banner2

 

       Ak Partinin tüm icraatlarına körü körüne karşı çıkan bir dostum vardır. 4+4+4 şeklindeki yeni eğitim yasasına olan tepkisini merak ediyordum doğrusu. Geçen gün bir vesileyle karşılaştık; hükümete ve bu yasayı çıkaranlara ateş püskürüyordu. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi özetle şöyle diyordu:

 “Yav kardeşim; insan Kur’an-ı Kerim gibi kutsal bir kitabı siyasete alet eder mi? Bu yasa tamamen bir bozgunculuk ve tefrikacılık yasasıdır. Cumhuriyetin tüm kazanımlarını berhava edecek ve tekrar halkı dindar-dinsiz diye ayrıştıracak bir yasadır bu. İnşallah bu yasa Köşkten geri döner diyorum, ama doğrusu hiç umudum yoktur. Bu yasa tam anlamıyla düşmanlık üretecek bir yasa olacak.”

         Dostum çok öfkeliydi. O kadar ki, ağzından galiz laflar eksik olmuyordu. Heyecanla yaptığı konuşmasını sabırla dinledim. Sonra kendisine: “Dostum, bak; sen konuşurken tüm sözlerini kaleme aldım. İstersen bu sözleri birer birer tahlil edelim ha, ne dersim?” dedim. Dostum bunu kabul etti; dedim ki:

          “Senin bu kalabalık sözlerinin tümü bir tek şey ifade ediyor. O da Kur’an-ı Kerim ve Siyer-i Nebi’nin seçmeli ders olarak okutulmasıdır. Anlaşılan sen bir tek buna itiraz ediyorsun. Aslında İmam-Hatip liselerinin orta kısmının açılacak olmasından da rahatsız oluyorsun ama sana göre ondan daha tehlikeli bir husus olan Kur’an dersi ortaya çıktığı için ondan laf bile etmedin.” Dostum buna “Evet, doğru söylüyorsun. Kur’an’ın ders olarak okutulması T.C. devletini kökünden yıkacak bir projenin ilk işaretleridir” dedi. Dedim ki:

           “Kur’an başkaları tarafından seçmeli ders olarak seçilirken, sizin bunu çocuğunuz için seçmemeniz halinde dinsiz diye lanse edilmenizden korkuyorsunuz. Bütün endişeniz budur. Muhalefet partisinin de asıl demek istediği budur. Eskiden böyle bir konu siyaset gündemine geldiğinde muhalefet partisi “Laiklik elden gidiyor, İrtica hortladı” diye yaygara basıyordu. Şimdi, bu yasanın halkı ikiye böleceğinden söz ediyorsunuz.  Oysa Kur’an’ı seçecek olanlar Müslümanlardır. Peki, siz de herkes gibi Müslüman olduğunuzu söylediğinize göre neden çocuklarınızın Kur’an öğrenmesinden rahatsız oluyorsunuz? Yoksa siz içten Müslüman değil misiniz?” Dostum şöyle dedi:

         “Kardeşim, kuşkusuz biz de Müslümanız.  Ancak İslam Allah ile kul arasında özel bir alandır. Neden bazıları buna karışsın? Devlet neden çocukların ille de dinlerini öğrenmelerini sağlasın? Bu bir ayırımcılıktır. Ben çocuğumun dindar olarak yetişmesini istemiyorum. Ama eğer birileri sınıfta kur’an dersi alır da benim çocuğum almazsa çocuğum dinsiz diye lanse edilir. Biz bundan endişeliyiz.” Kendisine dedim ki:

         “Bak dostum; devlet kimseyi dindar olmaya zorlamıyor. Çocuğunun dini eğitim almasını isteyen veli,  demokratik bir hak olarak arzu ettiği takdirde çocuğunun Kur’an dersi almasını da isteyebilir. Devlet de bu imkânı vatandaşına sunmak zorundadır. Ha, çocuklarının kendileri gibi dine lakayt ve ilgisiz kalmalarını, onların sadece Ramazan’da oruç tutarak Müslüman olmalarını, bunun dışında namaz ve hac gibi diğer vecibeleri yerine getirmek istememelerini arzu edenler Kur’an ve Siyer dersini seçmezler. Böylece ikimiz de kendi irademizle çocuklarımızı yetiştirmiş oluruz. Diyelim ki sınıfın ekserisi Kur’an dersini seçti ve senin çocuğun ve birkaç kişi bu dersi seçmediler. Eğer gerçekten Müslümansanız çocuğunuzun Kur’an öğrenmesinden neden rahatsız olacaksınız ki? Eğer Kur’an öğrenmek istemiyorsanız bunu açıkça söylemekten neden çekiniyorsunuz?” Dostum dedi ki:

        “Hocam, bilmediğiniz bir şey var ki, Kur’an’ı ders olarak seçenler mahalle baskısı uygulayacaklar ve bizim gibi Kur’an’ı seçmeli ders olarak kabul etmeyenlere dinsiz gözüyle bakarlar. Bu zamanla bizim gibilerin üzerinde ağır bir baskı oluşturur. Zaman gelir, bizim içki içmemize ve başörtüsüz dolaşmamıza da karışırlar”  Ona dedim ki:

          “Dostum; Hayal peşinde koşmayın. İmkânat başka, vukuat başkadır. Yanında kesici bir alet olan her insan bir cinayet işleyebilir. Ama bu durumda olan herkesi tutuklayabilir miyiz? Artık siz de bir karar verin be! Yani hem Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu söyleyecek ve buna inandığınızı iddia edeceksiniz hem de Kur’an’a en ufak bir saygı demek olan Kur’an okumayı çocuklarınıza öğretmek istemeyeceksiniz. Hem Hz. Peygamber’e inandığınızı söyleyeceksiniz, hem de onun kutlu hayatının çocuklarınıza öğretilmesinin yanlış olacağını iddia edeceksiniz. Bugüne kadar İslam’dan sadece cenaze namazıyla gömülmeyi kabul edenler hep Müslüman geçindiler. “Biz de Müslümanız. Din kalp işidir. Önemli olan kalbin temiz olmasıdır” dediler. Ama yeri geldi dinin aleyhinde konuşmayı, Hz. Peygambere laf atmayı marifet saydılar; İslam için “Köhneleşmiş gelenekler, ortaçağ zihniyeti ve gericilik” ifadelerini kullanmaktan çekinmediler. Bunun bizzat söylemeyenler de, söyleyenlerin tarafında yer aldılar.”

          “Ne mucize ne efsun- Ne örümcek ne yosun- Çankaya bize yeter- Kâbe Arab’ın olsun” diyen şairlerin şiirlerini hep okudular ve onlara sahip çıktılar. Artık siz de bir karar veriniz. Kalbinde Allah’a ve onun Resûlüne karşı sevgi taşıyanlar onun dinine ve kitabına sahip çıksınlar. Ama Allah’a ve Onun elçisine inanmayan, Kur’an’ın gerçekten bir melek tarafından Hz. Peygamber’e geldiğine inanmayanlar, aksine (Haşa ve Kella) Muhammed tarafından uydurulmuş olduğunu düşünenler de, artık Aziz Nesin gibi dürüstçe kararlarını versinler. Bence İslam’a inanmayanların en mert oğlu merdi Aziz Nesin’di. Adam açıkça basının karşısına çıktı ve “Ben herhangi bir dine inanmıyorum. Eğer inanacak olsaydım İslam’ı seçerdim” dedi ve mert bir şekilde gitti.”

 “Ama siz hem yarım ağızla İslam’ı kabul ettiğinizi söyleyeceksiniz, hem de İslam’ın temel kitabı olan Kur’an’ın okunmasına ve öğretilmesine karşı çıkacaksınız. Ya kardeşim, siz mahallelerde ders veren gayri resmi hocalara karşısınız, çocuklarınızı onlara zaten göndermezsiniz. Hatta onların din tüccarı olduklarını söylersiniz. Ayrıca devlet eliyle yapılan resmi eğitime de karşı çıkıyorsunuz. Peki, siz İslam’ı kimden öğrenmeyi düşünüyorsunuz?  Siz illa da Yaşar Nuri gibi adamlar bize dinimizi öğretsinler diyorsanız,  o adama özel bir üniversite kurdurun, orada ilahiyat fakültesi açın ve çocuklarınızı oraya gönderin bari. Yoksa siz dini, Kur’an’ın dediği gibi,  eskilerin masalları mı sanıyorsunuz?”

          Bunları söyleyince dostum: “Ben seni ılımlı biliyordum; ama tıpkı onlar gibi konuşmaya başladın” dedi. Ben de kendisine: “Kardeşim, mesele ılımlı olmak ya da olmamak değildir. Mesele, hayatî bir öneme sahip olan din ve mukeddesat hakkında tam bir karara varmamanızdır. Madem siz de inanıyorsunuz, Kur’an’ın öğrenilmesinden neden rahatsızlık duyuyorsunuz? Kur’an’dan kimseye zarar gelmez. O gerçekten Allah’ın kelamıdır. Siz de ona sahip çıkın. Ben muhalefetin yerinde olsaydım, tasarı gelir gelmez sahip çıkardım. Samimiyetsiz davranıp cıngar çıkarmaktan ne çıkar?”

Dostum  yumuşamıştı; sonunda “Sana da hak veriyorum, ama…” demeye başladı. Bu onun için bir başlangıç olur inşallah. Umarım ifsat komiteleri fazla mesai yapmazlar da Kur’an eğitimi olumlu bir mecraya girer ve neslimiz için, geçmişle geleceğin köprüsü haline gelir

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.