banner2

Yazı yazmanın aletidir kalem.

Gazeteler ve kâğıtlar da kalemin karatahtasıdır. Allah  (c.c) Kaleme ve kalemle yazılanlara kasem etmiştir, çok değerli olduğu için. (Kalem, 68/1). Bir de “kalemle öğreten Allah” (Alak, 96/5) ifadesi var ki, bize şunu hatırlatıyor: Eğer kalem olmasaydı eğitim-öğretim çok eksik olurdu. Başka bir deyimle, eğer kalem olmasaydı insanın öğrenmesi mükemmel olmayacağı gibi, bilimin serüveni de fahiş hatalarla dolu olurdu.

Sadece kalem değil, kâğıt da yazının olmazsa olmaz malzemesidir.

Gazeteler de öyle… Ancak kalem bir tane olmasına rağmen kalemi tutan eller ve kâğıtlar muhteliftir. Yani kâğıtsız yazı yazılamasa da asıl olan kalemdir. Bununla birlikte kalem gibi kâğıt da Müslümanlarca adeta kutsal kabul edilmiştir. Hatta kâğıdın kirletilmesi yasaklanmıştır.

Dolayısıyla kaleme, bilimsel hayatı ayakta tutan bir direk, kâğıda da bilimsel hayatı şekillendiren bir hamur gözüyle bakabiliriz.

Çünkü eğer kalem-kâğıt olmasaydı bilgiler şifahi olarak nesilden nesile aktarılırdı. Bu durum, bilimsel teorilerin, hatta kelime ve cümlelerin başına çok şeyler getirirdi. Kur'an gibi hem göğüslerde hem de yazıyla muhafaza edilen Allah kitabının kıraat vecihlerine baktığımız zaman mütevatir olan on tane kıtaatın mevcut olduğunu görüyoruz. Kur'an gibi çifte sistemle muhafaza edilen bir kitapta bu kadar kıraat vecihleri varsa, acaba sadece şifahi olarak aktarılan söz ve ifadelerde ne kadar hata bulunurdu.

Kalemin ve kâğıdın olmadığını düşünelim; söz gelimi bir adam peltek bir dille konuşan oğluna: “Oğlum senin dedenin adı Süleyman, benim dedemin adı da Salih idi” dediğinde bu çocuk bu kelimeleri “Tüleyman” ve “Talih” şeklinde telaffuz edeceği için kelimeler, dolayısıyla tarihi bilgiler yanlış olarak bir sonraki nesle aktarılmış olurdu.

Ama günümüzde olduğu gibi çocuklara aktarılan bilgiler eğer yazıyla yazılırsa, çocuk ister peltek dilli olsun, ister doğru telaffuz etsin fark etmez; belgelerin dili her zaman en doğru dil olarak kabul görecektir. Kulaktan dolma malumatın asıl bilgiyi ne hale getirdiğini gösteren bir örnek aktarayım:

Osmanlı padişahlarından birisi mabeyncisini (emir subayını) çağırır ve: “Oğlum çabuk git; vezir-i azam paşayı çağır, gelsin” der. Emir subayı da hemen gider; vezir-i azamın sekreterine padişahın emrini bildirir. Fakat vezir-i azamın azıcık işi olduğunu ve en kısa zamanda geleceğini söyleyen sekreter der ki; “Padişah hazretlerine, şu anda vezir-i azam itiyad ettiği evradı okuyor, deyiniz.” (Yani adet haline getirdiği dualarını okuyor.) Sözü yanlış anlayan veya doğru anlamak istemeyen emir subayı ise hemen gider, sözü padişaha şöyle aktarır:
Devletlû efendim, vezir-i azam irtidat etmiş Tevrat okuyor.” (yani, dinden çıkmış Tevrat'ı okuyor.)
Bu iki cümle de, ses tonları itibariyle zahiren birbirine benzedikleri halde aralarında, doğu-batı kadar fark vardır. Eğer yazı olmasaydı,  cümlelerin çoğu yanlış anlaşılır ve, padişaha yanlış aktarılan sözde olduğu gibi, bilimin temeli altüst olurdu. Bu yüzden Allah kalemle öğretmeyi esas almış ve insanın bilmediklerini insana öğretmiştir. (Alak, 96/5) Bugün bütün bilimsel gelişmeler ve teknolojik çağın tüm zekâ abideleri bu ayetin birer tezahüründen başka bir şey değildir.

Kalem tutan ellerin yazılarını okuyucuya sunan Yeniurfa Gazetesi tam bir yaşında… Bir yıl önce,  kutlu bir gün olan 11 Nisan 2009'da, Urfa'nın kurtuluş gününde yayın hayatına başlamıştı. Aradan bir yıl gibi, mevkutelerin hayatında kısa sayılabilecek bir süre geçmiş olmasına rağmen Gazete şu anda zengin ve nitelikli bir yazar kadrosuna sahip...

 Eğer Yeniurfa Gazetesi kalem sahiplerine yazı imkânı sunmasaydı, bu kadar yazar, okuyucularıyla nasıl buluşabilirlerdi? Şu anda Yeniurfa Gazetesi Şanlıurfa'nın kültürel hayatına renk katan ve yazı konusunda önemli bir boşluğu dolduran bir gazetedir.

Bu gazetede yazı yazanların temel ilkesi tarafsızlık, halkın menfaatini kendi menfaati üstünde tutanlara yardımcı olmak ve mağdurların sesi olmaktır. “Kurban olsan kalem tutan ellere” diyen Pir Sultan Abdal da bu tür kalem sahiplerini kastetmiş olmalı.  Bence dünyalık ikballer için mukaddesatı bile feda etmekten çekinmeyenler ve hayatları boyunca hep şahsi yatırımlar peşinde koşanlar bu yazı kadrosundan korkmalıdırlar.

 Kaleme kasem eden Allah (c.c)  ebette ki, bizden doğru şeyler yazmamızı istiyor. Zira doğru yazılar taş üstüne nakşedilen ve insan hafızasında ebedileşen kitabelere benzerler. Doğru yazmayan, ya da yalana çanak tutan yazarlar ve Gazeteler gönül ehline bir şeyler veremezler. Onların yazıları, tıpkı deniz kenarındaki kumların üzerine yazılan yazılara benzerler.

Yeniurfa'nın birinci yayın yılı kutlu olsun. Daha nice yıllara…
Hoşça kalın.        

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.