banner2

Rasulüllah'ın (s.a.v) büyük merhameti ve tevazuu devlet idaresinde de etkisini gösteriyordu. O bir devlet başkanı olarak Medine'de itikadi, kültürel, siyasi ve sosyal alanda yeniden düzenlemeler yaparken Onun merhameti hep önde olmuştur.
Ancak Resul-i Ekrem (s.a.v) devleti idare edereken gösterdiği şefkat ve merhamet ADALET şeklinde tecelli ediyordu. Zira şefkat ve merhametin en bariz belirtisi ve en simgesel adı adalettir. Söz gelimi, çocuklarını çok sevdiğini ve onlar için kendisini feda edebileceğini söyleyen bir baba, eğer miras bırakırken kızlarla erkekleri eşit yapmıyorsa o baba sözünde yalancıdır. Elbette ki Rasulüllah (s.a.v) böyle bir vasıftan münezzeh ve âlidir.
O, Öncelikle Medine'deki talimatlarıyla, insanları sömüren düzenlere son verdi. "Her türlü faiz ayaklarımın altındadır" buyurdu. Hoşgörüyü, paylaşmayı, kardeşliği ve fedakârlığı telkin etti. Dilenciliği kaldırıp duygu sömürüsünü de engelleyerek herkesi çalışmaya teşvik etti.
Tevekkülü yanlış anlamış insanlara tevekkül dersi verdi: "Önce deveni bağla, sonra tevekkül et" buyurdu. Soyuyla, nesebiyle övünmeyi yasakladı. "İnsan için ancak çalıştığı vardır" ayetini okuyarak  "Ameli olmayanlar nesebine de güvenmesin" buyurdu. Sevgili kızı Fatima'ya bile: "Kızım, Sen de nefsini ateşten kurtarmak için bir şeyler yap. Vallahi baban olarak benim sana faydam dokunmayacaktır" buyurdu.
"Mümin mümini kardeşidir; ona zulmetmez" buyurdu ve bütün müminlerin kardeş olduklarını ilan etti. "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" diyerek müminlerin diğergam olmaları gerektiğini vurguladı.
Tavassut, iltimas ve torpil ile savaştı. Adaleti herkese uygulama konusundaki kararlığını ifade ederek: "Sizden öncekileri helak eden şey, eşraftan olan suçluları görmezlikten gelip kimsesizleri ağır şekilde cezalandırmalarıydı. Vallahi, eğer kızım Fatima dahi hırsızlık yaparsa onun da ellerini keserim" buyurdu ve İslam'ın sosyal adalet ilkesini tüm dünyaya ilan etti.
Savaş kurallarını mağdurların lehine olmak üzere yeniden düzenledi. Ordu savaş meydanına çıkarken şu talimatı veriyordu: "Yaşlı insanları, çocukları, kadınları ve hastaları öldürmeyiniz. İşkence yapmayınız. Ağaçları kesmeyiniz; hayvanlara ve geçimliklere zarar vermeyiniz. Mabetlerde ibadetle meşgul olanlara okunmayınız."
Onun zamanına kadar esirlere yapılan kötü muameleleri kaldırdı. Müslümanların eline düşen esirler bir misafir gibi ağırlanıyordu. Hicivleriyle Rasulüllah'a hakaret eden ve Ona kötü sözler söyleyen Süheyl b. 'Amr adlı Mekkeli esire gösterdiği merhamet dillere destan olmuştur. Hz. Ömer (r.a) esir olan Süheyl b. 'Amr'in kolundan tutarak Rasulüllah'ın (s.a.v) yanına götürür ve: "Ey Allah'ın Rasulü, bu adam şiirleriyle sizi hicvediyordu. İzin verirseniz onun dişlerini sökeyim de bir daha aleyhinizde şiir okuyamasın" dedi. Rasulüllah (s.a.v) Ömer'in bu teklifi karşısında hayrete düştü ve: "Hayır, Ya Ömer; Vallahi ben insanlara eziyet edemem. Aksi takdirde ben Peygamber olduğum halde Allah da bana eziyet eder. Kim bilir, belki de bu adam bir gün sana büyük bir fayda sağlar" dedi. Nitekim bu adam daha sonra Müslüman olmuş ve Hz. Peygamber'in vefat ettiği gün şoka giren Hz. Ömer'i güzel konuşmalarıyla teskin etmişti.
Demokrasinin ve özgürlüklerin en temel öğesi olan muhalefete karşı hep hoşgörülü davrandı. Ona muhalif olan münafıklar Ondan asla zarar görmediler. Bir gün Onun gözetiminde ganimetler dağıtılıyordu. Hz. Peygamber'in (s.a.v) adil davranmadığını düşünen Zü'l-Huvaysara adında bir adam ayağa kalkarak: "Adil davran Ey Muhammed, sen adil davranmadın!" dedi. Hz. Peygamber'in arkadaşları üzerinde şok etkisi yapan bu çıkış üzerine adama saldırmak isteyenler olmuş, fakat Hz. Peygamber bunlara izin vermemişti. Ancak adama dönerek: "Yazık sana; eğer ben adil davranmazsam kim adil davranır" diyerek konuşmasına ve derdini anlatmasına fırsat verilmesini emretmişti.
O güne kadar vatandaşlarını köle olarak kabul eden hükümdarların aksine Hz. Peygamber (s.a.v) her kese karşı büyük bir tevazu içindeydi. O kölelerle oturur, onlarla birlikte yemek yer ve kabile reislerinin bile asla binmedikleri merkebe binerdi. Bir gün yabancı bir adam Medine'ye gelmiş, Hz. Peygamber'i (s.a.v) görmek istiyordu. "Şurda bağdaş kurup oturan zat Hz. Muhammed'tir" dediler. Adam yanına gitti. Hz. Peygamber (s.a.v) adama oturmasını ve yanaşmasını emretti. Oturdu; dizi Hz. Peygamber'in dizine değiyordu. Fakat adam bir hükümdarın huzurunda olduğunu düşünerek heyecandan titremeye başladı. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v) adama: "Rahat ol, ben bir kral ya da zalim bir hükümdar değilim. Ben ancak kurutulmuş et yiyen bir kadının oğlu ve Allah'ı elçisiyim"  dedi. O bu sözüyle, vatandaşlarını köle olarak kabul eden zalim hükümdarları yerin dibine geçiriyordu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.