerine yönlendirilen gençleri kendi anlayışlarına uygun bir dindar olarak yetiştirmek istiyor.

Bunlar bize mahsus da değil, bugüne mahsus da değil.

Her dinde böyle, her zaman böyle.

Peki ne kadar başarılı oluyorlar?

Bir defa, kendilerine göre başarılı oluyorlar ki o cemaat yapıları devam ediyor.

Oralarda kalan herkes intihar etmiyor.

Aynı şartlarda yaşayanlardan çok memnun olanlar da var.

Onları eleştirenlerin şu soruyu da sorması lazım:

Cemaat dışı organizasyonların hepsi çok mu başarılı oluyor?

İsyan, intihar her yerde yok mu?

...

Şimdi gelelim işin beri tarafına.

Dindar ailelerin çoğu veya bir kısmı, çocuklarından memnun değilse...

Ve bu kadar imkana, konfora sahip oldukları halde dini cemaatler, istedikleri kadar başarılı olamıyorsa...

Oralardan geçen gençlerin çoğu veya bir kısmı dinden daha çok uzaklaşıyorsa...

İçlerinden az da olsa bazıları intihar ediyorsa...

Ki bir tanesi bile çoktur.

Bir Enes bile yeter.

Sadece Enes de değil, Enes üzerinden ağır yara alan imajları da cabası...

O halde durup düşünmeleri gerekmez mi?

Hem dindar ailelerin, hem cemaatlerin.

Dindar ailelerin çocukları ile ilişkilerini gözden geçirmesi...

Cemaatlerin de artık bir iç muhasebeye gitmesi...

Bu işler zorlama ile oluyor mu?

Olabildiği kadar çok dini telkin, kural, kaide, yasak, baskı, o kadar dindar olma sonucu doğuruyor mu?

Böyle gördük, böyle devam etsin demek doğru mu?

O metotlar, eskiden ne kadar başarılı oluyordu, bilemiyorum.

Ancak bu çağın gençlerine ne kadar hitap ediyor?

Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir zamanda, gençlere hitap etmiyorsa.

Özgürlüğüne bu kadar düşkün ve tıbbı kazanacak kadar zeki gençlere hitap etmeyen bir anlayış ve yaklaşım ile nereye kadar?

Kendi renginizi verdiğinizi ve başarılı olduğunuzu düşündüğünüz örnekler aslında ne kadar başarılı?

Bu gidiş nereye?

Yarınınız var mı?

Suçu sadece seküler çevrelere, okullara, gelişen teknolojiye atıp kendinizi temize çıkarmak ne kadar doğru?

Aslında bu soruları, Diyanet İşleri Başkanlığının, Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün, ilahiyat fakültelerinin, imam hatip okullarının ve dini kaygısı olan herkesin sorması, sorgulaması gerekir.

Yoksa...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.