banner2

Tarihi bilgilerin ve iddiaların bir gerçeği, temeli bir delile, sağlam bir kaynağa dayanan bir yönü vardır. Bir de hiçbir sağlam kaynağa dayanmayan uydurulmuş ama rağbet görenleri vardır. İnsanların çoğu efsanevi hikâye ve olaylara daha çok önem verirler. Kaynağını, doğruluk derecesini araştırmadan kabul ederler.

Hele birde bu bir kitapta geçiyorsa tamam işte bak falan tarihi kitapta geçiyor derler… ancak kitaplara konu olan her şey doğru ve gerçek manasına gelmez. Bilmeden yazanlar var, kötü niyetle yazanlar var. Yanlış algılamış olanlar var. Ticari amaçlarla yazanlar var… var da var!

Bize göre bir konu eğer dinle alakalı ise onun kaynakları bellidir. İslam da kaynak iki temele dayanır; Kur’an-i Kerim ve Peygamber efendimizin sahih sünneti (hadisleri)…Bu iki kaynağa dayanmayan her şeyin yanlış olma ihtimali yüksektir.

Mesela Şanlıurfa’da Halilurrahman gölü, Ayn Zeliha gölü, Urfa kalesi, Dergah camii ve o bölgede ki diğer tarihi yerler… Halilurrahman eskiden beri o bölgeye verilmiş bir isimdir. Biz çocukluğumuzdan beri, büyüklerimizden öyle duyduk-gördük, son yıllarda birazda şehir içi dolmuşçularının verdiği bir gayretle olsa gerek ki; oraya Balıklıgöl ismiyle hitap edilmeye başlandı ve tüm Türkiye’de de öyle tanındı.

Neyse şimdiki konumuz o değil tabi, bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz, orada yaşanan bid’at hurafe ve uydurmalardır. Hiçbir sağlam kaynağa dayanmadan o gölün suyunun Nemrud’un İbrahim Aleyhisselam’ı yandırmak için yaktığı ateşten, içerisinde ki balıklarında odunlardan dönüştüğü söylenir. Bu bir efsane olarak dilden dile dolaşır.. Ancak bunun böyle olmadığı da ayrı bir gerçektir.

Evet Nemrud’un bir ateş yaktığı doğrudur, İbrahim Aleyhisselam’ı yakmak istediği de doğrudur. Ama ötesi meçhul!

Meçhul olmayan Nemrud’u da, İbrahim Aleyhisselam’ı da, ateş, su, balık ve odunu da yaratan Yüce Allah’ın bize Kur’an-ı Kerim’in de bildirdiğidir.

Bu konuda Kur’an-i Kerim’in ifadesi şudur: “ (İçlerinden bazıları), "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin" dediler.

Ateşe atılınca Yüce Allah; "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol" dedik.

Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük. (Enbiya Suresi, 68-69-70)

 

Efsanenin Türkiye versiyonunda olduğu gibi; İbrahim Aleyhisselam’ın ateşler içindeyken onun Tanrısı; ateşi ona bir gül bahçesi haline getirmiştir. Olay Urfa’da gerçekleşmiştir, ateş göle (balıklıgöl), odunlar ise gölde yüzen balıklara dönüşmüştür!! Dediğimiz gibi bu olayın Türkiye’deki efsanevi versiyonudur.

Oysa İslam’ın ve Müslümanların değişmez kaynaklarında olay bu şekilde verilmemiştir. Gördüğünüz gibi Yüce Allah; "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol" dedik. Diye buyurmaktadır. Ateşin su, odunların balık olduğuna dair bir bilgi yok. Esasen olayın Urfa’da yaşandığı da kesin olmayan bilgiler arasında…

 

Ancak bunu fırsat bilen uyanıklar Urfa’ya/Halilurrahmana gelen yabancılara ballandırarak! İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında Ateşin Su’ya, odunların da balığa dönüştüğünü anlatırlar. Gölün içerisinde ki balıkların kutsal olduğu yalanını ihmal etmeden…

Hatta bunu kendi ticaretlerine alet edip orada yem satanlar; “yem atalım, yem.. kutsal balıklara yem atıp dilek tutalım..” diye bağıranlar var. İnsanların manevi duygularını kabartıp 3-5 kuruş fazla para kazanmak için… Bunu yaparken Peygamberi İbrahim Aleyhisselam’ı Nemrud’un ateşinden kurtaran yaratıcının kendi rızıklarını da göndermekten aciz olmadığını düşünmüyorlar..

Kainatı yaratan, gökleri direksiz ayakta tutan, dünya, güneş, ay, yıldızları ve diğer galaksileri bir ahenk ve uyum içerisinde bin yıllardır döndüren yaratıcı- Yüce Allah- elbette ateşi suya döndürmekten, odunları balığa çevirmekten aciz değildir. Bu O’nun için basit bir şeydir. O, bir şey dilerse; “ona ol der ve o şey oluverir” ancak Allah’ın bunu yaptığına karşı bir delilimiz yoktur. Buna rağmen kendi yanımızdan O’na bir şeyler yapmış gibi atıfta bulunmak haddimiz değildir.

Bid’at ve hurafe demişken güncel olan bir konuyu daha eklemeden geçemeyeceğim.

Geçen hafta okulların tatil olması ve üniversiteye geçiş sınavları vardı, bir çok insan bu söz konusu tarihi mekanlara akın etti. Bazıları da hızını alamayıp Çocukları üniversiteyi kazansın diye tüm güç ve kuvvetin kendisinde olduğu Allah-u Teala'ya yalvarıp dua edeceklerine; kendilerine bile bir fayda ve zarar veremeyecek olan türbelere koşup ölülerden yardım istediler, onlardan fayda umdular. Onları kendileri ile yaratıcı arasında birer aracı etmeye çalıştılar. Bilmediler ki; Allah ile kul arasında perde yoktur/olmaz. Ayeti kerimede Yüce Allah;

"Allah kullarına şah damarından daha yakındır.." ve Ben dua edenin duasını anında işitir ve kabul ederim.." diye buyurmaktadır...

Sözün özü; ateşin su, odunların balığa dönüştürüldüğü Kur’an da geçmez, hadis ve tefsirlerde de geçmez.. biz bize bildirilenlerle yetinmek zorundayız. Nebe suresi 29. ayette; “Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.” Emri doğrultusunda Her şeyi en doğru ve en iyi bilen Allah’tır diyoruz… Vesselam

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.