banner2

İhlâslı müminin amelinde samimiyet olmalıdır. Zira en ufak bir dünyevî menfaat o samimiyeti ortadan kaldırır. Özellikle kendilerini büyük bir uhrevî davaya adamış olan insanların samimi olmaları şarttır.

İblis’in, insanı ifsat etmek için yüzden fazla giriş kapıları vardır. Birinden giremezse diğerinden mutlaka girmeye çalışır ve insanı yoldan çıkarır. Zahirde son derece muttaki bir insan görürsünüz karşınızda, ama şeytan onu kendisine veya çevresine beğendirdiği için ihlâsı zedelenir. Böyle adamlar, kendilerini büyük bir davanın adamı olarak bilirler; fakat el-İyâzu billâh, şeytan onlara musallat olursa büyük davanın küçük adamları olmaktan kurtulamazlar. Dolayısıyla muvaffak da olamazlar.

Rivayete göre İsrail oğulları zamanında gece-gündüz ibadetle meşgul olan bir adam vardı. Onun yakınları yanına gelerek, “Şu vadide bir ağaca tapan bazı insanlar vardır. Sen gidip o ağacı kessen ve onların ağaca tapmalarına engel olsan, yaptığın ibadetinden daha hayırlı değil mi?” dediler. İbadet eden adam büyük bir öfke ile: “Elbette ki, o ağacı kesmek ve şirke engel olmak ibadetten daha hayırlıdır. Hemen kesmeye gideceğim” dedi. Sonra baltasını alıp yola çıktı.

Yolda iken İblis yaşlı bir adam şeklinde önüne çıktı ve: “Nereye gidiyorsun sen?” dedi. Âbid adam: “Allah’a değil de, bir ağaca ibadet eden bazı insanlar vardır. Onların putları olan ağacı kesmeye gidiyorum” dedi. İblis, “Hayır; gitmene izin vermeyeceğim. Ağacın ne suçu vardır? Bırak, kim neye ibadet ediyorsa etsin, sana ne?” dedi. Fakat Âbid adam kararlıydı ve İblise, “Bak ihtiyar, çekil önümden yoksa önce senin kafanı parçalarım” dedi. Derken kavgaya tutuştular. Âbid adam İblisi yere serdi ve onu tam öldüreceği sırada, “Bak dostum, seninle bir anlaşma yapsak ne dersin ha?” dedi. Âbid adam, “Nasıl bir anlaşma?” dedi. İblis, “Sen fakir bir adam benziyorsun. Hırpanî kılığından yoksul olduğun besbelli. Bu ağacı kesmekten ve o insanlara sataşmaktan vazgeç, bunun karşılığında sana her gün bu kavşakta iki altın vereceğim” dedi. Pazarlık Âbidin kafasına yattı ve “Tamam, anlaştık; ancak sözünden caymak yok ha!” dedi.

İlk gün Âbid adam ibadetini bırakıp kavşağa geldi ve yaşlı adamdan iki altınını aldı. İkinci ve çüncü gün de ikişer altın aldı. Ancak dördüncü gün kavşağa geldiğinde ne yaşlı dam vardı ne de altınlar. Âbid adam öfkeyle mağarasına döndü ve baltasını omuzlayıp ağacı kesmeye gitti. Kavşağa geldiğinde yine yaşlı bir adam kılığına giren İblisle karşılaştı. İblis ona “Nereye gidiyorsun?” dedi. Âbid adam, ”Sen sözünde durmadın. Artık anlaşmayı bozuyorum ve o ağacı kesmeye gideceğim. Hiçbir güç beni bu işten vazgeçiremez” dedi. İblis onun bu sözü üzerine gülümsedi ve: “Telaşlanma dostum; sen artık o ağacı hiç kesemezsin. Sana ben engel olacağım. Cesedime basmadan ağacın yanına gidemezsin” dedi. Âbid adam öfkelendi ve baltasına sarıldı. Ancak İblis ilk hamlede baltayı elinden alıp onu yere serdi ve onu yaraladı.

Âbid adam hayretler içinde kalmıştı. Sıska, yaşlı ve takatsiz bir dam, nasıl oldu da kendisini yere sermiş ve yaralamıştı. Bunun üzerine İblise, “Dostum, daha önceki kavgamızda bir hamlede seni yere atmıştım. Şimdi ise garip bir şekilde sen beni alt ettin. Bu nasıl oldu?” dedi. İblis şöyle dedi:

“Sen ilk seferde Allah için öfkelenmiştin. Amelin halis ve sen samimiydin. Bu sefer ise, sen Allah için değil, kaybettiğin altınlar için öfkelenmiştin. Artık beni yenemezdin. Ben Âdem’e secde etmediğim zaman Allah bana, “Çık oradan; sen kovuldun. Kuşkusuz hesap gününe kadar lanet senin üzerinedir”[1] demişti. Ben de Allah’a, “Öyle ise ey Rabbim, onların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver”[2] dedim. Allah bana, “Sen kıyamete kadar mühlet verilenlerdensin”[3] deyince ben de, “Allah’ım! Beni azdırmana karşılık, yemin olsun ki, kötülükleri onlara güzel göstereceğim. İçlerinde ihlâsa erdirilmiş olanlar hariç, onların hepsini azdıracağım”[4] dedim. Allah da şöyle dedi: “Azgınlardan sana uyanlar dışında kullarımın üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur”[5] dedi.

Günümüzde bu samimiyetini ve ihlâsını kaybedip İblise maskara olan birçok insan görürsünüz. Hele Peygamber’den sonra münhal bulunan iki makam var ya! Hz. İsa ve Mehdi… Bu iki makama öyle namzetler çıkıyor ki… Kimisine, “Sen Mehdisin” denildiğinde kıyametleri koparıyor; kimisi de, durup dururken “Ben Mehdiyim, ben Hz. İas’yım” diyor… Kuşkusuz kendileri değil, çevrelerindeki adamları vasıtasıyla söylüyorlar.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan boş yere, “Bugüne kadar birçok Mehdi’yi tedavi ettim” dememiştir. Ama hala tedavi olmayanlar da vardır.

 

[1] Hicr, 15/34-35

[2] Hicr, 15/36.

[3] Hicr, 15/37-38.

[4] Hicr, 15/39-40.

[5]   Hicr, 15/41-42.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.