banner2

 

Kuşkusuz, çözüm süreci, bir problemin çözümüne çare arayan bir projeydi. Bu proje, devleti yöneten AK Partinin fedakârlıklarıyla ortaya konulmuştu. Fakat birçok gözlemci,  devletin karşısında yer alan tarafın sorumsuzca davranacağından korktuğu için, projenin başarıyla sonuçlanmasından kuşku duyuyordu. Ben de o kuşkuyu duyanlardan biriydim. Zaman zaman Kürt halkının tahsilli olmayan fakat Kürtlük konusunda bilinçlenmiş olan bazı adamlarına,“Siz nasıl görüyorsunuz, bu çözüm sürecini?” diye sorardım Aldığım cevap çok ürkütücüydü: “Ne çözümü ne süreci hocam! Biz Kürdistan’ı kuracağız.  Yakında Türkiye’de de iç savaş olacak ve biz devletimizi kuracağız.. Edi Bese…”diyorlardı.

Halk tipi bu tür adamlar,  bazı siyasî mahfillerde duyduklarını söyleyeceklerinden emin olduğum için, bilerek onlara soruyordum. Onlar da çekinmeden cevap veriyorlardı. Bu ifadeler, Kobâni bahane edilerek 7-8 Ekim olaylarıyla da desteklendi. Kuzey Suriye’deki Kürtlerin savaş taktikleri yavaş yavaş Türkiye’ye taşınıyordu ve taşındı… Haziran 2015 seçimlerinden sonra hendek siyaseti, öz yönetim ve öz güvenlik stratejileri gerçekten da “Çözüm süreci” projesinin, özellikle örgüt ve kimi Kürt siyasetçiler tarafından asla ciddiye alınmadığının en bariz işaretleriydi.

Birisi çıkıp diyebilir ki, “Sen hep devletin ve hükümetin haklı olduğunu, Kürtlerin hiç haksızlığa uğramadığını mı söylemeye çalışıyorsun?”

Hayır; böyle bir şey söylemek istemiyorum. Devletin inkâr politikasının, Kürt halkına çok büyük travmalar yaşattığını kimse inkâr edemez. Her ne kadar Ak Parti hükümetleri, özellikle 2007’den sonra çözüm sürecinin alt yapısını hazırlayarak inkâr politikalarını yok ettiyse de, Kürtlere karşı devlette var olan olumsuz refleksler kaybolmadı ve uzun bir süre daha kaybolacak gibi değildir. Hele bu son olaylardan sonra daha uzun süre devam eder.

Buna bağlı olarak, hükümetin Kuzey Suriye politikalarını beğenmek imkânsızdır. Eğer hükümet baştan beri Kuzey Suriye’deki Kürt gruplara sahip çıkıp onları terörist grupların ve Suriye Rejiminin kucağına atmamış olsaydı, iki yüzlü batılıların önünü almış olurduk.  Sonuçta hem Batılıların Türkiye’ye bakışı farklı olurdu, hem de Kürtlerin bakışı farklı olurdu. PKK’nın Suriye Kürtlerini desteklemesine gelince, eğer Türkiye gerçekten Suriye Kürtlerine ağabeylik yapsaydı, bugünkü ortama gelinmez ve Türkiye yalnızlaşmadı. Bu hatalı politika sebebiyle hem ABD, hem Avrupa, hem İran, hem Rusya hem Irak hem Suriye hem de PKK Kuzey Suriye’deki Kürtleri destekliyorlar.  Özellikle İran; Suriye ve Türk solcular, Kürtleri asla sevmedikleri halde bugün Kürtlere sahip çıkıyor görünüyorlar. Siz istediğiniz kadar, “PYD eşittir PKK” deyin; bunun bir karşılığı yoktur.

Ya yeniden çözüm süreci olabilir mi? Hazirandan sonra 6 aydır, binlerce insanımız öldürüldü. Hem Kürtlerden, hem de devletin asker ve polisinden çok acı kayıplar vardır. Şehit cenazeleri ve harabeye dönen kentler… Ama her şeye rağmen ben Kürt siyasetçilerin içinde, devletin kale alacağı sağduyulu insanların olduğuna inanıyorum. Şartlar değişmiş olsa da,  artık birçok şey müzakere edilmeyecek olsa bile,  yine de kardeşliğin sağlanması mümkündür. Yeter ki bu konuda bir kararlılık ve bir irade olsun. Fakat Hint mitolojisinin şu öyküsünü de unutmamalıyız:

Öyküye göre,  iki kardeş vakit geçirmek için ormana gittiler. Dikkat çekici yeşillikte bir vadiye indiler ve geçimlerini vadiden temin etmeye başladılar. Bir yılanın yuvası da o vadideydi. Yılan, kendisini rahatsız eden kardeşlerden birisini ısırdı ve öldürdü. Öteki kardeş ölen kardeşini oracıkta gömdü ve mahcup bir şekilde babasının yanına dönmemek için yılandan intikam almak üzere bir plan yaptı.

 Bir gün yılan deliğinin bulunduğu kayanın önüne geldi, ona seslendi ve onunla dost olmak istediğini söyledi. Yılan ona şöyle dedi: “Kardeş, doğrusu ben de seninle dost olmak istiyorum. Çünkü senin korkundan deliğimden çıkamıyorum. Üstelik eğer beni öldürmekten vazgeçip benimle dost olmayı kabul edersen her gün sana bir altın vereceğim” dedi.

Adam bunu kabul etti ve her gün yılanın bulunduğu yuvanın önünden bir altın almaya başladı. Ancak yılanı öldürme planından vazgeçmiş değildi. Baltası elinde ve sürekli olarak yılana bir darbe indirmek için fırsat kolluyordu. Bir gün yılan altını bıraktı; tam dönerken adam baltayı şiddetle vurdu; ancak darbe isabet etmedi; balta taşa değdi ve taştan bir parça kopardı.

Genç adam, kardeşinin katili olan yılanı öldürememiş ve pişman olmuştu. Her gün düzenli olarak aldığı altınlardan olmamak için tekrar yılana seslendi ve pişmanlık duyduğunu, yine eskisi gibi dostluğa geri dönmek istediğini yılana bildirdi. Fakat yılan dillere destan olan şu cevabı verdi: “Yuvamın şurasında senin baltanın izi dururken ben nasıl seninle dost olabilirim? Bir de kardeşinin kabri şuracıkta duruyorken…”  [Meydânî, Mecma’u’l-Emsâl, I/262. al-Warraq. Com.]

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.