banner2


Dünya geneline baktığımız zaman, parlamenter demokrasiyle idare edilen bütün ülkelerde bir siyasi parti en fazla üç dönem (12 yıl) iktidarda kalır. İktidar çok başarılı bile olsa ya halk bu başarıları kanıksanmış olur ve fark etmemeye başlar, ya da hükümetin bir hatası, muhalefet tarafından algı operasyonlarıyla büyütülür ve iktidar halkın gözünden düşmeye başlar; böylece hileli bir yolla da olsa muhalefete iktidar yolu görünür.
İngiltere, Almanya, Fransa, hatta bütün Batı Avrupa ülkelerinde iktidarın el değiştirmesi bu şekilde olmuştur. Türkiye’ye baktığımız zaman durumun çok farklı olduğunu görürüz. Çok partili demokrasiye geçildiği 1950 yılında Adnan Menderes başkanlığındaki Demokrat Parti iktidara geldi ve üst üste üç seçim kazandı. 1957 yılında yapılan seçimden 2,5 yıl sonra Demokrat parti, solcu Muhalefetin desteklediği ve ordu içinde yuvalanmış darbeciler tarafından 27 Mayıs 1960 tarihinde, “irtica var, laiklik elde gidiyor” bahanesiyle görevden alındı ve Adnan Menderes idam edildi.
Solcu muhalefet hülle yoluyla bir-iki yıl iktidar olduysa da 1965 yılında yapılan serbest seçimde, Demokrat Parti yerine kurulan Adalet Partisi üst üste iki seçim kazandı. Böylece yeni bir kaos ortamı başlamıştı. Yapılan birkaç seçimde hiçbir parti tek başına iktidar olmayınca koalisyonlar dönemi başladı. Fakat işin ilginç tarafı sol muhalefet, iktidar olmak için hiç bir seçimde halktan yeterli destek alamadı. Nihayet 1980 yılında, 1960 darbecilerinin ekibinde binbaşı rütbesinde olan bir grup asker, yeni bir darbeyle, işbaşında olan sağ koalisyon hükümetini görevden uzaklaştırdı ve bütün siyasi partileri kapattı.
Uzatmayalım. 1983’te yapılan ilk serbest seçimlerde halkın çoğunluğunu temsil eden Turgut Özal, darbeci cumhurbaşkanına rağmen iki dönem üst üste seçimleri kazanarak iktidar oldu. Sol muhalefet yine yerinde sayıyordu. 1990’lara gelindiğinde tekrar koalisyonlar dönemi başlamıştı. Sol muhalefet bu yolla ir-iki yıl iktidar ortağı olabildi. 1996 yılına gelindiğinde iktidarda bir sağ koalisyon hükümeti vardı. Eski tahribatları tamir etmeye başlayan Necmettin Erbakan Başbakanlığındaki sağ hükümet, yine ordu içindeki darbeciler tarafından kurgulanan post-modern bir darbeyle görevden uzaklaştırıldı. Yine sol muhalefetin ortak olacağı koalisyonlar dönemi başlamıştı.
2002 yılına gelindiğinde, henüz kurulmuş olan Ak Parti Kasım 2002’de iktidar olmuştu. Ak parti 15 yıldır görev başındadır. Solcu muhalifler eskiden olduğu gibi, “irtica geliyor, laiklik elden gidiyor” teraneleriyle, 17 Aralık 2013 gününe kadar, tam yedi kez darbe yapma girişiminde bulundular. Fakat Ak Partinin başında bulunan Recep Tayyip Erdoğan bütün bu darbe girişimlerini başarıyla püskürttü. Nihayet uluslararası fesat şebekeleri 15 Temmuz 2016’da, uluslararası FETÖ şebekesini kullanarak, ordu, emniyet ve adalet içinde yuvalanmış teröristler marifetiyle ciddi bir darbe yapmak istediler. Bunda da muvaffak olamadılar. Halkımız gövdesini siper yaparak bu hayâsızları püskürttü. Bu arada Ak Partinin karşısında yer alan solcu muhalefet, 2002’den beri yapılan sekiz seçim ve referandumdan hiçbirisini kazanamadı.
Başka ülkelerde üç seçimi, hatta iki seçimi üst üste kaybeden bir muhalefetin başı hemen istifa eder. Bizdeki muhalefetin başları ise, o koltuğa yerleştikleri andan itibaren koltuklarını sağlamlaştırmak için akla-hayale gelmeyen önlemler alırlar. Çünkü bu milletin kendilerini iktidara getirmeyeceğini biliyorlar. Bu yüzden koltuklarını muhafaza etmek onlar için en iyisi… Yani anlayacağınız, bizdeki muhalefet milletvekilleri koltuklarını rüşvet vermek için seçime giriyor, iktidar olmak için değil…
Şimdi hükümet etme biçiminde değişim öngören Anayasa değişikliği için referandum yapılacak. Muhalefet meclisteki oylamalar esnasında, kendisini halkın nazarında rezil eden davranışlar sergilemekten çekinmedi. Muhalefet halkın gözünün içine baka baka, “Rejim değişiyor, tek adamlık rejimi geliyor” diyerek iftira yapmaktan çekinmedi.
Kalkmış diyorlar ki: “Bu meclis tarihine hıyanet etmiştir.” Yani, onların darbe sonrası meclis yerine kurdukları Milli birlik komitesi ve Konseylere hıyanet etmiştir, demek istiyorlar. Bir de diyorlar ki: “Mecliste oynanan bu oyunu halk bozacaktır.” Siz halk derken, kimi kast ediyorsunuz Allah aşkına? Türkiye’de bir halk vardır ve o halk 1950 yılından beri size yüz vermemiştir. Şimdi mi size yüz verecek? Size neye taraftar olursanız halkımız sizin karşınızda yer aldığını hala öğrenemediniz mi? Ne yapmanız gerektiğini size söyleyeyim mi ey muhalefet? Bence ayaklarınıza birer kaldırım taşı bağlayıp kendinizi... Hem millet sizden kurtulur hem siz milletten…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.