banner2

      Abbâsî Halifesi Harûn Reşîd, vefat edeceği hastalığına yakalanınca,  birden hastalığı ağırlaşmaya başladı. Hârun Reşîd ölüm hastalığı olduğunu anlamış ve önceden kendisi için bir kabir hazırlatmıştı. Bir gün çevresindeki dostlarına, “Arkadaşlar, beni hangi kabre koyacağınızı görmek istiyorum. Lütfen beni oraya götürün” dedi.  Dostları ve vezirleri onu kırmadılar ve konulacağı kabrine götürdüler. Hârûn daracık kabrine baktı ve ağlamaya başladı. Sonra (مَا أَغْنَىٰ عَنِّي مَالِيَهْ   هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ) “Malım bana bir fayda sağlamadı… Saltanatım da yok olup gitti…” dedi. Sonra başını semaya kaldırarak: (يا مَنْ لاَ يَزُولُ مُلْكُهُ .. اِرْحَمْ مَنْ قَدْ زَالَ مُلْكُه ُ) “Ey zevalsız mülkün sahibi! Mülkü elinden çıkmış kuluna merhamet et!” dedi. 

ALLAH’I SEVMEK HEM DE ONA İSYAN ETMEK 

İmam Şafiî’in (ra) iki beytlik şiiri vardır. Sanırım her Müslüman’ı düşündürmektedir. Şöyle der:

Allah’a isyan edersin, onu sevdiğini söylediğin halde,

Bu benzersiz bir muhaldir doğrusu, mantık itibariyle…

Zira itaat eder sevdiğine, sevdiğini söyleyen kişi;

İtaat ederdin O’na, eğer sevdiğin doğru olsaydı…

تعصي الإِله وأنت تُظهِرُ حُبَّهُ   لعمري محالٌ هذا في القياس بديعُ

إنَّ المُحِبَّ لمن يُحبُّ مُطيعُ        لو كانَ حُبُّكَ صادِقاً لأَطعتَهُ     

      KUŞ, 10 YAŞINDAKİ ÇOCUĞU KALDIRIP GÖTÜREBİLİR Mİ?

        Yalandan olabilir… Yalan kuder-i ilahiyeye bir iftiradır. Çünkü yalancı kimse, kudretin uygulamalarını tersine çevirmektedir. Bu yüzden yalancı, “Allah’ın düşmanı” kabul edilmiştir. Üstelik yalancı kimse, her zaman muhatabını ikna ettiğinden emindir, ama durum hiç de onun sandığı gibi değildir. Çünkü yalandan ikna olan muhatapların sayısı çok düşüktür. Tereddütte kalanlar daha fazladır. Eğer muhatap yalana karşı tedbir alırsa yalancının işi daha da zorlaşır. Tıpkı Nasreddin Hoca’nın yaptığı gibi…

          Bir gün Nasreddin hoca seyahate giderken, evinde bulunan bazı demir malzemelerini, dostu olan bir demir tüccarına emanet etti. Hoca seyahatten dönünce demirlerini istemeye gitti; Fakat demir tüccarı, “Hocam üzgünüm; fareler demirlerini yedi, ne yazık ki” dedi. Hoca sesini çıkarmadı ve ertesi gün fırından ekmek alan demir tüccarının oğlunu yakalayıp eve hapsetti. Çocuk eve dönmeyince babası, “Çocuğumu gören oldu mu?” diye komşulara sormaya başladı.

          Nasreddin Hoca, “Evet komşu, ben gördüm; bir kuş senin çocuğunu, elindeki ekmeğiyle havalandırıp götürdü” dedi. Demirci adam, “Hocam Allah aşkına, bir kuş 10 yaşındaki çocuğumu nasıl götürebilir?” dedi. Nasreddin Hoca, “Efendi, fareleri demir yiyen bir memleketin kuşları çocuk değil, adam da götürürler” dedi. Demir tüccarı, çocuğunu alabilmek için Hoca’nın demirini geri vermek zorunda kaldı.

             Resûl-i Ekrem (s) bir Müslüman’ın günahkâr olabileceğini ama asla yalan söyleyemeyeceğini buyurmuştur.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.