banner2

Malum bu hafta Kutlu Doğum haftasıdır. Türkiye'nin dört bir yanında Resul-i Ekrem'e sevgi ve saygı sunuluyor; ona salavat getiriliyor. Salavat: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben bütün ruhu-u canımla seni seviyorum ve davanı destekliyorum" anlamına geliyor.

     Kur'an'ın ifadesiyle Hz. Peygamber bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.  "Âlemler" ifadesi, mümin ya da kâfir bütün insanları kapsadığı gibi, evcil ve yabani hayvanlar dâhil olmak üzere bütün mahlûkatı kapsamaktadır.

Kuşkusuz. Hz. Peygamber'in müminlere karşı sevgi ve merhameti bambaşkaydı. Zira Allah kendi sıfatlarından iki tanesiyle elçisini tavsif ediyor: "Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir."

Bu ayet Hz. Peygamber'in Allah tarafından büyük bir sevgiyle dolu olduğunu açıkça gösteriyor. Bu yüzden tarih boyunca onun için "Rahmet Peygamberi" deyimi kullanılmıştır. Gerek peygamber olmadan önceki yaşayışı, gerek peygamber olduktan sonraki hayat tarzı sevgi ve merhamet örnekleriyle doludur.

Sevgi ve merhamet duygularına sahip olan bir insan adalet ve emniyet vasıflarını da hakkıyla taşıyor demektir. Nitekim Hz. Peygamber'in peygamber olmadan önceki hayatına baktığımız zaman onun her kese karşı büyük bir tevazu ve merhamet içinde olduğunu görürüz.

Dullara, yetimlere, kimsesiz ve garip insanlara yardım eden, çocuklarla hasbıhal eden ve toplumda en fakir insanların selamın bile almaktan çekinmeyen bir karaktere sahip olması, onu merhamet ve sevgisinin en büyük delilidir.

Onun merhameti müminlerle sınırlı değildir, müşriklere, hatta kendisine düşmanlık yapan insanlara bile çoğu zaman beddua etmemiştir.  Denilebilir ki, demokrasilerin en temel öğesi, muhalefete karşı hoşgörülü davranmaktır. Kâfir oldukları Allah tarafından kendisine bildirilmiş olan münafıklara karşı Hz. Peygamberin gösterdiği hoşgörü, modern dünya demokrasilerindeki hoşgörünün çok ilerisindedir.

Resul-i Ekrem  (s.a.v), kendisine çokça eziyet çektiren, onu yurdundan ve sevdiklerinden ayıran müşriklere karşı da merhametliydi. Bir kabile reisi olan Sümmame b. Asal Müslüman olduktan sonra Mekkeli müşriklere buğday ambargosu uygulamış ve Mekkelileri büyük bir sıkıntıya duçar etmişti.

Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber'e bir mektup göndererek "Sen her kese merhamet ve sevgiyi tavsiye ediyorsun, ama senin adamın olan Sümmame iki yıldan beridir kervanlarımızın yollarını keserek bize buğday gelmesine engel oluyor. Bu nasıl bir merhamettir?" diye sitem etmişlerdi. Resul-i Ekrem (s.a.v) derhal Sümmame'ye bir elçi göndererek Mekkelilere uyguladığı ambargodan vazgeçmesini emretmiştir.

Zeyd b. Harise, eşkıya tarafından kaçırılarak köle diye Mekke'de satılmıştı. Hz. Hatice'nin bir yakını da onu satın alarak kendisine düğün hediyesi yapmıştı. Böylece çok şanslı olan Zeyd Muhammedü'l-Emin'in evine hizmetçi olarak girmişti.

Derken akrabaları izini takip edip Muhammedü'l-Emin'in evinde olduğunu tespit ederek oğullarını parayla satın alıp özgürlüğüne kavuşturmak istediler. Hz. Peygamber (s.a.v) Zeyd'in mcasına: "Bu sizi oğlunuzdur ve şu andan itibaren serbesttir. Bunun karşılığında elbette ki sizden de herhangi bir ücret talep etmiyorum" buyurdu. Fakat Rasulüllah'ın ahlakına âşık olan Zeyd ona köle olmayı,  ailesinde özgür bir insan olmaya tercih etmiş ve akrabalarıyla gitmemiştir.

Hz. Muhammed'in ruhuna ve karakterine hâkim olan sevgi atmosferidir ki, onu herkese en güvenilir insan olarak (el-Emin) kabul ettirmiştir.  Onu gören her kes ona güvenmiş, onunla ortaklık kuran insanlar onu en fedakâr dost olarak görmüşlerdir.

Kendisine peygamberlik verildikten sonra, düşmanları olan müşrikler bile ona güvenmeye devam etmişler. Hatta yıllar süren işkence ve sürgün döneminden sonra onu Mekke'den çıkmaya mecbur bıraktıkları zaman bile, yanında müşriklere ait emanetler vardı.

Onunla kim bir arkadaşlık, bir dostluk kurmuş ise, onun insafına, tevazuuna, merhametine, diğerkâmlığına ve fedakârlığına hayran kalmıştır.

 Onun ilk eşi olan Hz. Hatice onun yüce merhametine ve sevgi dolu yüreğine âşık olmuştu. Onun arkadaşları olan sahabeler de, deyim yerindeyse, onun ahlakına, onun yüksek karakterine, onun merhamet ve sevgisine meftun olmuşlardı.

Bir gün Hz. Ömer(r.a) ağlayarak şöyle dedi: "Ya Rasulallah, anam babam sana feda olsun, ne kadar merhametli ve ne kadar hoşgörülüsün! Vallahi eğer böyle olmasaydın, birçoğumuz imana gelmeden ölüp Cehenneme giderdi"

Tînet-i pâkin rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr'e su

Seyyid-i nev'i beşer deryâ-yı durr-i istifâ
Kim serpiptir mu'cizâtı âteş-i eşrâre su

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı  ger su içse, döner zehr-i mâra su

Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su


Füzuli'nin ünlü Su kasidesinden aldığım bu beyitler, denizden bir damla misali, Kâinatın efendisi Resul-i Ekrem (s.a.v)'in sevgi atmosferinden bir nebze söz ediyor. O büyük sevgi bahçesine küçük bir kapı açıyor.

Evet,  Şeref-i Nev-i İnsan, Ferid-i Kevn-u Zaman ve bihakkın Fahr-i kâinat olan Resul-i Ekrem (s.a.v)'in bu engin sevgisine layık olmak için çalışalım. Sahabiler, sözlerinin başında: "Anam babam sana feda olsun Ya Rasulellah" diyorlardı. Bizim de canımız ona, onun al ve ashabına ve davasına feda olsun.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.