banner2


Son 40-50 yılda büyük bir gelişim gösteren ve plansız büyüyen Şanlıurfa’nın bu çarpık yapısıyla daha ne kadar büyüyeceği tartışılıyor. Urfa’nın her gün biraz daha büyüdüğü tartışmasızken, asıl tartışma bu büyümeye paralel, gittikçe küçülen yönetim şekli ve büyümeyi idrak edemeyen yönetici profilidir!
Gelen idareciler ise günü kurtarma adına, küçük ekonomik ve siyasi çıkarları için şehir her gün biraz daha geriye götürdüklerine şahit oluyoruz. İdarecilerin bu çıkmaza doğru giden yolculuğu ne kadar sürdüreceği tartışılırken, şehir ve şehrin yaşamı her gün insanlar biraz daha mutsuz, biraz daha karamsar etmeye devam ediyorlar..
Şanlıurfa, bir buğday ekmeğinin bile lüks olarak sofralarda bulunduğu 1900 yılında şehirde var olan insan mutluluğu günümüzün en lüks lokantasında, en lüks yemekleri yiyen insanımızda bulmak neredeyse imkânsız.
Mutsuzluk, azla yetinmeyen açgözlü toplumun daha çok kazanarak aşmaya çalıştığı ama kazandıkça, bolluğa kavuştukça daha da mutsuzlaştığı bir gerçekken buna bir de şehrin fiziki yapısının getirdiği sorunlar yığınını eklediğimizde, maddi olarak birçok şeyi elde ettikleri halde mutluluğun “m”sini yakalayamıyor.
Fiziki yapı deyip geçmeyin. İnsan yaşamının vazgeçilmezi olan yapılar aynı zamanda insanı mutlu ve ya mutsuz eden yapılardır.

Onun için şehirleri imar ederken insanları unutmak; hem şehre hem insana ihanettir, İslam şehirlerinin merkezinde insan vardır.
İnsan şehir ile yaşar, her ikisinde birbirini imar ve ıslah eder.
Şehirler kurulurken insan esas alınmazsa bu ne şehri yaşatır ne de insanı mutlu eder.
Mimar Turgut Cansever; “İnsanın dünyadaki en önemli vazifesi dünyayı güzelleştirmektir” diyor.
İnsan şehrin, şehir de insanın aynasıdır.
Hacı Bayram Veli Hazretleri; “insan, şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür. Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur” diyor. İnsan içinde olanı dışına ve çevresine yansıtır. Bir amacı, bir medeniyeti ve bir kültür hazinesine sahip olmayan, geçmişle bağlantısı kesilenlerin yaşadıkları mekânlar anlamsız ve huzursuz mekânlardır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) in hicretiyle Yesrib denilen mekân Medine (Medeni Şehir) haline gelmiştir. Aşkı ve sevdası olanlar gittikleri yerlere hep medeniyeti ve huzuru götürmüşlerdir. Sevgi ve aşk medeniyetimiz, tarih boyunca, ruhu olan şehirler inşa etmiş; bu şehirlerden de dünyaya istikamet çizen medeniyetini beslemiştir. Mekânlar şahsiyetleri belirler, bir şehir huzur vermiyorsa, o şehrin insanları huzurlu olamaz. Şehir saygı ve sevgi vermiyorsa, o şehrin insanı da noksan kalacaktır. Artık insanlar huzur veren şehirler istiyor.
En çokta insanlar, “PEYGAMBERLER ŞEHRİ URFA”nın huzur veren bir şehir olmasını istiyor.
Her yere kutu evler diken emlakçılar Şanlıurfa’nın yönetim kademesinin her noktasına sirayet etmişler. Ne tarım arazi bırakıyorlar ne de park bahçe alanı. Tamamen kutu kutu evlerle insanları sadece mutsuz ediyorlar. Ne yazık ki siyasetten bürokrasiye kadar yönetimin her kademesinde de bunların sözü geçiyor.
Bu şekilde inşa edilen şehrimiz ne kendini ne de içinde yaşayan insanları mutlu ediyor.
Biz ne yapalım? Biz de ufku geniş ve sadece kendini ve çevresini değil, bunun dışında tüm bir toplumu kucaklayan idareci profilini arıyoruz. Sizce bulabilecek miyiz?
Ben umutsuz değilim. Ama umudunda fakirin ekmeği olduğunu biliyorum…
Selam ve dua ile…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.