Cübbeli Ahmet Hoca, Nevruz Bayramı'nın tamamen kaldırılmasını istedi.
Cübbeli, Lalegül TV'de yayınlanan programda Ebu Davud hadisinden bilgi vererek, Hz. Muhammed'in Nevruz ve Mihrican bayramlarını yasakladığını söyledi.
İKİ BAYRAMIMIZ VAR
Cübbeli, ''Hz. Muhammed, 'Allah size Nevruz ve Mihrican bayramlarından daha hayırlı iki bayram nasip etti. Allah bu bayramları iptal etti. Yerine de Ramazan ve Kurban bayramlarını getirdi' diye buyurdu. Yetkililerden rica ediyorum, Nevruz Bayramı'nı tamamen kaldırın.'' dedi.
Nevruz nedir? Newroz
Eski bir takvime göre, yılbaşıdır. Farsça'da «yeni gün» anlamına gelir.
Büyük Selçuklu hükümdarı Celalettin Melikşah'ın yaptırdığı takvimde bu yılbaşı eski martın 9. gününe (bugünkü martın 22. gününe rastlar.) O gün İranlıların takviminde de yılbaşı, aynı zamanda baharın ilk günüdür. Eskiden nevruz birtakım törenlerle kutlanır, «nevruziye» denen bir macundan yenilir ve bu macunun insanı o yıl hastalık ve sakatlıklardan koruyacağına inanılırdı.
Yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen Nevruz, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. Günümüz İran'ında, her ne kadar İslami bir kökeni olmasa da bir şenlik olarak kutlanır. Bazı topluluklar bu bayramı 21 Mart'ta kutlarken, diğerleri Kuzey yarım kürede ilkbaharın başlamasını temsilen, 22 veya 23 Mart'ta kutlarlar. Aynı zamanda, Zerdüştlük, hem de Bahailer için de kutsal bir gündür ve tatil olarak kutlanır.
Kürtlerde, Nevruz bayramının Kürt mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi'ne dayandığına inanılır. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında da Göktürklerin Ergenekon'dan çıkışı anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanır. 2010'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3000 yıldan beri kutlanmakta olan Pers kökenli bu şenliği, Dünya Nevruz Bayramı ilan etmiştir.
28 Eylül - 2 Ekim 2009 arasında Abu Dhabi'de hükümetler arası toplanan Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu, nevruzu Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi 'ne dahil etmiştir. 2010'dan başlayarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart'ı "Dünya Nevruz Bayramı" olarak kabul etmektedir. Kaynak: NEvruz.com
MİHRİCAN NEDİR
(مهرجان)
İranın sonbahar ekinoksu günlerinde kutlanan ikinci büyük bayramı.
İran güneş yılının yedinci ayı olan Mihrin 16. günü (geceyle gündüzün eşit olduğu gün, sonbahar ekinoksu, 21 Eylül) başlayıp 21ine kadar devam eder. Kaynaklarda Nevruzla (ilkbahar ekinoksu, yılbaşı bayramı) aralarındaki gün sayısı konusunda 167, 169, 174, 194 gibi farklı rakamlar verilir. Bunun sebebi muhtemelen İran güneş takviminde bir yılın 360 gün olarak kabul edilmesidir. Bu bayram Helenistik dönemde Batıya da geçmiş ve Romalılar tarafından güneş ilâhı Mithranın, yeniden doğan ve karanlıkları mağlûp eden güneşin (Natalis Solis invicti) bayramı olarak 25 Aralık günü kutlanmış, daha sonra Hıristiyanlık, Natalis Solis invictiyi Mesîhin doğum günü bayramı olarak benimsemiştir (Catholicisme, IX, 1310; New Catholic Encyclopedia, IX, 983; EI² [İng.], VII, 17).
Mihrican kelimesi, Ârî panteonunda ışığın (güneş kursuyla sembolize edilir) ve gerçeğin tanrısı olan Mithranın (Mihr) adından Parthça (Orta Farsçanın batı kolu) -akāna ekiyle türetilmiştir (Mithrakāna > Mihregān > Mihricân) ve aslında güneşin kış başlangıcında yer altına inmesini, yani tabiatın uykuya dalmasını ifade eder. Fakat zamanla oluşan çeşitli efsaneler sebebiyle birtakım farklı anlamlar da kazanmıştır.
Eski İranda mevsimler yaz ve kış (Osmanlı Türkçesinde hızır ve kasım) olarak ikiye ayrılıyor, önceleri yılbaşı bayramı yazın değil kışın ilk günü kutlanıyordu. Daha geç dönemlere ait efsanelere göre ise bu günün bayram sayılmasının sebepleri farklıdır. Meselâ Ferîdun, Biyûresb de (Bîveresb) denilen Dahhâki o gün meleklerin yardımıyla Rey yakınlarındaki Demâvend (Debâvend) dağına hapsetmiş, böylece dedesi Cemşîdin intikamını aldığı gibi Dahhâkin bozduğu Mecûsîliği de eski haline getirmiştir. Bunun için o güne Mihrican (vefa sultanı) adı verilmiştir (mihr vefa, can sultan demektir; Kalkaşendî, II, 449). Efsanenin bir varyantına göre ise Dahhâki yenen Kâvedir (Kâvî, Gâve). Bir demirci olan Kâve, ayı veya aslan derisinden yapılmış önlüğünü bir mızrağın ucuna bağlayarak Dahhâke karşı ayaklanan halkın başına geçmiştir. Zaferden sonra kendisine hükümdarlık teklif edildiğinde bunun için ehil olmadığını söyleyip yanında bulunan Cemşîdin soyundan Efrîdûn (Ferîdun) adındaki gencin hükümdar yapılmasını istemiştir. Ferîdunun tahta çıktığı o gün bayram ilân edilmiş, Direfş-i Kâveyân adı verilen Kâvenin önlüğü de altın ve kıymetli taşlarla süslenerek hükümdarlık sancağı yapılmıştır (Bîrûnî, s. 222). Mihricanın ilk Sâsânî hükümdarı Erdeşîr b. Bâbekin taç giydiği gün olduğu da söylenir. Bîrûnî bu günün Hürmüzd-rûz (Hürmüzün günü) olduğunu, içinde bulunduğu ayın adından dolayı ona Mihrican denildiğini ve bu adın can sevgisi anlamına geldiğini yazmaktadır (a.g.e., a.y.).
İran takviminin iki büyük gününden (Nevruz, Mihrican) hangisinin daha önemli olduğu hususunda İranlı şair ve edipler farklı görüştedir. Selmân-ı Fârisînin, Müslüman olmadan önce İranda şöyle söylerdik: Allah kulları için Nevruzda yakuttan, Mihricanda zebercetten birer ziynet çıkarmıştır ki onların diğer günlere üstünlüğü bu kıymetli taşların diğer taşlara üstünlüğü gibidir sözü (a.g.e., a.y.) Nevruzun daha kıymetli olduğunu göstermekteyse de (çünkü İlkçağ ve Ortaçağda en kıymetli taş olarak yakut bilinmektedir) Mihricanı daha fazla öven birçok şair ve yazar vardır. Bunlar sonbaharı ilkbahardan üstün tuttukları gibi Mihricanı da Nevruza tercih etmişler, bu görüşlerine Aristonun, İskenderin aynı konudaki bir sorusuna verdiği cevabı delil getirmişlerdir. Aristoya göre kışın uyuyan kötülükler ilkbaharda yeniden ortaya çıkıp gelişir; sonbahar onların gitmeye başladığı zaman olduğu için ilkbahardan daha faziletlidir.
Mihrican bayramı büyük törenlerle kutlanır ve üzerlerine bu güne has elbiseler giyen, başlarına güneş kurslu başlıklar takan ve ban (sorgun) yağı sürünen protokol mensupları hükümdara hediyeler sunar, hükümdar da onlara hilat giydirir, diğer memurlara ise kışlık elbise ve ihtiyaç maddeleri dağıtırdı. O gün sarayda çok fazla miktarda içki tüketilir, hükümdar aşırı derecede içip sarhoş olmakta sakınca görmezdi. Halk da o gün büyük sofralar kurarak yer içer ve raksedip eğlenirdi. Geleneğin İran nüfuzu altındaki diğer bölgelerde, bu arada Kuzey Arabistanda da bazı yansımalarının olduğu görülmektedir. Hz. Peygamber, Medineye geldiği zaman burada insanların yılda iki defa eğlendiğini görmüş, sebebini sorduğunda bu günlerin Câhiliye dönemine ait iki bayram (Nevruz ve Mihrican) olduğunu öğrenmiştir (Münâvî, IV, 511; Azîmâbâdî, III, 341). Resûl-i Ekrem bunun üzerine ensara, Allah Teâlânın kendilerine onlara karşılık daha hayırlı iki gün verdiğini, bunların da ramazan ve kurban bayramları olduğunu belirtmiştir (Müsned, III, 103, 178, 235, 250; Ebû Dâvûd, Śalât, 239, 245). Bu bayramların İran etkisiyle daha sonra Emevî ve Abbâsî dönemlerinde, özellikle ilk üç asırda müslüman halk arasında ve saraylarda yeniden etkin bir şekilde kutlanmaya başlandığı görülmektedir. Nevruz ve Mihricanın daha yaygın biçimde kutlanmasını isteyen ve hediyeleri ilk defa resmîleştiren kişinin Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî olduğu söylenir. Karmatîlerin ibadetleri arasında Nevruz ve Mihrican günlerinde oruç tutma da vardır (Taberî, Târîħ, V, 603). İbn Kudâme, Nevruz ve Mihricana has olarak oruç tutmayı bu günleri ehl-i küfür tâzim ettiği için mekruh saymıştır (el-Muġnî, III, 53).
Mihrican kelimesinin kişi (erkek) ve yer adı olarak kullanıldığı da görülmektedir. Hadis kaynaklarında Yakūb b. Mihricân, Ebû Bekir b. Mihricân, Ahmed b. Mihricân, Abdülmelik b. Mihricân gibi râvilere rastlanır. Yâkūt genellikle İranda bulunan Mihrican adlı bazı yerleri eserine almıştır (MuǾcemül-büldân, I, 177; II, 30; IV, 304, 453; V, 233). Kaynak: islamansiklopedisi.info