banner2

     Yıllar önce yabancı bir film izlemiştim. Filmde; orta yaşlarında olan bir çiftlik sahibi, ‘sevgilisini ve sevgilisinin annesini’ baltayla öldürüp küçük parçalara böldü. Daha sonra onların etlerini kıyma yapıp sucuk haline getirdi. Ve o sucukları da bütün mahalle halkına yedirdi. Aradan geçen zaman içerisinde/tam unutuldu derken; öldürülen- öldürülüp- etleri sucuk yapılan kadınların kardeşi ve anne olanın oğlu (yani katilin kayınbiraderi) uzak bir ülkede olduğu için ailesini aradı, onlara ulaşamayınca kalkıp geldi.

     Genç adam geldi tüm aramalara rağmen annesini ve kız kardeşini bulamadı… Haliyle Polise başvurdu. Katile sık sık gelip gitmeye başladı, ondan şüpheleniyor ya… Zaman zaman kavga etmeye başladılar katil ile. Kendisiyle sert ağız dalaşına girmeye başladılar. Çünkü ablasının sevgilisi olduğunu biliyordu.

   Ama orta yaşlı olan katil; ser verip sır vermiyordu. Genç adama, doğru- dürüst cevap vermediği gibi, kendisine; git buradan daha da gelme yanıma, benim haberim yok. Ayrıldık nereye gittiklerini bilmiyorum diyordu.

    Genç adam ise ondan kızmıştı, nefret etmeye başlamış ve ondan kuşkulanmıştı. Bu yüzden katilin peşini bırakmıyordu. Israrla üzerine gidiyor, gizli ve açık bir şekilde devamlı takip ediyordu. Derken bir dedektifle beraber hareket edip bazı ipuçları ele geçirdiler. Baltayı buldular. Kan izlerine rastladılar ve haliyle bazı bulgularla yola çıkarak adamı tutuklattılar. Ve ellerinde ki belgeleri güçlendirerek katilin suçunu ispatladılar.  

     Nihayet katil yargılanmak üzere mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme başkanı (hâkim, yargıç) kendisine soruyor; senin hakkında sevgilini ve annesini öldürdüğünü, baltayla doğrayıp kıyma yaptığını, daha sonra bu kıymadan da sucuk yapıp mahalle halkına yedirdiğin iddia ediliyor. Ve şu şu deliller de bu suçu işlediğini ispatlıyor, sen buna ne dersin? …

    Muhterem okuyucular; sizce katil-cani- ne dese beğenirsiniz? Mahkeme kalabalık, kalabalık öfkeli, Katil iki elini ön tarafında aşağıya doğru uzatarak birbirine bağlamış ve ayakta duruyordu. Döndü mahkeme salonuna herkesi süzdü, tekrar mahkeme heyetine döndü. Boynunu büktü ve kısık bir sesle aynen şu cevabı verdi; “çok üzgünüm efendim, bir daha böyle bir şey yapmayacağım…”

    Mahkeme heyeti ve tüm haz-urun şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Çünkü adamın savunması çok acayip, hatta buna savunma bile denilemez. Özür diledi, fakat özrü kabahatinden büyük. Sanki yaptığı sıradan, normal bir hataymış gibi üzgün olduğunu ve bir daha böyle bir şey yapmayacağını söylüyor adam.

    Şimdi bu hikâyeyi neden anlattığımı sorduğunuzu duyar gibiyim… “Mahmut Olgun” isimli bir yazar kardeşimiz haklı olarak sormuş; “İsrail neden özür dilemiyor” diye? Ve demiş ki; özür dilerse ne olur, dilemezse ne değişir.

    —Evet, doğrudur bende katılıyorum özür dilemekle ne değişecek ki? Bugün özür dilerse bile; ‘yarın yine masum çocukları, kundaktaki bebekleri öldürür.’

    —Felçli, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş, iki gözü görmeyen insanları camiden çıkarken füzeyle parçalar. 

      Masum çocuk ve kadınları sahillerde bombalar.

      İnsanların üzerine misket bombalarını patlatır.

      Halkların yaşama hakkını elinden alır.

      Topraklarına göz diker.

      Toplu katliamlar yapar.

      Ambargoyla masum ve mazlum Filistin halkını aç susuz ve mahsur bırakır.

      İnsanların- TÜM DÜNYANIN - gözlerinin içine bakarak yalan söylemeye devam eder.

     Tabi bu konuda şıkları uzatmak/çoğaltmak mümkündür fakat bununla beraber; İsrail özür dilemez. Gerçek şu ki; "özür" İsrail devletinin kitabında olmayan bir kavramdır. Çünkü İsrail ‘özür’ dilediği vakit kendi varlık sebebini de inkâr etmiş olacaktır.    

    İsrail bağımsızlığını ilan ettiği 1948 yılından beri "devlet" olarak, Türkiye ile İsrail arasında alçak koltuk krizine sebep olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Ayalon'un yaptığı gibi "kişisel özürleri" hariç, herhangi bir devletten ya da milletten özür dilediği görülmüş değildir. Bu yüzden; ‘Özür dilemek’ İsrail’in varlık sebebine aykırı bir şeydir…      

     İsrail, ontolojik açıdan kendi varlığını "Biz dünyanın en büyük/kocaman bir özrüyüz. Özür, özür dilemez" mantığıyla izah ediyor zaten. İsrail özür dilediği vakit kendi varlık sebebiyle çelişir.

    Yeri gelmişken bu konuya bir açıklık getirmeden geçemeyeceğim… Aslında İsrail’e devlet de denilemez. Ancak işgalci ve zorba ‘dünya’ güçlerin desteklediği ve beslediği bir ‘terör’ örgütü veya en azından ‘terör’ devleti denilebilir. Tek başına devlet demek İsrail için yetersiz ve yanlış bir tanımlama olur.

    Dolayısıyla filmde ki katil özür diler ama İsrail dilemez. Ayrıca Özür dilese bile faydasızdır… Çocuk ve masum katletmekten vazgeçmedikçe…

     Yoksa filmdeki katilde özür diledi, hem de ‘üzgün’ olduğunu ve bir daha böyle bir şeyi tekrarlamayacağına söz vererek…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.