banner2

Turgut Henüz 32 yaşında genç astsubay rütbesinde bir askerdi. Adı üzerinde, her an hazır kıta gibi görev başındaydı Turgut astsubay… Evli ve iki kız babasıydı. Askeri okuldan mezun olur olmaz kıtadaki görevine başlamıştı. Dolayısıyla anne ve babası da onun yüzüne hasret sayılırlardı.

İlk görev yeri Anadolu'da bir Jandarma er eğitim tugayı idi. Fakat arkadaşları arasında en çok konuşulan şey doğuya, terör bölgesine tayinlerinin çıkmasıydı. Doğrusu herkes doğu görevini yapmakla yükümlü olduğu için, kimin hangi bölgeye düşeceği de önemliydi. Kıdemli astsubay olur olmaz il doğu görevi Şırnak-Uludere'ye çıkmıştı.

Orası operasyonların sık yapıldığı bir bölgeydi. Zaman zaman terörist gruplarla karşılaşılır ve şiddetli çatışmalar yaşanırdı. Astsubay Turgut henüz hiç teröristlerle karşılaşmamıştı. Komutan yüzbaşı bir ihbar aldığı için, bir sonbahar günü, ikindiden sonra araziye çıkma emrini verdi ve emrindeki kıtayı bir köyün kırsalına yönlendirdi.

Astsubay Turgut da, emrindeki mangayla en önde ilerliyordu.  Bir anda silahlar patladı ve ortalık toz-duman olmaya başladı. Astsubay Turgut, emrindeki askerlere: "Çocuklar, çabuk siper alın" dedi; kendisi de bir kayanın arkasına geçip siper aldı.  Mermiler, yoğun bir şekilde astsubayın sağından ve solundan vınlayarak geçiyordu. Meğer Astsubay Turgut'u tam hedefine yerleştiren bir terörist çalının arasında mevzilenmiş bekliyormuş. Turgut her şeyden habersiz bir şekilde, çalı arasından sağ tarafı görünecek şekilde mevzileniyordu. Oysa çalıya yanaştıkça terörist için tam hedef haline gelmişti.

Astsubay Turgut bir ara yavaş bir ses tonuyla: "Komutan, çekil seni öldürmek istemiyorum" şeklinde bir ses duydu. Birden sesin geldiği tarafa yöneldi; fakat hiç kimseyi göremedi. Tekrar sürünerek teröristin bulunduğu çalıya doğru yaklaşmaya başladı. Çalının arasından ikinci kez: "Komutan gelme,  çoluk çocuğun var, seni öldürmek istemiyorum" diye bir ses duydu. Ama astsubay Turgut, sesin sahibini görmeden sesin bulunduğu yöne doğru sürünerek yaklaşmaya devam etti ve hedefi görmediği halde ateş etmeye başladı.

Terörist, Turgut astsubayın kendisine doğru geldiğini görünce telaşlanıp astsubay Turgut'un ayaklarına bir el ateş ederek onu yaraladı ve çalının arasından çıkıp kaçtı. Turgut astsubay askerlerine seslenerek: "Oğlum, yetişin; ben yaralandım" dedi. Arkadaşları onu alıp Şırnak Asker Hastanesine götürdüler. Turgut astsubay bir ay içinde iyileşip taburcu olmuştu.

Ancak kafasını kurcalayan bir husus vardı: "Acaba neden terörist adam ona öldürücü darbeyi vurmamıştı?" Bu sorudan yola çıkarak, o insanların hangi şartlarda oraya götürüldüklerini, onların da hala bazı insani meziyetlere sahip olup olmadıklarını düşündü. Ayrıca onların ölüm haberlerini alan anne-babalarını, kız kardeşlerini ve nişanlılarını düşündü. Acaba kendisini öldürmek istemeyen teröristin halet-i ruhiyesi nasıldı? Yoksa paralı bir asker miydi?  Bütün bunları düşündükten sonra bu kirli savaşı çıkaranlara ve devam ettirenlere lanetler okudu.

Turgut astsubay taburcu olduktan yedi ay sonra bu kez tayini Ardahan'a çıkmıştı. Ardahan operasyonlar bakımından daha sakin sayılırdı. İşin garip tarafı, Turgut astsubayı yaralayan terörist pişmanlık yasasından yararlanarak, o da Ardahan'daki ailesinin yanına yerleşmişti; adı Muhsin idi.

Muhsin bir gün çarşıda yürürken Turgut Astsubay'ın duran bir askeri araçtan indiğini görürdü. Hemen yanına yaklaşıp: "Beni tanıdınız mı komutanım?" dedi. Turgut astsubay: "Hayır, tanıyamadım" dedi. Muhsin: "Siz ortaokulu Ardahan'da okumadınız mı?" dedi. Astsubay: "Evet, sen kimsin peki?" dedi. Muhsin: "Sizin babanız polis memuruydu ve bizim evde kirada oturuyordu" dedi.

Muhsin devamla şöyle dedi: "Uludere'deki çatışmada sizi tanıdığım için öldüremedim. Sadece ayaklarınıza ateş ettim. Yine de çok pişman oldum ve o anda gruptan ayrılmaya karar verdim. Sonra pişmanlık yasasından istifade ederek ailemin yanına döndüm. Siz şimdi iyi misiniz komutanım?"

Turgut astsubay bir an neye uğradığını şaşırmıştı. Cereyan eden olaya tesadüf demek mümkün değildi. Yaşadığı kâbus bir filim şeridi gibi gözünün önünden geçti; sevecen bir ses tonuyla: "İyiyim çok şükür Muhsin. Biz Ardahan'dayken sen ilkokuldaydın, değil mi" dedi. Sonra devamla: "sen Uludere'deki operasyonda beni tanıdığın için mi öldürmedin?" dedi. Muhsin: "Evet komutanım;  çalının arasındaydım. Ama siz beni görmeden bana doğru ilerliyordunuz. Sizi fark ettiğimde hemen tanıdım. Babanızın iyiliğini çok gördüğüm için size ateş edemedim. O anda teslim olmayı gururuma yediremediğim için de sizi hafif şekilde yaralamak istedim. Eğer sizi yaralamadan kaçsaydım, arkadaşların beni öldürebilirlerdi. Çok şükür ki, şu anda buradayım; sizi de sağ-selim gördüm" dedi ve komutanın ellerine sarıldı.

Başbakan Erdoğan'ın: "1 Mayıs katliamını, Sivas katliamını, Danıştay baskınını ve Mehmetçiklerimize yönelik terör eylemlerini de aynı odaklar yapıyor" şeklindeki sözleri gerçekten çok düşündürücü. Kim bilir, Muhsin'i hangi odaklar ne amaçla dağa çıkarmışlardı? Bu açıdan Başbakan'ın, "Türkiye'ye yönelik terörün her türlüsü belli odaklardan yönetiliyor" anlamına gelen sözleri ciddi şekilde ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Geçmişte Güneydoğuda terör örgütü ile mücadele ettiğini iddia eden bir başka örgütün, olayları yaptıktan sonra JİTEM'e sığınması ve Danıştay baskını Başbakanı doğrulamaktadır.

Fakat şahadet mukadder olunca operasyonda şehit olmayan Turgut Astsubay iki yıl sonra bir trafik kazasında şehit oldu. Ona ve tüm şehitlere Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Hoşça kalın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.