banner2

 Meydanı imtihan olan şu dar-ı dünya da tek yaratılış amacı olan gerçek kulluğu-ilahi hilafet görevi ki; tevhidi (Uluhiyet, Rububiyet, Ubudiyet) boyutlarıyla yaşama ve yeryüzüne ikame etme sorumluluğunu üstlenmiş olan insanoğlu, hem kendi bünyesinde-kalb meydanında hem de dünya meydanında bunun savaşımını hakk/ batıl mücadelesi olarak tarih boyunca ta günümüze kadar sürdüregelmiş ve kıyamete dekte devam edecektir.

 İnsanoğlu yapısı gereği aceleci, cahil, nankör, unutkan oluşundan dolayı ilahi hilafet görevini kendisine hatırlatma, gereğini yerine getirebilmesi ve tevhid üzere bulunmasını sağlamak için Yüce Allah İlahi fermanlar ve İlahi elçiler-rehberler göndermiştir.

 Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen peygamber kıssalarının bir çoğu bu konuyu izah edip  tarihten bizlere ibretli ders mahiyetinde tablolar sunmaktadır. Hz.Nuh, Hz.İbrahim, Hz.Yusuf, Hz.Musa, Hz.Davud, Hz.İsa ve Hz.Muhammed (as) gibi daha nice şanı yüce peygamberlerin hayatları ayrı ayrı tarz ve yöntemde  Tevhid mücadelesinin ibret-amiz örneklerini bizlere bildirmektedir. İslam da Tevhid’in zıddı olan şirk affedilmeyen en büyük zulüm ve günahtır. Birde tevhidin boyutlarının ya tümünü ve ya bir kısmını kendisine vasfeden-yakıştıran böylece kendi nefsi arzu ve isteklerini kanunlaştırıp sistemleştiren devletsel boyut kazandıran veya kazandırmayan sahte ilahlara da Kur’an TAĞUT demektedir. Tağutların en temel vasfı halka-insanlara hakim bir güç-sistem-rejim haline geldiklerinde onları Tevhid’den-nurdan çıkarıp şirke, küfre-karanlığa sürüklemeleridir ki bu cebri-zorlama usullerle olduğu gibi kandırma-aldatma ve münafıkane tarzda da olmaktadır. Tarihin seyir çizgisini dikkatle incelersek kandırma ve aldatma ve münafıkane olan tarzın yoğun olarak ahirzamanda kullanıldığını görürüz.

“Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara:257)

 Peygamberlerin tevhidi mücadelelerini incelediğimizde kendi dönemlerinde hakim güç ve rejimi durumunda olan tağuti ve şirk düzeni liderlerinin kendi sistemlerini putçuluğun üzerine inşa ettiklerini ve kendilerini ayakta tutan dinamiklerinde putçuluktan doğan sonuçlar olduğunu görmekteyiz. Bunun en bariz örneği Nemrut’un puthanesidir. Nemrut kendi sahte ilahlığını bu puthanedeki irili ufaklı onlarca putun üzerine kurmuştu. Nemrut  (haşa) en büyük ilah ve puthanedeki putlarda en büyük ilaha ulaştıran, kavuşturan, buluşturan vesileler-aracılar ve kendi çapında da küçük ilahçıklardı. Nemrut bu vesileyle halkın her bölümünü puthanedeki kendi tapındıkları inandıkları putları üzerinden toplayıp kendi ilahlık merkezine bağlamakta ve hakim olan rejimin devamını sağlamaktaydı. Kısacası Nemrut’un varlığı bu puthanedeki putlara ve halkın bu putlara olan inancına ve tapınmasına bağlıydı. Hz. İbrahim’de Nemrut’un sistemini ayakta tutan temel dinamikleri olan puthanedeki putlara saldırdı onları param parça etti bunu hem  nuran-i elmas kılınç sözleriyle hem de baltasıyla yaptı. Onların birer hiç olduğunu ve kendilerinde herhangi bir ilahlık ve aracılık özellikleri olmadıklarını halkın zihnine ve kalbine oturtması gerekiyordu ki

Nemrut’un en büyük ilah olduğu yalanı anlaşılsın ve sahte ilahlığı ile birlikte yıkılmasına zemin hazırlansın...

Put ve putçuluk dönem dönem renk, şekil, cins ve tarz farklılığı gösterse de mahiyeti açısından gösterdiği sonuç değişmemiştir. Tarihte en çok kullanılan put çeşidinin taştan ve tahtadan veya helvadan olması bizi yanıltıp put denildiğinde zihnimizde sadece taştan veya tahtadan yontulmuş bir heykelin oluşması muhtemeldir. Ancak put mahiyeti ve sonuçları itibariyle değişmese de tarz ve çeşit ve cins olarak birbirinden çok farklı olabilmektedir. Put, mahiyet olarak tağuti sistem ve kişilerin halkı kendi merkezlerinde toplama aracı olarak kullandıkları bütün temel dinamikleridir, ana yaşam kaynaklarıdır. Tağutlar tüm varlıklarını bu dinamiklere borçludurlar bu yüzden tağutlar putların koruyucusu ve onların popüleritesini sağlayanlardır. Halkın bu putlara-sistemin temel dinamiklerine olan inançları sarsılır veya yıkılırsa tağut rejimi de alaşağı olur-yıkılır. 

Mekke de hakim güç sistem olan Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Ebu Lehep gibi tağut ve müşriklerin kurulu düzeninde put nedenli önemlidir ki yerleri değerli mekan Kabe’dir. Her kabile kendine ait bağlı bulunduğu, inandığı  putu Kabe de bulmakta ve onları kutsamaktadır ve bu Kabe’deki putların koruyucuları ve popüleritesini sağlayanlarda onlarla kendilerini ayakta tutan değişik zamanlarda panayırlar ve meclisler düzenleyerek halkı kendi merkezlerinde Kabe’deki putların çevresinde  toplanmalarını ve halkalar-gruplar halinde kendilerine teveccüh etmelerini bağlanmalarını sağlayan tağuti sistemin liderleridir.(Ebu Cehil, Ebu Süfyan, As bin Vail, Ebu Leheb...gibi) Peygamber efendimiz (saa) gelip halkı  İslama  açıkca davet etmeye başlayınca  hakim olan tağuti rejim, putlarına daha bir ilgili ve alakadar olup halkı putlara bağlılığı artırmaya çağırdılar...Bu şeytanlar kendilerini bekleyen tehlikenin büyüklüğünü ve  tevhidi inancın-Öz Muhammed-i İslam’ın kendilerini hangi noktadan (temel dinamiklerini-putlarını) yıkacağını  anlamışlardı. Bu sebepten dolayı halka kendi putlarına bağlılığı öğütlüyor Peygamber efendimizin sözlerine kulak tıkamalarını istiyor, putlarının çeşitliliğini birbirine alternatif tercihler olarak sunuyorlardı...istersen Lat’a istersen Menat’a, istersen büyük boylu olana istersen küçük olana, istersen Ak istersen Kara olana bağlanabilirsin 300 ‘den fazla tercih hakkın var ama sakın tevhid –i inanç sahibi Muhammed’e uyma yoksa tecrit edilir maaştan olur işkenceye maruz kalır, terörist ilan edilirsin, hayat sana dar olur diyorlardı...Nitekim Hz.Bilal-i Habeş ve Hz.Ammar bin Yasir bu duruma düştüler Hz. Sümeyye ve Hz.Yasir’de ilk şehitlerden oldular yani bu şanlı sahabeler o garibanlıklarıyla-dönemin müreffeh kodamanlarının köleleri oldukları halde sahip oldukları tevhid inancının kendilerine sağladığı hakiki iman gereği olarak tağuti rejimin  putlarına darbe indirip-putlardan yüz çevirip tüm ilişiklerini kesince  onların-hakim olan tağuti rejimin  belini kırmışlardı.

İşte bu durum bu yüce şahsiyetlerin kendi dönemlerinde ki tevhid mücadelesi ve o dönemin putlarından beri olarak-uzaklaşarak-ilişiklerini keserek-sahte ilahların maskelerini düşürerek onlara indirdikleri darbelerle tağutların yıkılış habercisiydi ki “Hak geldi Batıl yok olup gitti, Batıl yok olmaya zaten mahkumdur...” bu ilahi ferman kendilerini İlah zanneden tüm tağutların yıkılmalarının kaderlerinde olduğunu hiç bir şartın bu gerçeği değiştiremeyeceğini tarihi hakikatlerle-şanı yüce peygamberlerin ve yarenlerinin tevhidi mücadelede elde ettikleri zaferlerle-galibiyetlerle netleştirmiş-kanıtlamıştır...  

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.