banner2

“İslamcılık” Osmanlı'dan miras bir kavram. Türkçülük ve Batıcılık gibi. Her üçü de Osmanlı Devletini yıkılmaktan kurtarmak amacıyla ileri sürülen reçeteler. Cumhuriyet dönemi ile beraber Türkçülük ve Batıcılık, yöneticilerce baştacı ilan edilirken, İslamcılık en büyük tehlike ve tehdit olarak lanse edilmiş ve “irtica” adı altında sürekli hırpalanmış, yok edilmeye çalışılmış.

            İslamcılık baştan beri Osmanlıcılık ile içiçe. Bunun bir uzantısı olarak Cumhuriyet döneminde milliyetçi bir renge bürünüyor. Güçlendikçe bir ayrışma başlıyor, milliyetçi söylem zayıflıyor, saf İslami söylem öne çıkmaya başlıyor. Bu durum siyasette de, sivil toplum örgütlerinde de, cemaat yapılanmalarında da kendini gösteriyor.

            İslamcılar, söz ettiğimiz bu milliyetçi gelenekten geldikleri için Kürt sorununa uzak duruyorlar.

Tabii en önemli sebep, İslam dininin kavmiyetçiliğe ve asabiyete karşı açık karşı duruşu. “Asabiyet davası gütmek” İslam'a taban tabana zıt. Ama Kürt asabiyeti konusunda gösterilen bu hassasiyet Türk asabiyeti konusunda yeterince gösterilmiyor.

Bunda, “zaten İslami yanımızdan dolayı rejimin boy hedefiyiz, bir de Kürt sorununa bulaşıp “bölücü” damgası yemeyelim” endişesi de var.

            Ama İslamcıların, dünyanın neresinde olursa olsun bütün Müslüman toplulukların davalarına sahip çıkarken, yanıbaşlarındaki Kürt sorununa duyarsız kalmaları büyük bir zaaftı ve kabul edilebilir değildi.

            Bu açığı zaman içinde sol/sosyalist/laik/seküler oluşumlar doldurmaya başladı. İslami kesim, bu eksikliğin farkına vardığı zaman geç kalmıştı; atı alan Üsküdar'ı geçiyordu.

            Bu durum, kısa zamanda dini hassasiyete sahip Kürt unsurları da etkilemeye başladı. Türkçülüğe bulaşmış İslamcıların karşısına Kürtçülüğe bulaşmış İslamcıları çıkardı. Ve bazı çevrelerde ve kişilerde “hamiyyet-i milliye” “hamiyyet-i diniye”nin önüne geçmeye başladı.

            Bugün iş öyle bir noktaya geldi ki, içinde “Türk” sözü geçen herşeye tepki gösteren bu kesimler, her fırsatta “Kürt” demekte bir sakınca görmüyorlar. Oysa İslami bakış açısına göre Türk milliyetçiliği ne ise Kürt milliyetçiliği de o değil midir?

            Yine bu kesimler, seküler kesimlerin ve oluşumların o kadar etkisinde kaldılar ki, onları taklit etmeye, onlarla yarışmaya ve bu arada onların kavramları ve söylemleriyle konuşmaya başladılar. Bir takım İslami kavramları bile “demode” bulmaya başladılar. “Ümmet” gibi, “kardeşlik” gibi. “Ümmet” deyince, sanki Kürtleri ümmetin içinde saymıyor muşuz gibi tepki veriyor bazı dostlarımız. “Hepimiz kardeşiz” dediğimiz zaman bunu bir şablon olarak niteledirip “artık kabak tadı” verdiğini söyleyebiliyorlar. 

                Taraf Gazetesi yazarı Dr.Sivilay Genç,  24 Haziran tarihli yazısında şöyle diyordu: “…kardeşlik üzerine hukuk inşa edilemez. Kardeşlik hukuku dar bir alanda hareket etmeyi gerektiriyor. Kardeşlik bağı birbirinin üzerinde daha fazla tasarrufta bulunabilme hakkı doğuruyor. Bu hak da en çok abi olan tarafın küçük kardeş üzerinde otorite kurmasına fırsat veriyor. Tabi abilik rolünün kimde olduğunu söylemeye herhalde gerek yok.”

            Geçen haftaki yazım üzerine konuştuğumuz bir arkadaşım baktım kardeşlikten bu yazarın çıkardığı anlamı çıkarmış.  Oysa ben kardeşlik derken, aklıma ana baba bir kan kardeşliğini getirmemiştim bile.  Benim için kardeşliğin tek ve değişmez ölçüsü Allah'ın koyduğu ölçüydü. Hucurat Suresi 10. ayet-i kerime: “Ancak müminler kardeştir.” Yıllarca Türk, Kürt, Arap, Çerkez, şu bu her Müslümana bunu anlattım, bunu savundum.

Aynı ayetin devamı da çok önemli benim için. Diyor ki Allah “O halde dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin.” Bizzat “sulh” kelimesi geçiyor ayette, yani barış. Üçüncü kişilere/taraflara, “dargın olan, savaşan kardeşlerinizi barıştırın, aralarında barışı sağlayın” diyor Allah.

            Türklerle Kürtler bin yıldır beraber yaşıyorlar, kardeşler. Şimdilerde içeriden dışarıdan birileri bunların arasını açmaya, savaş çıkarmaya, bölmeye çalışıyor. Toprağa düşen her genç, düşmanlığı körüklüyor. Ölçülüp biçilmeden söylenen her söz, girişilen her eylem, aralarında onulmaz yaralar açıyor. Bu da beni son derecede üzüyor ve gelecek adına ürkütüyor, korkutuyor.

             Bu yüzden karınca kararınca Allah'ın söz ettiği barışa katkıda bulunmaya çalışıyorum. “Ben Müslümanlardanım” diyen herkese de böyle bir görevin düştüğüne inanıyorum.

Birileri bu kavramları başka amaçlarla kullandı/kullanıyor diye sözlüğümüzden çıkaramayız.

Biz, kendi sorunlarımıza kendi ölçülerimize göre çözümler üretmeliyiz. Birilerinin yanlışı bizi başka yanlışlara sürüklememeli. Bu soruna ve bütün sorunlara başkalarının bakış açısıyla değil, kendi özgün açımızla bakmalıyız. Başkalarının hareket metodlarını taklit edemeyiz, onlara sempatiyle yaklaşamayız; kendi temel kavramlarımızı “demode” bulup başkalarının kavramlarıyla konuşamayız.

Onun için tekrar ediyorum, soyu sopu ne olursa olsun bütün Müslümanlar kardeştir ve Allah'ın koyduğu kardeşlik hukukuna göre hareket etmek zorundadır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.