banner2
Öne Çıkanlar Urfa Yetim Der toz Sugeldi Candeias

Türkiye Kırım kartını masaya sürdü

Başbakan Davutoğlu, "Eski Türkiye, kendi kabuğuna çekilmiş, içine kapalı bir Türkiye iken, Yeni Türkiye bütün kabuklarını kırmış, her açıdan dünyaya açılmış bir Türkiye'dir" dedi.

Davutoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) 2015 yılı Olağan Genel Kurulu'na katıldı.

Burada konuşan Davutoğlu, geçen yıl DEİK'i, özel sektörün daha fazla katılım yapabileceği bir yapıya kavuşturduklarını, Türk özel sektörünün dış ilişkilerinin tek elden yürütülmesi için DEİK'in güçlü bir aktör olarak verilen koordinasyon görevini üstlendiğini ve şu ana kadar çok güzel bir performans gösterdiğini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, 103 kurucu kuruluş ve 130 iş konseyi ile Türk özel sektörünün dış ekonomik ilişkilerinin DEİK tarafından yürütüldüğünü anlatarak, "Artık Türk özel sektörünün yurtdışındaki yüzü, ana komuta merkezi ve temsil makamı; DEİK'tir. DEİK kurulduğu 1986'dan beri, rahmetli Özal'ın o vizyonuyla başlayan süreçten bu yana birçok faaliyetlere öncülük etti. Son 1 yılda birçok yurtdışı ziyaretlerde de bize eşlik etti. Hep beraber ülkemiz ekonomisinin yurtdışında tanıtımına da birlikte katkıda bulunduk. Kurduğunuz ortaklıklar, yatırımlarınız ve ihracatınızla sizler Türkiye'nin yüz akı, en büyük gücüsünüz" diye konuştu.

Türkiye'nin emeği, alın teri, birikimiyle yurtdışına açılmanın önemine işaret eden Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hükümet olarak hayata geçireceğimiz bütün politikalarla ilgili olarak, sektör temsilcilerimizle görüşmeye, fikir alışverişi yapmaya önem veriyoruz. Son bir yıl içinde bu heyette bulunan birçok dostumuzla defalarca bir araya geldik ve gelecek planlamasını birlikte yaptık. Yine seçim öncesi iş dünyamızın temsilcileriyle bir araya geldik, kuruluşlarımızla oturduk, onların dertlerini dinledik. Sonrasında hem özel sektör hem sendikalarımızın temsilcileriyle bir araya geldik. Çünkü şunu iyi biliyoruz; Türkiye'de gerçek kalkınma ve büyüme, toplumun bütün kapasitesini harekete geçirmekle olur. Biz siyaset yapıcılar, karar vericiler, siz alanda bu kararlardan etkilenen, bu kararları etkileyen temsilcilerle birlikte yürürsek netice alırız. Yoksa fildişi kulelerimizde hiçbir karara izin vermedik ve hep istişareyi de bundan sonra da şimdiye kadar olduğu gibi sürdüreceğiz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz Reform Koordinasyon ve İzleme Kurulu'na, DEİK'in, diğer kuruluşlarla birlikte istişari anlamda katılacağını buradan duyurmak istiyorum."

"Yeni bir dönem"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni bir dönemin başında bulunduklarını belirterek, aşkla, heyecanla yeniden ve daha güç almış şekilde vatandaşların, milletin hizmetinde olduklarını aktardı.

Türkiye'de demokrasi tarihinin en parlak sayfalarından birini, 1 Kasım seçimleriyle aştıklarını anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Gerçekten bunu gururla ifade ediyorum. Son bir ay içinde yaptığımız iki Avrupa Birliği-Türkiye zirvesinde de ilk atıfta bulunduğum husus, Türkiye'de 1 Kasım seçimleriyle yüzde 85 katılım, yüzde 97,5 temsil ve yüzde 49,5 destekle iş başına gelmiş olmamızın dayandığı meşrutiyet temeli oldu. Böyle bir temeli arkasına almış hükümetin başbakanı olarak, her yerde gururla Türk demokrasinin gücünü temsil etmenin onurunu taşıyoruz. Her yerde de Türkiye'ye, Türkiye'nin sadece ekonomik, jeopolitik gücüne değil, demokrasisine de gıpta ile bakıldığı görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Çünkü gelişmiş Avrupa demokrasilerinin hiçbirinde yüzde 85 katılım, yüzde 97,5 temsil ve bütün bunların içinden de yüzde 49,5 bir iktidar çıkmaz. Biz bunu başardık. Ben 78 milyona teşekkürü bir borç biliyorum."

Muhalefet partilerine çağrı

Davutoğlu, sadece yüzde 49,5 oy desteğinden bahsetmediğini, yüzde 97,5 temsil gücüne de atıfta bulunduğunu dile getirerek, "Çünkü bugün yüzde 97,5 temsil gücüyle TBMM, aslında demokrasi tarihimizin en yüksek temsil oranına sahip olmak üzere özel sorumluluklara da sahiptir. Onun için muhalefet partilerimize de böyle bir Meclis'te olmanın onurunu ortak bir şekilde yaşama çağrısında bulunuyorum" ifadelerini kullandı.

Temsil gücü yüksek bu Meclis'in görevini yapması ve milletin beklediği reformları gerçekleştirmesi gerektiğini anlatan Davutoğlu, bu güçlü iradeyle hükümeti kurduklarını ifade etti.

"Bir milyonu aşkın kişi izledi"

Davutoğlu, 2016 eylem planı ve reform paketini süratle yürürlüğe koyduklarını belirterek, şunları kaydetti:

"AB tam üyelik hedefimiz başta olmak üzere Türkiye'nin talep ve beklentileri için yeni bir sayfa açtık. Hükümetimin eylem planını açıkladıktan sonra 3-6-9 ve 12 aylık perspektiflerle taahhütlerde bulunduk. Dün facebook'tan da canlı yayınla bir hafta içinde verdiğimiz sözleri yerine getirdiğimizi ifade ettim. Doğrusu beklemiyordum ama habersizce yaptığımız bu canlı yayına ilk bir dakikada 17 bin kişi katıldı. Akşama kadar da bir milyonu aşkın kişi bunu izledi. Bu da şunu gösteriyor. Sanal medyayı ve tüm teknolojik gelişmeleri iyi kullanmak gerekiyor, milletimizin heyecanla bizi takip ettiğini, verdiğimiz sözleri yerine getirip getirmediğimiz yakından takip ettiğini gösteriyor. Biz hesap verme makamındayız. Milletimiz de hesabı, takdir etme makamında. Ama şunu da ifade etmeliyim. Biz bu hesabı bir tek Allah'a ve milletimize veririz. Başka kimseye vermeyiz. Bu yeni bir katılımcı demokrasi anlayışı, bütün teknolojik imkanları kullanarak, bundan sonra da her fırsatta milletimizle iletişimde olmaya büyük özen göstereceğiz. Şimdi artık üretim, ihracat, sosyal adalet ve barış için hep birlikte yola çıkmanın vakti."

Türkiye'de son dönemde her alanda önemli değişim yaşandığını aktaran Davutoğlu, "Bu değişimi bir çok rakamla, istatistikle izah etmek mümkün. Ancak ben istatistiklerden daha ötesini, zihniyet değişimini ifade etmek istiyorum. Bu anlamda da zihniyet değişiminin en önemli unsuru olarak, eski Türkiye kendi kabuğuna çekilmiş, içine kapalı bir ülke iken yeni Türkiye, bütün kabuklarını kırmış, gücünü dünyaya, küresel her gelişmeye çevirmiş, her alanda dünyaya açılmış bir ülkedir. Zaten DEİK kurulduğunda rahmetli Özal'ın bize bıraktığı miras buydu. İçine kapalı 12 Eylül rejiminden süratle çıkmışsak, bunda rahmet Özal'ın dış ekonomik ilişkileri yeniden yapılandırma gayreti ve Türk ekonomisini dışarıya açma vizyonu vardı" şeklinde konuştu.

"Türkiye'yi dünyaya açmaya kararlıyız"

Başbakan Davutoğlu, bu vizyonun takipçileri olarak, büyük Türkiye'yi dünya açmaya kararlı olduklarını vurgulayarak, şunları aktardı:

"Biraz önce Sayın Başkan, 26. Öncelikli Dönüşüm Programı için, '26. program Küresel Ekonomik İlişkiler Programı' dedi. Hemen Başbakan Yardımcımıza talimat verdim. Madem DEİK bunu istiyor. Bunu birlikte yapıyoruz. 26. Öncelikli Dönüşüm Programı da Küresel Ekonomik İlişkiler Programı olacak. Başarılar arttıkça, öz güvenimiz tazelendikçe, her geçen gün daha önemli etkin bir küresel aktör olma yoluna giriyoruz. İşte bu değişimi en iyi hissedenlerin başında iş dünyamız ve DEİK gibi kuruluşlarımız geliyor. Sizler bu değişime en yakından tanık oldunuz ve hatta bunun en önemli aktörleri oldunuz. Sizden beklediğimiz, yatırım, üretim, istihdam, ihracattır ama bu görev ve sorumluluklarınızın yanında sizden ayrıca beklentimiz, güven ve istikrarı, demokrasiyi, hukuk düzenini korumak, kollamak ve bu çerçevede bizlerle birlikte Türkiye'de özgürlükçü katılımcı bir demokrasiyi birlikte inşa etmektir."

Sosyal sorumlulukları yerine getirmeden, ülkeye olan hakkın ödenemeyeceğini kaydeden Davutoğlu, "İş dünyamızın öncelikle siyaset kurumunu savunması, demokrasimizi en katılımcı ve temsil gücü en yüksek bir şekilde yeniden inşa etme konusunda gayret sarf etmesi, insanı, emeği, alın terini, adaletli gelir dağılımını savunması hayati önem taşımaktadır. Kalkınma da büyüme de refah ve huzur da öncelikle bu değerlerin benimsenmesi ve savunulmasından geçiyor. Bizim için asıl olan insandır, insan onuru, hak ve hukukudur. Demokrasi, hukuk ve adaletle kalkınacağız. Vizyonumuz görevimiz budur" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Genel Kurulu'ndaki konuşmasında, siyasi istikranın ve siyasi itibarın semeresinin en çok ekonomide görüldüğünü dile getirdi.

Türkiye'nin son 14 yılda dünyaya yüzünü dönmesinin, ekonomik faaliyetler açısından önemli sonuçlar doğurduğuna değinen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"2002'de 87,6 milyar dolar olan dış ticaret hacmimiz, 2014'te 3,6 kat artarak 400 milyar dolara yükseldi. 2002'de 36 milyar dolar olan ihracatımız, 2014'te 158 milyar dolar seviyesine çıktı. Bu seneki göreceli düşüşün daha çok haritaya etkisi olduğu vurgulandı. İnşallah bunu da en kısa zamanda toparlayacağız, dengeleyeceğiz ve yeni bir hamle dönemini başlatacağız. İhracatın sadece rakamsal boyutu değil, kompozisyonu da önemli. 2002'de 1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ürün sayısı 9 iken, 2014'te 37'ye yükseldi. 2002'de 1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke sayısı 8 iken, 2014'te 34'e yükseldi. Hem ihracat ürünlerimiz hem de ihracat pazarlarımız çeşitlendi.

Önümüzdeki dönemde de dış ticareti artırırken, cari açık oranını daha da azaltmak için ülkemizi katma değer zincirinde yukarıya çıkartacak, dış enerji kaynaklarına olan bağımlılığımızı azaltacak ve tasarrufları artıracak reformları devreye sokmaya kararlıyız. 1984-2002 döneminde Türkiye'ye sadece 14,8 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım gelmişti. 2003-2014 döneminde ise 149 milyar dolar yabancı yatırım gerçekleşti. Türk firmaları da 12 yılda yaklaşık 27 milyar dolarlık dış yatırım gerçekleştirdi. 1974-2002 döneminde yurtdışında üstlenilen müteahhitlik hizmetlerinin bedeli sadece 46 milyar dolardı. 2002-2015 döneminde ise 273 milyar dolarlık iş üstlenildi ve dünyada bu alanda en başarılı birkaç ülkeden biri haline geldik."

Davutoğlu, Ar-Ge, tasarım, markalaşma gibi alanlarda yetkinliğin artırılması gerektiğini ifade ederek, yeni reform hükümeti programıyla dönüşümü sağlayacaklarını ve ikinci atılım dönemini başlatacaklarını, ikinci atılım döneminin, niteliksel değişimi derinleştirecek bir dönemi ifade ettiğini bildirdi.

Rakamlardaki iyileşmenin arka planındaki zihniyet ve politika değişimini iyi anlamak ve sürdürmek gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "2003'te çıkardığımız bir kanunla yerli ve yabancı yatırımcı ayrımına son vermeseydik, bu kadar yatırım çekebilir miydik? Yatırım Destek Ajansımızı kurmasak, DEİK gibi kuruluşlarımızı aktif hale getirmesek, iş ve yatırım ortamını iyileştirmesek bu kadar yatırım çekebilir miydik? Kamu maliyesinde disiplini sağlamasak, faiz oranlarını düşürmesek, reel sektörün rekabet gücünü artırmasak, ihracattaki bu artışı sağlayabilir miydik? Dünyayı karış karış dolaşmasak, diplomasiye derinlik kazandırmasak, ekonomik ve ticari ilişkileri bu derece çeşitlendirebilir, artırabilir miydik?" diye konuştu.

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde bütün bakanlarıyla dünyayı dolaştığını hatırlatarak, yeni hükümetle de dünyayı arşınlamaya devam edeceklerini ifade etti.

"Dünyanın her bir köşesindeki mazlumlar, 1 Kasım gecesi rahat bir uyku uyudu"

Yurtdışındaki temsilciliklerin artışına değinen Davutoğlu, 2002'de 163 olan dış temsilcilik sayısının 228'e ulaştığını ve Türkiye'nin dünyada en fazla temsil edilen 6'ncı ülke konumuna geldiğini, THY'nin 108 ülkede 261 şehre uçuş yaptığını kaydetti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ile Brüksel'de yaptıkları görüşmede bir sonraki Yüksek Düzeyli İşbirliği Konsey toplantısını şubatın ilk yarısında İzmir'de yapmaya karar verdiklerini belirterek, "İnşallah THY de Atina-İzmir seferini başlatacak ve ilk ağırlayacağı da Yunanistan Başbakanı Sayın Çipras olacak. Bu da sembolik olarak Ege'yi bir barış denizi haline getirmemizin yansıması olacak" dedi.

Yurtdışındaki ticaret müşaviri kadrosunun 2002'den bu yana 3 katına çıkarıldığını dile getiren Davutoğlu, 17 ülke ile yüksek düzeyli işbirliği konseyleri kurulduğunu, 17'si yürürlükte 4'ü onay sürecinde olan 21 serbest ticaret anlaşması bulunduğunu, 14 ülke ve ülke grubuyla serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin devam ettiğini anlattı.

Davutoğlu, son AB-Türkiye zirvelerinde ekonomik ilişkilerin düzeyinin yükseltilmesi ve Gümrük Birliği'ni modernleştirmek konusunda prensip kararına varıldığını hatırlatarak, "Vizesiz seyahat edilen ülke sayısını 42'den 69'a çıkardık. AB ile Vize Serbestisi Diyalog Metni ve Geri Kabul Anlaşması'nı imzaladık. Son toplantıda bir kez daha teyit ettik, inşallah kısa bir zaman içinde yani Ekim 2016'ya kadar da AB üyelerine vizesiz seyahat etme imkanı oluşacak. Önümüzde atılması gereken adımları atacağız, Ekim 2016'da AB'ye vizesiz giriş başlayacak" diye konuştu.

Muhalefet liderlerine de çağrı yapan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Sürecin doğru ve zamanında işleyebilmesi için vize muafiyeti çerçevesinde birtakım reformları sağlamamız, gerçekleştirmemiz lazım. Onun için vize muafiyeti bağlamındaki bütün yasaları bir reform paketi haline getiriyoruz. Bunların mart ayına kadar mutlaka geçmesi lazım. 3 aylık programımız içinde bunlar var. Eğer 78 milyon vatandaşımızın onurla, istedikleri zaman Avrupa'ya vizesiz bir şekilde gitmesini 2016 içinde görmek istiyorsak, muhalefet partilerimizin de bizimle işbirliği yapması önemli. Bu reformlar gecikmeden çıkmalı ve hem Türkiye reform hamlesini devam ettirmeli hem de vizesiz Avrupa'ya seyahat etme imkanı inşallah en geç ekim ayında sağlanmalı."

Davutoğlu, Türkiye'nin milli gelirine oranla dünyada en fazla yardım yapan ülke olduğunu ve Afrika'dan, Balkanlar'dan, Ortadoğu'dan, Asya'dan 1 Kasım akşamı çok fazla mesaj aldığını ifade ederek, "Dünyanın her bir köşesindeki mazlumlar, 1 Kasım gecesi rahat bir uyku uyudu" dedi.

"İnşallah 2016 çok daha iyi bir yıl olacak"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Afrika, Ortadoğu, Güney Amerika gibi pazarlara açılma stratejileriyle riskler azaltılmasa, küresel krizden bu denli az etkilenmiş olmayacağını, nerede küresel ekonomi, ticaret daralmışsa, Türkiye'nin ufkunu yeni bir alana açtığını kaydetti.

Yoğun diplomasi, görüşmeler ve anlaşmalar sayesinde uluslararası yatırımların ve dış ticaretin arttığına işaret eden Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Dünya ekonomisi küresel kriz sonrasında hala istenen seviyeye gelemedi. Özellikle bizim en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa'da bazı toparlanma emareleri olsa da beklenenin gerisinde seyrediyor. Dünya ekonomisi henüz tam anlamıyla krizin etkisinden çıkamamışken, coğrafyamızda birçok önemli travma yaşanırken, Allah'a şükürler olsun ki ekonomide başarılı bir performans göstermeye devam ediyoruz. Son iki hafta içinde açıklanan veriler, bu performansın iki seçim arasında bir geçiş döneminde ortaya çıkan belirsizliklere ve komşu ülkelerde artan jeopolitik gerginliğe rağmen nasıl dirayetle ülke yönettiğimizin en önemli işareti olmuştur. 2014'te ekonomimiz yüzde 2,9 büyüyerek 18 AB ülkesinden daha iyi performans göstermişti. 2015'te beklenenin üzerinde bir performansı sergileyen ekonomimiz, ikinci çeyrekte yüzde 3,8, üçüncü çeyrekte yüzde 4 büyüyerek en hızlı büyüyen ülkeler arasındaki yerini almıştır. Piyasa beklentilerinin de çok üstünde gerçekleşen üçüncü çeyrekteki yüzde 4'lük büyüme, hükümetimizin 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki siyasi belirsizliğe rağmen ülkeyi büyük bir sorumlulukla yönetmesinin sonucudur.

Milletimize şu soruyu sormak istiyorum; 7 Haziran'dan sonra eğer küçük siyasi hesaplarla biz de elimizi taşın altına koymamış olsaydık, eğer diğer partilerin anayasanın gereği olan seçim hükümetine bakan vermeme negatif tavrına benzer bir tepki vermiş olsaydık, acaba üçüncü çeyrekte yüzde 4 büyüme sağlanır mıydı? İşte zihniyet farkı bu. Biz, küçük hesap yapmadık. Hepiniz şahitsiniz, en cesur kararları almakta tereddüt etmedik. 23 Temmuz'da terörle mücadeleyi başlattık, 'Geçici bir hükümetiz' demedik. Ekonomik tedbirleri aldık. 'Bu ekonomik tedbirlerin sonuçları ne olur, acaba biz seçimde olumsuz etkilenir miyiz' diye düşünmedik. Eğer biz, yüzde 40,5'lardan yüzde 49,5'a 4-5 ay içinde çıkmışsak, bunun tek sihirli kelimesi vardır: Samimiyet, samimiyet, samimiyet. Milletimiz, bizim samimi bir şekilde bu ülkenin geleceği için her türlü fedakarlığı göze alabileceğimizi gördü ve önümüzdeki dönemde de AK Parti'nin gayret ve samimiyetiyle ülkenin selamete çıkacağını bir kez daha fark etti ve iradesini bu şekilde ortaya koymuş oldu. AK Parti kadroları iki seçim arasında iş dünyasına ve millete güven verebilmiş, ekonomiyi siyasi belirsizliğe kurban etmemiştir. Yüzde 3,5-4 civarında büyüme, 2015'te Türkiye ekonomisinin Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ekonomilere göre yaklaşık 2 kat veya daha hızlı büyümesi demek."

Davutoğlu, ekimde sanayi üretiminin bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,6 arttığını, 2005'ten bu yana en yüksek seviyeye ulaştığını kaydederek, arındırılmamış verilere göre de sanayi üretiminde yıllık artışın yüzde 14,7 olduğunu söyledi. Davutoğlu, "1 Kasım seçimleriyle de bunun devam edeceğini ve sanayi üretiminin 4. çeyrek büyümesine ciddi katkı sağlayacağını öngörüyoruz. 2016, inşallah çok daha iyi bir yıl olacak" ifadelerini kullandı.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Genel Kurulu'nda konuşan Davutoğlu, küresel krizin başladığı 2007'den bu yana birçok ülke istihdam kayıplarını telafi edemezken, Türkiye'nin tam 7 milyon kişiye ilave istihdam imkanı sağladığını kaydetti.

Sadece son bir yılda yaklaşık 1 milyon kişiye istihdam sağlandığını, istihdam oranlarının belirgin bir şekilde arttığını ifade eden Davutoğlu, 2007'de yüzde 40,4 civarında olan istihdam oranının, 2014'te yüzde 45,5 seviyesine ulaştığını dile getirdi. Davutoğlu, AK Parti hükümetleri öncesinde mali dengelerin de sürdürülebilir olmadığını, yüksek bütçe açıkları ve borç nedeniyle ülkenin iflasın eşiğine geldiğini anlattı.

Davutoğlu, hükümetleri döneminde sağladıkları mali disiplin sayesinde Türkiye'nin mali açıdan dünyaya örnek hale geldiğini vurgulayarak, "2014-2015'te ikişer seçim yaşanmasına rağmen, milyonlarca Suriyeli kardeşimize ev sahipliği yapmış olmamıza rağmen bütçe dengelerini korumayı sürdürüyoruz. Mali disiplin konusunda hiçbir taviz vermeyeceğiz. Vaatlerimizin hepsini yerine getireceğiz ama mali disiplinden milim, miktar sapmayacağız. Bu ekonomimizin en önemli çıpasıdır, bu çıpayı koruyacağız" diye konuştu. 

Bir sitemimi de ifade etmek istediğini dile getiren Davutoğlu, hükümet programı açıklanır açıklanmaz, parti genel başkanlarıyla TBMM'de yaptığı görüşmede, basit, tek ve net bir ricada bulunduklarını, "Gelin destek verin, kalıcı bütçeyi bir an önce geçirelim" dediğini aktardı.

Başbakan Davutoğlu, bunun AK Parti ve hükümet için değil, Türkiye için önemli olduğunu söylediğini belirterek, şöyle devam etti:

"İlk tepkileri de olumluydu. Eğer aralık ayında bütçeyi kalıcı bütçe olarak geçirmiş olmasaydık en az bir, iki ay kazanmış olacaktık reform yasaları bağlamında. Kimseye de bir zararı da yoktu bunun. Kendilerine de söyledim. 'Daha fazla eleştirmek için Meclis'te daha fazla süre istiyorsanız verelim. Televizyon yayını istiyorsanız sağlayalım ama gelin vakit kaybetmeyelim' dedik. Ama maalesef ilk tepkiler olumlu olmasına rağmen, MHP Genel Başkanı daha fazla da olumlu tepki vermeye devam etti. Ama anamuhalefet partisinden, Sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha sonra olumlu bir mesaj alamadık. Bu sebeple çok kıymetli 1,5, belki 2 ayı kaybetmiş olduk. Kaybeden AK Parti hükümeti değil, kaybeden Türkiye. Geçici bütçeyi çıkardık. Ocak ayında da kalıcı bütçeyi çıkarmakla uğraşacağız. Şimdiden önümüzde 4 yıl var. Bütün muhalefet  partilerine sesleniyorum. Gelin bu dört yılda birbirimizi eleştirelim, gerektiğinde sözlü anlamda mücadele edelim ama ülkemize zarar verecek fiillerden, ülkemize zaman kaybettirecek muhalefet anlayışından vazgeçelim."

"Her şey şeffaf olacak"

Davutoğlu, 2002'de yüzde 10,8 olan genel devlet açığının milli gelire oranını yüzde 1 seviyelerine gerilettiklerini belirterek, artık genel devlet bütçesini dengede kapatmayı hedeflediklerini, inşallah 2017'de de bütçe fazlası hedeflerinin olduğunu söyledi.

Başbakan Davutoğlu, 2002'de yüzde 74 olan AB tanımlı borç stoğunun milli gelire oranını 2015'te yüzde 34 seviyesine kadar gerilettiklerini ifade ederek, "Bu alanda 28 AB ülkesinin 25'inden daha iyi durumdayız. Eskiden biz AB üyelerinden ders ve tecrübe aktarımı alırdık. Şimdi onlar bizden ders alıyorlar. Buna ancak şükretmek lazım" dedi.

TBMM komisyonlarında görüşülecek 2016 bütçesinde de aynı disiplin ve tutarlı anlayışı sürdüreceklerini vurgulayan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Gerçek anlamda bir reform hükümeti anlayışıyla harekete geçtik. Türkiye'deki kişi başına milli geliri 3 bin dolarlardan 10 bin dolar seviyelerine çıkardık. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafeyi hızla kapattık. Bu kazanımları koruyarak önümüzdeki dönemde bu süreci hızlandıracağız. İkinci nesil reformlarla ekonomik anlamda Türkiye'yi orta gelir tuzağından çıkarıp, yüksek gelir grubuna taşımayı hedefliyoruz. 64. Hükümet Programı'nı Meclis'e sunduk, güvenoyu aldık. Geçtiğimiz hafta da 2016 Eylem Planı'nı sunduk. Bunları takvime bağladık. Kamuoyuyla paylaştık."

Davutoğlu, her söz verdikleri dönem bittiğinde de yaptıkları ve yapamadıklarını kamuoyuyla paylaşacaklarını, yapamamalarının gerekçelerini de söyleyeceklerini, muhalefet partilerinin engellemesi durumunda da bunu ilan edeceklerini anlattı.

Her şeyin şeffaf olacağını, kimsenin millete hesap vermekten kaçamayacağını, sözlerinin gereğini yapacaklarını, vaatlerini tek tek hayata geçireceklerini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bir hafta içinde gerçekleştirdiğimiz 10 icraatımızı da dün kamuoyuyla paylaştık. İşte asgari ücret vaadimizi de gerçekleştiriyoruz. Bu konuda iş dünyamızdan destek vadediyoruz. Asgari ücret vaadimizi de gerçekleştiriyoruz. İş dünyamıza, buluştuğumuz zaman da söyledim tekrar söylüyorum. Asgari ücret artışından kaynaklanacak yükü kesinlikle sizlerle paylaşacağız ve sizin rekabetçi kapasitenizin azalmamasına özen göstereceğiz. Yatırım ortamını iyileştirilmesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Bu bağlamda atacağımız adımları, sizlerden aldığımız teklifleri de göz önünde tutarak, birer birer yasalaştıracağız. İstihdam ve iş gücüne teşvik anlamında kapsamlı düzenlemeler yapacağız. Ayrıca kamu maliyesi ve gelir vergisi başta olmak üzere kamu maliyesinde ciddi bir reform çalışması yürütüyoruz. Eğitimde nitelikli insan kaynağı ihtiyacını karşılamak için yeni düzenlemeler yapacağız. Eğitim alanında şu ana kadar yürüttüğümüz çalışmaları, nitelikli ve kalite odaklı sürdüreceğiz. Yapısal dönüşüm programlarında ve 2016 Eylem Planı'nda sizlerde takip etmişsinizdir, meslek liseleri ve yüksem öğretim programları iş dünyasının ihtiyaçlarına yeniden gözden geçireceğiz. Meslek liseleri, özellikle yüksek öğretimde kalite anlamında alacağımız her kararda, yapacağımız her toplantıda mutlaka sizin katkınız olacak. Nihayetinde meslek liselerinden mezun ettiğimiz öğrenciler, sizlerin iş yerlerinde çalışacaklar. Mezun olan üniversite öğrencileri sizlerin talepleri doğrultusunda yetiştirilmek durumunda."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Şeffaflık ve Siyasi Etik Kanunu'nu, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nu süratle çıkaracaklarını ifade ederek, bu çabalarında serbest piyasa kurallarından ve rekabetçi anlayıştan kesinlikle ödün vermeyeceklerini söyledi. Davutoğlu, siyasetin finansmanı ve imar rantlarının vergilendirilmesi konularında da çalışmalarının sürdüğünü anlattı.  

Davutoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Genel Kurulu'ndaki konuşmasında, terörle mücadele konusuna değindi.

HDP'nin sürdürdüğü tavrı, "Türkiye'nin geleceği ve siyasi kültür bağlamında utanç verici" şeklinde tanımlayan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Haftalardır terör örgütü, Diyarbakır'da, Mardin'de, Şırnak'ta vatandaşlarımızın huzurunu bozmaya yönelik faaliyetler yapıyor. HDP, şehir merkezlerinde hendekler kazan, barikatlar kuran, camileri, okulları yakan, halka baskı kuran terör örgütünün neredeyse sözcülüğünü yürütüyor. Daha 1,5 ay önce siyaset yapmak, toplumun hakkını, hukukunu savunmak, Türkiye siyaseti yürütmek üzere milletten oy isteyen bu siyasi parti, terör örgütünün bu insanlık dışı eylemlerini savunarak, milletimizi bu cinayet ve terör şebekesinden kurtarmaya çalışan hükümetimize, güvenlik görevlilerimize saldırıyor. Vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu savunmak yerine her gün küstah, sevgisiz, üslupsuz ve sorumsuz bir dille hükümetimizi suçlayarak terör örgütünü aklamaya çalışıyor.

Cizre'de, Silopi'de, Nusaybin'de, Dargeçit'te, Sur'da, orada yaşayan vatandaşlarımızın hayatını tümüyle karartırcasına hendekler kazmanın, barikatlar kurmanın, kanaslar ve uzun namlulu silahlarla belli binalarda yığınak yapmanın, mayın döşemenin Allah aşkına siyasetle ne alakası olabilir? Bunların tek hedefi var: Türkiye'de 1 Kasım sonrasında ortaya çıkan bu yeni iyimser ve vizyoner ufku daraltmak ve Türkiye'nin yurtdışındaki görüntüsünü bozmak. Biz, buna izin vermeyeceğiz."

Başbakan Davutoğlu, 23 Temmuz'da Huzur ve Demokrasi Operasyonu'nu başlatıldığında güvenlik birimlerine, "Türkiye'nin dağları, vadileri, yaylaları, ovaları, şehirlerin sokakları terörist unsurlardan temizleninceye kadar görevinize devam edeceksiniz" talimatı verdiklerini ifade ederek, "Bir taraftan halk bu ıstırapları yaşarken, bu terör faaliyetlerine karşı duracağına HDP, milletin huzurunu bozan, eğitim hakkını engelleyen, ekmeğine kasteden, evini terk etmesine sebep olan şehir eşkıyalığına 'Dur' diyeceğine, 'Biz milletten hendek kazmak, barikat kurmak için değil, siyaset yapmak için oy istedik' diyeceğine, terör çetelerine omuz veriyor ve 'Mücadeleyi büyüteceğiz' diyor. Neyin mücadelesidir bu? Eğer mücadele bu şehirlerde kaos çıkarmaksa, buna izin vermeyiz. Eğer kastettikleri mücadele Türkiye'yi bölmekse, buna asla izin vermedik, vermeyeceğiz" diye konuştu.

Yapılanın, "tahrik siyaseti", "kaos siyaseti", "kan siyaseti" ve "terör siyaseti" olduğunu kaydeden Davutoğlu, "Vatandaşlarımız emin olsun, Türkiye, hukuktan, demokrasiden, adaletten geriye hiçbir adım atmayacaktır" çağrısında bulundu.

"Vatandaş ile teröristi birbirinden net olarak ayıran bir dikkatle hareket ediyoruz"

Davutoğlu, herkesin hayat hakkını korumanın, devletin ve hükümetin asli vazifesi olduğunu vurgulayarak, "Vatandaş ile teröristi birbirinden net olarak ayıran bir dikkatle hareket ediyoruz. Vatandaşlarımızın emniyet ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacağız. Biz hükümet olarak diyoruz ki, hiçbir vatandaşımızı terörün, şiddetin kucağına, insafsızlığına bırakmayacağız. Evlerini terk eden vatandaşlarımız, dükkanlarını açamayan esnafımız, okullarına gidemeyen öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz müsterih olsunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti, güçlüdür ve daima yanlarındadır" ifadelerini kullandı.

İlgili bakanlara talimat verdiğini anlatan Davutoğlu, tedbirleri çalışacak ve açıklayacaklarını söyledi.

Evlerini terk etmek durumunda kalan vatandaşlara bulundukları yerlerde her türlü yardımın yapılacağını ve en kısa sürede evlerine dönmelerinin sağlanacağını, hendekler ve barikatlar dolayısıyla zarar gören esnafın zararını karşılayacak tedbirlerin alınacağını bildiren Davutoğlu, şunları kaydetti: 

"Türkiye'nin geleceğini temsil eden o nur yüzlü küçük çocukların eğitim imkanlarını, bu kayıpları telafi edecek şekilde yeniden değerlendireceğiz ve en iyi şartlarda telafi eğitimini alabilecekleri imkanı sağlayacağız. Terör sebebiyle ellerinde tek bir bavulla yollara düşen insanlarımızın, haftalardır dükkanlarını açamayan esnafımızın, okuluna gidemeyen öğrencimizin her türlü imkanını karşılayacağız. Biz hiçbir vatandaşımıza uzak değiliz, hiçbir insanımızı da yalnız, kimsesiz sahipsiz bırakmadık, bırakmayacağız."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'de hiç kimsenin sahipsiz olmadığını, ülkedeki her vatandaşın aynı hukuk düzenine tabi olduğunu vurguladı. 

Her vatandaşın hukukunun devlet güvencesinde olduğunu dile getiren Davutoğlu, konuşmasında şu ifadeleri aktardı:

"Mayın döşeyen, barikat kuran, insan hayatına kasteden teröristler mutlaka kaybedecektir. Başta aziz Kürt kardeşlerimiz, vatandaşlarımız olmak üzere, bütün vatandaşlarımız huzurla hayatlarını sürdürecekleri şartlar oluşuna kadar, esnafımız üzerindeki baskılar kalkana, bölgenin o güzel çocukları okula huzurla gidene, oradaki hastaneler emniyetle, oradaki aziz vatandaşlarımıza hizmet edecek imkanı bulana kadar da mücadeleyi sürdüreceğiz. Anneler, babalar, çocuklar, gençler emin olunuz ki bu sıkıntılar geçecektir. Bu ülkenin vatandaşları asırlardır kardeşçe birlikte yaşıyor. Allah'ın izniyle sonsuza kadar da beraber yaşamaya devam edeceğiz.

Hiç kimse bizim muhabbetimizi, tarihdaşlığımızı, birliğimizi, dirliğimizi zedeleyemeyecek. Bu ülkenin Başbakanı olarak siz iş adamlarımızdan isteğim, ricam şudur: Siz de adalet için, hayat için, hak ve hakkaniyet için bu ülkenin evlatları için sesinizi yükseltin. Teröre karşı, şiddete karşı sesinizi yükseltin. Cizre'de, Silopi'de, Sur'da dükkanı kapalı olan esnaflarımızla dayanışma içinde olun. Bu zor günlerde esnafımıza desteğinizi esirgemeyin. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu'daki yatırımlarınızı bırakın durdurmayı daha da artırın. Oradaki ekonomik hayatın yeniden canlanabilmesi için bizlerle birlikte her türlü faaliyetin içinde omuz omuza olmaya hazır olun. Bu can yakıcı terörün son bulması için Türkiye'nin vicdanı olun."

AB ile ilişkiler

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye-AB zirvesinin toplanmasının önemli bir adım olduğuna işaret ederek, Rusya ile talihsiz bir olayın gerginliği yaşanırken, komşu ülkelerin de toplumsal, siyasi ve iktisadi anlamda zor günler geçirdiğini vurguladı. 

Böyle bir dönemde AB ile ilişkilerin tekrar canlılık kazanması ve derinleştirilmesinin iş dünyası için de müjde niteliğinde olduğunu kaydeden Davutoğlu, "AB bağlamında Gümrük Birliği'nin kapsamını genişletmeyi ve AB ile entegrasyonu daha da ileriye taşımayı hedefliyoruz. Tabii biraz önce de zikrettiğim gibi en önemli sembolik adım olarak da vize muafiyeti sistemini en kısa zamanda atacağız. Türkiye-AB ilişkilerinde kazandığımız bu ivme, Türkiye'nin demokratik standartlarını daha da ileriye taşıyacak, başta enerji iş birliği alanı olmak üzere birçok sektörde yeni canlanmalar söz konusu olacaktır" diye konuştu. 

Hükümet olarak iş dünyasının önünü açmaya devam edeceklerini belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hükümet olarak iş dünyamızın önünü açmaya, iş ve yatırım ortamını iyileştirmeye devam edeceğiz. Bu anlamda da Türkiye'nin cazibesini artıracak adımları birer birer atacak, dünyayı karış karış dolaşacak, mekik diplomasisi yapmaya devam edeceğiz. Sağolsun iş adamlarımız, ihracatçılarımız yeni pazar bulmakta, son 10 yılda yüksek performans sergiledi. Bir yer tıkandığında başka bir yerden surda yeni bir gedik açtılar. Bundan sonra da hep beraber her yere gidecek anlaşmalarla yatırımlarla döneceğiz. İş dünyamızdan beklentimiz, Türkiye'nin yatırım tasarruf dengesini sağlayacak ve açığını ortadan kaldıracak şekilde üretken bir iş ortamının gerçekleşmesi yönünde öncülük yapmasıdır. Bu bağlamda biz hükümet olarak üstümüze düşeni yaparken sizlerin de Ar-Ge yoğunluklu olarak uzun soluklu işlere daha da önem vermenizi bekliyoruz. İstihdamı teşvik bağlamında aldığımız tedbirleri göz önünde tutarak istihdamın özellikle genç istihdamının artması yönünde bizimle yakın bir çalışma ve iş birliği içinde olacağınızdan eminim. Konuşmamın sonunda iş dünyamıza bir kere daha teşekkür ediyorum. Hayırlı, bol, helal kazançlar diliyorum. Bugüne kadar olduğu gibi sizlerle birlikte bu ülkeyi kalkındırmaya, milletimize istihdam kapısı açmaya devam edeceğiz."

Davutoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Genel Kurulu'ndaki konuşmasında, bir süre önce gerilen Türkiye-Rusya ilişkilerinin eskiden olduğu gibi en iyi şekilde sürmesi konusunda güçlü bir siyasi iradeye sahip olduklarını daha önce de söylediğini aktardı.

Rusya ile bu siyasal krizi masa etrafında çözmeye gayret ederken, ekonomik yaptırımlar üzerinden ilişkilerin bozulmasına, doğasının değişmesine izin verilmemesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin sınırlarını, hava sahasını, deniz sınırlarını korumak, bu ülkenin yönetimi olarak bizim için hem bir hak hem de onurlu bir görevdir. Biz Suriye topraklarında herhangi bir müdahalede bulunmadık. Biz herhangi bir ülkeyi hedef alan bir adım atmadık, saldırgan bir tutum da göstermedik. Biz savunma görevimizi yaptık ve uluslararası hukuka göre bu bizim en tabii hakkımızdır.

Sayın Putin'in iki gün önce tekrar gerçekten bir devlet adamına yakışmayacak üslupla Türkiye'ye saldırması çerçevesinde de ifade ediyorum. Bir ay önce Türkiye'ye yöneltilmeyen suçlamalar şimdi niye yöneltilir? Sayın Putin, bir ay önce bizim Müslüman bir ülke olduğumuzu bilmiyor muydu? Sayın Putin bir ay önce Antalya'da Sayın Cumhurbaşkanımızla G20 Zirvesi'nde buluştuğunda Türkiyemizin dış politikasını bilmiyor muydu? Türkiye, DAEŞ ile iş birliği yaptıysa niye o zaman açıp konuşmadı? Söz konusu değil. Türkiye hiçbir terör örgütüyle iş birliği yapmadı, yapmaz ve yapmayacak. Ama biz bugün kimlerin DAEŞ ve PKK gibi terör örgütleriyle Türkiye'yi rahatsız etmek üzere temas halinde olduğunu da biliyoruz. Bu bağlamda bir kez daha ifade etmek isteriz ki Türkiye kendi sınırlarını, hava sahasını, demokrasisini, birliğini, bekasını ama ön önemlisi de geleceğini korumak için ne zaman herhangi bir adım atması gerekirse hiç tereddüt etmeden bunu atar, ülkemizin sınırlarını da korur, geleceğini de teminat altına alırız."

"Herkes Türkiye'ye destek verdi"

Davutoğlu, uçak düşme olayına ilişkin belgeleri ortaya koyduklarını ve uluslararası zeminde Türkiye'nin haklılığının kabul gördüğünü ifade ederek, Rusya ve yanındaki birkaç ülke dışında hiç kimsenin Türkiye'yi eleştirmediğini, herkesin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını koruması dolayısıyla Türkiye'ye destek verdiğini kaydetti.

Olayda muğlak ve tartışmaya açık bir tarafın olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Üzülerek ifade edeyim ki geçen zaman zarfında Rus yönetimi bu net tabloya rağmen beklediğimiz bu olgun yaklaşımı göstermedi. Günlerdir Rusya tarafından ağır ithamlara, uluslararası kamuoyu tarafından da yadırganan afaki, kimi zaman nezaketsiz suçlamalara maruz kalıyoruz. Biz her şeye rağmen sağduyuyla hareket ettik. Rusya ile yıllara dayanan dostane ilişkilerimizin hatırına ve Rus halkının Türkiye'ye duyduğu sevginin de hukukuna hep riayet ettik. Rusya ile görüşmeye, her türlü fikir alışverişinde bulunmaya hazırız. Ancak bize bir şey dikte ettirmesine asla izin vermeyiz. Ülkemizin sınır güvenliği konusunda angajman kuralları bellidir. Bunları defalarca deklare ettik. Kimse bizden bu konuda tavizkar olmamızı beklemesin. Bu konuda bundan sonra da aynı hassasiyet içinde olmaya devam edeceğiz. Rusya kendince birtakım yaptırımlar uyguluyor. Açık söylüyorum, bunları yadırgıyoruz ve bir anlamda da bunları, Türkiye'ye dönük olarak ilan edilen bu yaptırımları büyük devlet anlayışına da uygun görmüyoruz. Türkiye bu tür şeylerle, yaptırımlarla, baskılarla zora düşürülecek bir ülke değil. Biz de kendi tedbirimizi alıyor, planlarımızı yapıyoruz. Her şeyin  bir çaresi, çözümü vardır. Her türlü duruma hazırlıklıyız. Rusya'nın tutumu dolayısıyla mevcut durumdan etkilenen sektörlerimiz için de tedbirlerimizi alıyoruz. Enerji, ticaret ve turizm alanında gerekli tedbirler, düzenlemeler zaten yapıldı, alındı. Bundan sonra da bu tedbirlerimizi güncelleyerek, etkilenen sektörlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz."

"Kırım'ın Rusya tarafından işgalini tanımadık, tanımayacağız"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ukrayna'da gelinen noktayı da yakından takip ettiklerini vurgulayarak, Ukrayna'nın siyasi birliği ve toprak bütünlüğüne verilen desteği kararlılıkla sürdüreceklerini, diğer yandan da ekonomi ve ticaret başta olmak üzere her alanda iş birliğinin güçlendirileceğini anlattı.

Önümüzdeki dönemde Ukrayna'ya da bir ziyaret yapmayı düşündüklerini dile getiren Davutoğlu, Ukrayna Cumhurbaşkanı'nı da Türkiye'de ağırlayacaklarını söyledi.

Kırım Tatarlarının esenlik ve refahının Ukrayna ile iş birliğinin en önemli odak noktalarından birini teşkil ettiğini belirten Davutoğlu, "Kırım'ın Rusya tarafından işgalini tanımadık, tanımayacağız. Kırım Tatarlarının tarihte uğradığı sürgün ve baskıları kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bir gece yarısı 1944 yılında insanların hunharca evlerinden toplanarak kara trenlere bindirilip Sibirya'ya sürüldüğü o günleri hiçbir zaman unutmadık. Şimdi yapılması gereken, Kırım Tatarlarının refahı ve kalkınması için iş dünyamızın, girişimcilerimizin aktif biçimde mevcut fırsatları değerlendirmesidir" diye konuştu.

Davutoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Genel Kurulu'ndaki konuşmasında, bölgenin içinden geçtiği bu sıkıntılı dönemde tüm komşuların birliği ve toprak bütünlüğünün desteklenmesinin sadece dış politikanın ilkesel bir hedefi olmadığını, aynı zamanda ulusal güvenliğin bir gereği olarak karşılarına çıktığını söyledi.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Irak merkezi hükümeti ve silahlı kuvvetlerinin DAEŞ saldırıları karşısında etkin mücadele gösterememesi, Musul gibi ülkenin ikinci büyük kentinin düşmesi, bu tehdide karşı mücadelede yerel güçlerin yanı sıra uluslararası destek ve iş birliğinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Biz bu çerçevede Irak makamlarının talepleri doğrultusunda gerek peşmerge gerekse Musullu yerel gönüllülere eğitim ve donatım desteği sağlıyoruz. Bu desteğimiz Musul kurtarılıncaya kadar devam edecektir. Bu amaçla gönderdiğimiz eğitim birliğinin güvenliği için asker ve mühimmatta yeniden tanzim de dahil olmak üzere her tedbiri almak durumundayız. Nitekim DAEŞ'in eğitim kampımızın olduğu bölgeye gerçekleştirdiği saldırılar, bu konuda haklılığımızı bütün dünyaya göstermiştir. Bir kez daha ifade ediyorum. Özellikle Bağdat'taki dostlarımıza, başta Sayın Ebadi olmak üzere bütün Iraklı yetkililere ifade ediyorum. Geçen sene kendisinin Türkiye ziyaretinde, benim de Irak ziyaretimde vurguladığım gibi herkes terk etse, Irak'ın toprak bütünlüğünü, birliğini koruma konusunda Türkiye ilkesel tutumunu sürdürecektir. Türkiye, komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması ve bölgenin terör örgütlerinden arındırılması için bundan sonra da kararlı tutumunu ve gayretlerini gösterecektir."

Suriye'deki durum

Davutoğlu, dün BM Genel Kurulu'nda kabul edilen kararla birlikte Suriye'deki krizin çözümü yolunda kritik bir eşiğe gelindiğinin de görüldüğünü ifade ederek, "Şunu açıkça söylemek isterim ki Suriye'deki krizin çözümü, Esed'in yerini meşru bir hükümete bırakmasıyla mümkündür. Meşruiyetini tümüyle kaybetmiş bir yönetimin varlığını sürdürmesini öngören bir girişimin Suriye'ye barış ve istikrar getirmesi mümkün değildir" dedi.

Yurtdışında, Suriye'ye ne zaman barış gelebileceğine ilişkin soru sorulduğunda, "Eğer bir gün Türkiye'deki 2 milyonu aşkın Suriyeli mülteci 'artık ülkemize barış geldi' deyip ülkelerine geri dönecekleri inancını taşıdıkları zaman Suriye'ye barış geleceğini" söylediğini belirten Davutoğlu, Esed Şam'da otururken ve zulmünü sürdürürken tek bir mültecinin dahi Suriye'ye geri dönmeyi düşünmeyeceğini kaydetti.

Davutoğlu, Suriye'de kapsamlı bir siyasal çözümün bulunmasının bütün ülkelerin lehine olduğunu belirterek, BM Güvenlik Konseyi kararının, sorunun diplomatik çözümü açısından olumlu bir adım olmakla birlikte Suriye halkını Esed'in zulmünden koruyacak gerçekçi bir perspektife sahip gözükmediğini vurguladı.

Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Cenevre Bildirisi temelinde Suriye'de siyasi geçişe dayalı kalıcı bir çözüm için Suriye muhalefeti ve diğer fikirdaş ülkelerle birlikte gayretlerini sürdüreceğini dile getirdi.

CHP'li vekil

Davutoğlu, Necip Fazıl Kısakürek'in, CHP'nin Demokrat Parti'ye karşı sergilediği muhalefeti anlatmak için "Bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme şartıyla vatanı düşürmeye bile razıdır" dediğini belirterek, "Ne garip tecellidir ki bugün de aynı tutumu maalesef ana muhalefet partimizden görüyoruz" dedi.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Bir CHP milletvekili bugünlerde hepimizi derinden üzen ve CHP'ye oy veren seçmenleri de belki diğer milletvekillerini de herhalde derinden kaygıya teşvik eden ifadelerde bulundu. Ben ülke zikretmeyeyim ama 'Eğer bir komşu ülkeyle Türkiye karşı karşıya gelirse Türkiye'ye karşı o komşu ülkenin safında olurum' dedi. Bu demokrasi tarihimizde hiç sarf edilmemiş bir sözdü. Düşününüz Türkiye bir komşu ülkeyle, tahmin ederseniz ben cümlenin bütününü burada diplomatik olarak söylemek istemiyorum, karşı karşıya gelirse, 'Türkiye'ye karşı onun yanında yer alırım' demek, TBMM çatısı altında bir milletvekiline yakışır mı? Bunu diyen milletvekili artık 'Ben milletin vekiliyim' deme hakkına sahip olur mu?" Seçilmiş olma bakamından biz her zaman o hakka saygı gösteririz ama buradan bütün milletvekillerine siyasi muhalifimiz olsa da bizimle hiçbir konuda anlaşmasa dahi, bütün siyasi gruplara Meclis içindeki ve dışındaki herkese aynı gemide oluğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlatmak isterim. Bundan sonra da AK Parti içinde ilelebet siyaset yapacak olanlar, muhalefet ne derse desin Türkiye'nin çıkarını, onurunu, kaderini her şeyin üstünde tutacaklardır. Hiçbir şekilde muhalefetle veya rakip halde olduğumuz siyasi partilerle girişilen küçük siyasi rekabetler içinde Türkiye'yi ve halkımızı rencide edecek hiçbir ifadeye izin vermeyiz."

Davutoğlu, sosyal mecralarda kendini bilmez, görevli provokatör tipler olduğunu ifade ederek, böylesi paylaşımlarda aykırı, tuhaf ve rahatsız edici ifadeler de kullanılabildiğini söyledi. Sıkıntının, böyle cümleler kuran birisinin CHP çatısı altında görev yapması olduğunu belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Düşünebiliyor musunuz? Ülkesi bir ülkeyle savaşa girse o düşman ülkenin saflarında savaşacağını söyleyebilen birisini milletvekili yapan ve sözler karşısında hala sessiz kalan bir ana muhalefet partimiz var. Bu feci paylaşımla ilgili sonrasında ne sözlerin sahibinden ne de parti yönetiminden özür falan da gelmiş değil. İşte bu isim geçtiğimiz hafta da bir Rus kanalına yine utanç verici açıklamalarda bulundu. Uluslararası yayın yapan Rus kanalında Türkiye'nin 2013'te DAEŞ'e sarin gazı sattığını iddia etti. Bu alçakça bir iftiradır. Hele bugünlerde bunu söyleyen birisi açık bir ihanet içindedir. İşte bütün evraklarıyla uluslararası hukukun da gözünün önündeyiz. Değil AK Parti, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri hiçbir zaman kitle imha silahları üretmemiştir. Kitle imha silahlarının insanlara karşı kullanılmasına bırakın aracılık etmeyi, izin de vermemiştir. Biz 2 milyon kardeşimizi Suriye'den ağırlarken, orada bulunan diğer kardeşlerimize böylesi bir saldırıya izin verir miyiz? Bu nasıl bir vatan, bu nasıl millet düşmanlığı ve karşıtlığıdır."

"Ben sadece 'yazıklar olsun' diyorum"

Başbakan Davutoğlu, önümüzdeki günlerde Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geleceğini, kendisiyle hem reformları konuşacağını hem de bütün bu söylemlerde bir ülkenin ortak kaderini paylaşan liderler olarak etik ve siyasi bir temelde buluşmayı teklif edeceğini söyledi. Davutoğlu, Kılıçdaroğlu'nun da bu milletvekilini bırakın kınamayı, hakkında işlem yapmadığını, aksine sıvazladığını ve haklı olduğunu ifade eden beyanlarda bulunduğunu kaydetti.

Türkiye üzerinden kimyasal maddelerin Suriye'ye gittiğini belirtenlerin yalan söylediğini ve iftira ettiğini dile getiren Davutoğlu, "Türkiye bu anlamda zor ve çetin bir süreçten geçerken, içeride terörle mücadele yürütülüp dışarıda ateş çemberinin içinde demokrasisini yaşatmaya çalışırken sadece AK Parti zaafa uğrasın, sadece bizler uluslararası alanda eleştirilsin, sadece Rusya Türkiye'ye karşı haklı gösterilsin diye bir çaba içine girmek tarihi bir olayı hatırlatıyor. Enver Paşa, Edirne'yi geri almak için harekata başladığında dönemin muhalefeti 'Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin' diyebilmişti. İşte 100 yıl sonra aynı hastalıklı bir haldir bu hal. 'Hükümete bir zarar verelim de Türkiye'ye, millete ne olursa olsun' demek kimseye yakışmaz. Ben sadece 'yazıklar olsun' diyorum. Bu tutumu milletimizin engin ferasetine havale ediyorum" diye konuştu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.