banner2
Kulları içinde, Allah’tan ancak âlimler korkar. Şüphesiz Allah mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.(Fatır suresi 28)
  İlmi ezeli ve ebedi olan yüce Allah, kullarının içinde hakkıyla âlimlerin kendisinden korktuklarını bildiriyor/buyuruyor.
  Bu ayetten/emirden anlaşılan şudur. Bir insan ne kadar Allah’tan korkarsa âlimler gibi/bilenler/tanıyanlar gibi korkması mümkün değildir.
  Çünkü bilgisiz, cahil, ilimsiz kimselerin hakkıyla Allah’ı bilemeyecekleri, tanıyamayacakları için Allah’tan hakkıyla korkmaları da mümkün olmaz.
  Rasulullah efendimizin; Âlimler peygamberlerin varisleridir. (Ebu Davud, ilim 1)  Hadis-i şerif’i de, âlimlerin ne kadar önemli/kıymetli ve gerekli olduğunu göstermektedir.
  Âlimler; ücretsiz gönül işçileridir. Toplumları aydınlatmada birer rehber ve birer ışık gibidirler.
  Dolayısıyla Müslüman kişilerin, âlimlerini tanımaları, onlara saygı göstermeleri bir mecburiyettir.
  Yerinde oturup hiçbir bedel ödemeden, elini taşın altına koymadan kişi görevini yapamaz. Tarihi kaynakları incelediğimiz zaman, görüyoruz ki; başta peygamberler olmak üzere, İslam âlimleri Yüce Allah’ın emirlerini yerine getirmek için, Yüce Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmak için; çeşitli sıkıntı, bela, işkence, hapis, tehdit, korkutma, tehcir, alay edilme gibi şeylerle karşılaşmışlardır. Ama onlar Allah-u Teâlâ’nın emir ve yasaklarını, Tevhid inancını yaşamak ve yaşatmak adına bütün bu sıkıntı ve belalara rağmen şikâyet etmeden sabırla mücadele etmişlerdir.
  Mesela bunlardan birkaç tanesini kısaca sıralarsak: İmam-ı Azam Ebu Hanife; zamanın iktidarına katılmadığı için, onların istediği şeyleri yapmadığı için, onların yanlış tutumuna uymadığı, onların verdiği/teklif ettikleri makamı ret ettiği için hapse atıldı. İşkenceler gördü. Günlerce dövüldü. İşkenceler altında, zindanlarda öldü/hatta öldürüldü…
  İmam Zeyd Hz. Ali’nin torunu zalimlerle, kâfirlerle vuruşa vuruşa öldü. Şehit oldu…
  İmam Ahmet bin Hanbel falakaya yatırılarak dövüldü, kolları kırıldı, yinede davasından bir nebzecik olsun ayrılmadı.
  İmam Şafii dokuz arkadaşıyla birlikte idama mahkûm edildi. Arkadaşları idam edildi kendisi son anda idamdan kurtuldu.
  Şeyhul İslam ibn-i Teymiye, zindanda öldü. İbn-i kayyım el Cevziyye, ibn-i Kesir, İmam Suyuti… Hepsi zindanlara atıldı…
  İmamlar güneşi lakaplı İmam Serahsi, büyük usul âlimi Şatibi, yeni âlimlerden Ebul Ala el Mevdudi, Ebu’l Kelam Azad yıllarını zindanlarda geçirdiler.
  Prof. Dr. Abdulkadir Avde, yüzyılımızın en büyük İslam ve Anayasa Hukukçularındandı darağacında can verdi.
  Prof. Dr. Seyyid Kutup meşhur tefsirinin altına Altın harflerle, şu cümlelerle idama/şehadete yürüdü. “ben İslam âlimiyim kâfirlerden/zalimlerden özür dilemem. Benim Namazda Şehadete kalkan parmağım zalimlerin onayı için kalem oynatamaz.”
  Yine Mısır’da İhvan-i Müslim/Müslüman kardeşler cemaatinin kurucusu ve lideri olan Hasan el Benna; Mısırın başkenti Kahire’de çapraz ateşe tutularak, suikastla şehit edildi.
  Asrımızın büyük âlimi Bediüzzaman Said-i Nursi zindanlardan zindanlara sürgün edildi. Zehirlendi. Suikastlar düzenlendi. Olmadı mübarek Naaş’ına bile tahammül edilemediği için gece yarısı helikopterle bilinmeyen bir yere kaçırıldı…
  Ve daha ismini zikredemediğimiz yüzlerce İslam âlimleri darağaçlarında, sürgün ve zindanlarda hayatlarını geçirdiler. Aslında acı çekmek, işkence, zindan, sürgün, dışlanma, öldürülme/idam ve zorluk gibi -genel anlamda-  hem Peygamberlerin hem de İslam âlimlerinin (gerçek âlim, ilmiyle amil olan âlimlerin) ortak noktasıdır diyebiliriz.
  Rahatlık ve zorluk deyince aklıma geldi, bu yüzden büyük komutan Selahaddin Eyyubi’den bahsetmeden geçemeyeceğim.
  Fatımiler haçlı devletleriyle anlaşarak, Selahaddin Eyyubi ve maiyetinde/emrinde ki İslam ordusuna karşı küffarla/düşmanla ayna safta yer almıştı. Selahaddin Eyyubi bu küffar ve münafıklar güruhunu pusuya düşürmek için, iki bin askeriyle beraber hiç kimsenin geçmeye cesaret edemediği Tih Sahrası’ndan geçerek düşman ordusuna arkadan yaklaştı. Ancak karşılarında otuz bin kişilik bir düşman ordusu buldular. Bunun üzerine ümitsizliğe kapılan askerlerine şu tarihi konuşmayı yaptı:
  “Askerlerim!...
  Bilin ki ölüm, Allah’ın huzuruna varmaktır. Dinini müdafaa yolunda şehadete erenlerin, doğrudan doğruya cennetlik olduğundan hepiniz haberdardır. Şayet rahatımızı düşünüyorsak bize yakışan burada değil, karılarımızın ve çocuklarımızın yanında olmaktır!
  Düşmanın az yâda çok olması bizi yolumuzdan asla alıkoyamaz! Şimdi siz, kaçmak zilletine düçar olmayı mı, yoksa şehid olmayı mı arzu edersiniz? Allah’ın yardımı şüphesiz ki bizimledir; O dinine hizmet edene mutlaka zafer verir!..” (“El Kamil fi’t Tarih”, c. 11,s.342)
  Bu büyük Sultan, bu konuşmayı yapan cesur İslam komutanı öldüğünde nesi vardı biliyor musunuz? Vefat etiğinde, Başveziri Şam sokaklarında dellal gezdirerek şöyle bağırmıştı:
  “Ey ahali! Bilmiş olunuz ki, Mısır’ın Sudan’ın Libya’nın, Filistin’in, Şam’ın, Halep’in Musul’un, Hicaz’ın Kürdistan’ın, Türkistan’ın ve daha nice ülkelerin hükümdarı olan Sultan Selahaddin Eyyubi vefat etmiş ve Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Şahsi parası cenaze masraflarına yetişmediği için bunlar yakınları ve dostları tarafından karşılanmıştır.”
 Fazla yoruma gerek var mı bilmiyorum ama bugün gördüğümüz manzara şudur: bugünkü liderler, cemaat büyükleri, şeyhler, siyasetçiler, birçok âlim geçinenler servet içinde yüzüyorlar. Saltanat ve sefa sürüyorlar. Özellikle tasavvuf ve tarikat ehli oldukları söylenen şeyhlerin dokunulmazlıkları vardır. Onlara laf söyleyen, eleştiren adeta dinden çıkmış gibi olur, tarikat ve tasavvuf liderlerine bakınız, onlar; ‘la yu’ti- hata yapmaz- la yü’sel- hesap sorulmaz-‘ gibi lanse edilirler. Her şey ayaklarına gider, herkes onlara hizmet eder, onların söyledikleri her şey doğru, en iyi onlar bilirler…
  Hiçbir bedel ödemezler, sıkıntı ve geçim derdi yok, bedavadan geçinirler. İslam âlimleri İslam’a hizmet yolunda çileler çekerken –iyileri tenzih ederim- bazı sahtekârlar saltanat ve sefalarını sürerler. Ve bilinçsiz/bilgisiz/İslam’ı anlamamış Müslümanları sömürürler.
  Şunu bilelim ki; İslam tarihini ve daha öncesini incelediğimizde saltanat sürenler ve makam -mevki uğruna mücadele edenler ile İ’layı Kelimetullah uğruna mücahede ve mücadele verenler hep olmuştur ve kıyamete kadar da olacaktır.
  Bu yüzden başta Efendimiz aleyhisselatu vesselamı ve tüm peygamberleri ve İ’layı Kelimetullah uğruna mücahede ve mücadele veren tüm İslam âlimlerini saygıyla anıyoruz…
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.