banner2

İlk gördüğümde bu nedir diye sorduğumda bana bu islim’dir dediler şaşırdım nasıl yani dediğimde, bunun adı İslimdir dediler. Yaklaşık 3 metreye 3 metre ebadında etrafı ağaç direklerle çevrilip desteklenmiş üstü de aynı durumda olup büyük bir naylon ile kapatılıp etrafı hava almayacak şekilde iyice toprağın altına gömülmüş kapısı olmayan odaya benzeyen bir yer… Tarihini tam hatırlamıyorum ama sanırım 2003 yâda 2004 yılı olsa gerek. O dönemlerde maddi sıkıntıdan dolayı bazı akrabaların tavsiye ve vasıtasıyla ailece Malatya’ya kayısı toplama işinde çalışma kararı almıştık. Tabi bu işi yapan taşeronlar var. Halk dili ile “elçiler”. Bizim elçimizde aileden biriydi. Daha önce bu tür işlerde ailece hiç tecrübemiz yoktu.

Bu işi yapanların vasıtası ile orada barınmak için bir çadır kumaşı alıp diktirmiştik ve çadırımız kırmızı renkteydi. Toplam beş akraba ailesiyle birlikte bir sabah dolmuşla Malatya yoluna koyulduk. Bende bir taraftan tecrübesizlikten kaynaklanan tedirginlik diğer taraftan çalışma azmi ile varacağımız yere gelmiştik, gelmesine lakin o kadar asi bir yer ki sadece gökyüzü görünüyordu. Eşyalarımızı indirmiş ve ben çadır kurma işini bilmediğim için işe nereden başlayacağımı bilmiyordum. Bizim bahçe sahibi gelip bizim çadırı kurmuştu. Telefona baktığımda ise şebekede yoktu. Nitekim kurulan çadıra eşyalar yerleştirilmişti ama bu sefer de elektrik yoktu. Bahçe sahibi ancak bir gün sonra elektrik çekebileceklerini söylemişti.

Akşam yemeği için taştan ocaklar kuruldu odun ateşinde pilav pişirilmiş bahçe sahiplerimiz de ayran ikram etmişlerdi. Çadırları kurduğumuz yerin elli metre aşağısında akarsu vardı ve bu dereden dolayı etrafımızı yengeçler sarmış çadırın içine kadar girmeye çalışıyorlardı. Aynı zamanda bahçe sahibimiz burada akreplerin de olduğunu söyleyince bozulan moralim yerini derin bir pişmanlığa bırakmıştı… Çünkü çocuklar küçük en yakın sağlık merkezi en az 35 Km mesafedeydi. Allah muhafaza birimize bir şey olması durumunda hayati risk çok yüksekti. Duadan ve Allah’a sığınmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Şükür ki beraberimizde cibinlik götürmüştük ki ailecek içine girip etrafını da sürüngenler giremesin diye yatakların altına sıkıştırıp kendimizi kısmi olarak güvenceye alabilmiş ve sabahlamıştık.

Sabah namazından sonra hemen kahvaltı yapıp traktör römorkuna binerek bahçe yolunu tutmuştuk. Bahçeye vardığımızda bahçe sahibi bize yapacaklarımızı anlatıyor bizde dikkatlice dinliyorduk. Tecrübelilere bakıp işi kavramaya çalışmıştık. Ve akşama kadar sürmeden nasıl çalışacağımızı kavradık. Yapılan iş: Ağacın altına 2 adet sağlı sollu muşamba branda seriliyor ve ben ağaca çıkarak ağacı silkeliyor elimin yetişmediği bazı dallara ise ayağımın altı ile vurarak dalı tekmeleyerek kaysıların dökülmesini sağlıyordum. Dedim ya acemiydik diye işte o acemiliğimiz her iki ayak başparmak tırnaklarımın sökülmesine sebep oldu. Meğer ağaca çıkanlar altı kalın mekap türünden ayakkabı giymeleri gerekiyormuş. Bende ise, normal, altı ince köylü ayakkabı almıştım Urfa’dan. Şimdi asıl konumuz olan İslim’e gelelim. Bahçeden toplanan Kaysılar kasalara doldurularak öğleden sonra ikindi zamanında toplama işine son verilerek kasalara doldurulan kaysılar römorkta istiflenerek İslim’in bulunduğu yere getirilir.

Önceki gün sararması ve yumuşaması için İslimde istiflenip kükürt yakıldıktan sonra hiçbir yeri hava almayacak şekilde kapatılan İslim, bir kişinin girip çıkacağı kadar kapı gibi üzerindeki naylon kaldırılarak içerdeki sararan kaysıları kuruması için önceden serilmiş olan naylon üzerine sermek için oradan çıkarmak gerek. Fakat içerisinde yakılan kükürtten dolayı hem çok sıcak, hem de nefes almanız o kadar zor ki dışarıdan derin bir nefes alarak içeriye dalarak kasayı kaptığın gibi ancak dışarıda nefes alabilirsiniz.

Ama bu sefer de kaysılar o kadar yumuşamış ki belden aşağı kayısı şırası ile ıslanır elbiseleriniz teninize yapışır her tarafınız şıra olur. Bu şekilde yaklaşık 400- 450 kasalı İslimi boşaltır yerine o gün bahçeden toplanan yine o miktardaki kasaları tekrar sararması ve yumuşaması için İslime istif yaparsınız. O yıl bizim çalışmamız tam bir 40 gün boyunca devam etmişti. Benim izin bittiği için 29. Gün dönmüş çocuklar ve diğerleri benden 10 gün sonra gelebildiler. Hayatımın en zor 1. yılıydı hiç unutmam. 2. Yılı bu yazının devamı olarak yazarım inşallah. Unutmadan ağaçtaki bir kayısının çir olması için patik (çekirdek çıkarma) ile beraber tam 15 kez elden geçmektedir. Hazır marketten alıyoruz ama çok zor zahmetlerle hazırlanıyor. Ben sadece özet yazdım. Önümüze gelen nimetlerin kıymetini bilelim. Ne şartlarda ve ne zorluklarla hazırlandığını bilmiyoruz ama çok insan emek veriyor. Rabbim bizleri yine O’nun verdiği nimetlerini bilen kullarından eylesin… Selamla kalın selamette kalın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.