AK Parti Şanlıurfa İl Binası Çok Amaçlı Toplantı Salonunda Dün ile Bugün Arasında Urfa adlı konferans veren Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Ekinci, Milattan önce başlayarak Şanlıurfanın bugün nerelere geldiğin anlattı.
Konferansa AK Parti İl Başkanı Av. Yusuf Eğilmez, Belediye Meclis üyeleri, STK temsilcileri, Gazeteci-yazarlar, AK Parti yönetim kurulu üyeleri, partililer ve vatandalar hazır bulundular.
Konferansın sunuculuğunu AK Parti İl Yönetim Kurulu Üyesi Erkan Sözen yaptığı konuşmada yapılan konferansın önemine dikkat çekti. Sözen; Bölgemizin üç medeniyetinin yani Kürt-Türk ve Arap medeniyetinin kesiştiği ve bu üç kültürün İslam ümmeti olma şuuruyla ve bereketiyle kaynaştığı, dünyaya örnek bir sevgi ve hoşgörü iklimini yüzlerce yıldır yaşadığı; önümüzdeki yüzyılın Büyük Türkiyesinin kutlu yıllarında da bu bölge örnekliğinin merkez olmaya hak kazanmış bir kenttir Urfa diyerek Dün ile Bugün Arasında Urfa konferansını verecek olan Prof. Dr. Abdullah Ekinciyi kürsüye davet etti.
Prof. Dr. Abdullah Ekinci, Urfanın zirve, patinaj ve kayıp yıllarını anlattı. Zirve yıllarının dinamikleri, patinaj ile kayıp yıllarının nedenlerini anlattı. Prof. Ekinci; Urfa gibi tarihi kentler sadece günü ve yarını düşünerek değerlendirme yapılamaz. Dün mutlaka ayrıntılı bir tahlile tabi tutulmalıdır. Süreci; siyasi, idari, iktisadi, içtimai ve entelektüel birikimi açısından değerlendirmek istiyoruz. Kentin yerel, ulusal ve uluslararası konumuna dair ipuçlarını bulmaya çalışacağız. Bu yüzden ayrıntılar, semboller, kavramlar önemlidir. Şehirlerin dinamiklerini veren de, bu ip uçlardır.
Şehrin ilk kuruluş hikâyesi de, su gizemine dayanır. Suyun iki yanında yer alan tepeler üzerine kent kurulur. Su, Urfa için her döneminde kutsaldır. Kent adeta suyla şekillenmiştir. Suyun bir kenarında Tell Futur veya Tılfındır Tepesi yer alır. Kale ve Harran Kapının yer aldığı tepe ise Neolitik dönem olduğu tahmin edilmektedir. Bu yüzden Urfa iki tepeli şehirdir.
Neolitiğin çekirdek bölgesi Sina yarımadasından kuzeyde Munzur Dağları, Batı İrandan Konya Havzasına kadar olan bölgede yoğun bir bilgi, teknoloji ve mal aktarımının olduğu ve hatta gezginci zanaatkârların geniş bir coğrafya içindeki dolaşımı, yepyeni bir sosyal kurgu olarak daha iyi anlaşılmasıdır. Bölgemiz Neolitik kıtanın çekirdeği ya da altın üçgen olarak tanımlanmaktadır dedi.
URFADA OSRHOENE KRALLIĞI KURULDU
Urfanın önemli merkezlerden oluştuğunu ve bir dönem krallıkla yönetildiğini ifade eden Prof. Dr. Abdullah Ekinci; Kentimizde bu dönemin izleri sadece Göbekli Tepeyle sınırlı değildir. Urfada şimdilik bilinen Neolitik merkezler: Nevali Çori, Mezraa Teleilat, Gürcü Tepe, Hamzan Tepe, Karahan Tepe, Sefer Tepe, Çöplük Tepe ve Balıklı Göldür. 12000 yıl önce üreten, çizen, düşünen, toplumsal örgütlenmeyi başarabilen ve en önemlisi tapınmayı bir ihtiyaç olarak gören Urfalıların, Göbekli Tepelilerin uygarlık birikimleri; uygarlık tarihi ile ilgili bilgilerin tamamını sarsmıştır. Bu buluntularla, tarihin eksik hatta yanlış olduğunu bıraktıklarıyla ispatlamışlardır. Aynı zamanda uygarlığın merkezi olduğunu haykırmıştır.
Bu dönemde Türkiyenin batı kesimleri Neolitik Çekirdek Bölgesinin taşrasıdır. Neolitik yaşam bu bölgeden Balkanlara ve Avrupaya aktarılmıştır.
Selevkosların bölünmesiyle Yukarı Mezopotamyanın tamamı ile Kuzey Suriyenin bir bölümü, savaşan güçler arasında bir tampon bölge haline geldi. Bu bölgelerden biri Edessada kurulan krallıktır. Osrhoene Krallığı M.ö. 132den 244e kadar hüküm sürmüş bir krallıktır. Urfanın devlet geleneğine sahip olduğu dönemdir. Bir taraftan Roma diğer taraftan Pers dünyasının arasında yaklaşık 370 yıl ayakta durmayı başarmıştır. Bu dönemde Urfada iki dil gelişmiştir. Biri İranı diğeri Romayı idare eden dildir. Bunu Tampon Bölge Kültürü olarak tanımlamak mümkündür. Dönemin zirvesi, Bardaysan Okulu gibi özel öğrenci halkası olan bir yapılanma yer almaktadır. Bar Daysan Edessa Edebiyat devidir. Adı Ahenk olan Bar Daysanın oğlu dönemin müzik devidir.
Roma-Bizans Devleti döneminde Hıristiyanlığı kabul edenler, Romanın takibinden ve baskısından kurtulmak için dağlarda inziva hayatı yaşamak zorunda kalmışlardır. Özellikle Urfalıların Nemrutun Tahtı olarak ifade ettiği bölge ilk dönem doğu Hıristiyanlığın kutsal tepeleridir. Urfadaki Hıristiyanlar iki kökene dayanmaktadır. 1. grup: Yahudi kökenli Hıristiyan bir cemaat. 2.Putperest kökenli kilisenin teolojik görüşleri. 639da İyad b. Ganem tarafından fethedildi. Hz. Peygamber ve Dört Halife sonrasında oluşan Hicaz (Mekke, Medine);Ehliyet ve liyakat; Şam (Suriye), güç, otorite ve saltanat; Irak (Kufe, Basra ve Bağdat). Urfa ve çevresinin Hz. Ali ve Muaviye çatışmasındaki tavrını, Hz. Ali taraftarı ravilerin hikâyelerinde kolaylıkla çıkarabiliriz. Bu, Muaviyeye teveccüh gösteren bir bîtaraflıktan ibarettir. Aslında Urfa Şamı seçmiştir. Süryani Mihail (Tell Mahreli Dionysiosa atfen) Muaviyenin Urfada vuku bulan bir depremde Urfaya yardım eli uzattığını yeniden inşa ettiğini öven bir üslupla ifade eder. Bu dönemde Hz. Abbasın torunu İbrahim b. Muhammed Harranda şehit edilmiştir. Büyük Selçuklu Devleti döneminde Emir Bozan 1086/7de Urfa fethedilir. Urfanın idari, sosyal, kültürel yönlendirmesini yapan 2000 yıllık bir akil insanlar (12ler) vardır. Bunlar mahallin yaşlıları ve ileri gelenlerine vermiştir.
Urfanın Fethi/Urfanın İslamlaşmasının tamamlanması Zengiler döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde Urfanın vicdanını temsil etmektedir. Gökböri, Peygamber Efendimize mevlüt düzenlemiş, garip-guraba için vakıfları öksüz ve yetim çocuklara sütanneleri ve iş sahaları ile eğitimlerini tamamlaması için destek olmuştur. Moğollar 1251de Ruha ve çevresini yağma etmesi Urfanın birikimleri yitirmesine neden olmuştur. Süreç 1393te Timurun Elcezire seferi, Akkoyunlu-Memluklu hâkimiyet mücadelesinde de devam etmiştir. 1517 yılı baharından önce Mardinin ardından Ruha Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlı sancak statüsünde Diyarbakır Eyaletine bağlanır. Osmanlı dönemi Urfasını Tanzimat öncesi ve sonrası ayırmak gerekir.
OSMANLI DÖNEM URFA İÇİN ÜÇ DÖNEMDİR
Osmanlı dönemindeki Urfayı anlatan Prof. Ekinci; Osmanlı son döneminde üç farklı dönemi yaşamıştır. Birinci dönemi Tanzimat Dönemi (1839-1876). Tanzimat Fermanı Osmanlı modernleşmesi yolunda atılan önemli adımlardan biridir. Urfa biraz geriden olmakla birlikte Tanzimatın getirdiği yenilikleri takip ettiği görülmektedir.
1876 I. Meşrutiyet ile 1918 Mondoros Mütarekesi arasında kalan dönem Osmanlı İmparatorluğunun en buhranlı zamanıdır. Bu dönemi, I. Meşrutiyet (1876) ve II. Meşrutiyet (1908) ile Abdülhamid devri ve İttihat ve Terakki devri şeklinde iki bölümde ele alınır. Urfanın politize olduğu bir dönemdir. Urfa müstakil bir sancak 1910da olmuştur. Antepe iltihakı düşünülen Birecik ve Rumkale Kazaları da şimdilik Urfada kalmasına karar verilir. Antep ise ancak 20.01.1914de üçüncü sınıftan bir livaya tahvili ile olmuştur.
1902 tarihinde rüştiye okuluna iki yıl ilave edilerek beş seneye çıkarılmış ve idadi yani liseye yükseltilmiştir. Böylece Urfa Lisesi 1902de açılmış olur. Okulun müdürlüğüne ise 1896den ikinci Meşrutiyetin ilanına kadar Urfada sürgüne gönderilmiş olan, İhsan Şerif Saru müdürlüğüne getirilir. Daha sonra kapanır. Osmanlı Devletinde 1869da muallimin ve muallimat mektepleri açıldı. Urfada 1916da Darülmuallimin ve 1917de darülmuallimat mektepleri açıldı. Urfa Tanzimatın yenilikleri geriden takip etmiştir. Yarım asır geriden takip edilmiştir. Önemli bir hususta 1895 ile 1924 arasında kentten göç eden gayr-ı Müslim esnafın şehirden ayrılmasıdır. Bunun sonucunda kent üretim aklını yitirmiştir.
1916da Rus Ordusu önünde kaçan Van, Bitlis, Muş ve Erzurumlu Müslüman siviller Urfaya gelmişler ve buradan savaş bölgelerinden uzak bulunan Konta, Teke, Sivas, İçel, Kastamonuna sevk edilmişlerdir. Bu süreçte ekmek 25 kuruştan 90 kuruşa yükselmiştir. Aralık 1916da 40 bin mülteci geçici olarak Urfada yerleştirilmişti. 1917 sonu itibariyle Mamüratülaziz, Diyarbakır ve Urfada 200 bin mülteci birikmiş. 1920de Urfada iskân edilmemiş 48.778 mülteci Müslüman bulunmaktaydı. Urfa, Cumhuriyetin kuruluş dönemi öncesinde Halep gibi önemli bir ekonomi şehrinin hinterlandındadır. I.Dünya Harbi ve Ardından Lozanla Oluşan Sınırlarla Urfanın Kolu Kanadı Kırılmıştır. Doğu dünyasıyla ticarete sınır mani olmuştur. Birçok Urfalı kaçakçılık yapmak zorunda kalmıştır. Birecik Köprüsünün 1955 yılına kadar yapılamamış olması Anadolunun batısıyla irtibatımız da kesilmiştir. Doğu ve Batıda arasında mahpus bir Urfa vardır. 1946 kadar lisesi olmayan bir şehirdir, Urfa. Binlerce Urfalı bu yüzden tahsil yapamamıştır. Tahsil yapmak küçük bir grubun ayrıcalığı olmuştur. Bu dönemde Urfa orta sınıfı ideolojik bir eğitimden geçirmiştir. Bu sürecin adı da Urfa Halkevidir. 23 Şubat 1934te açıldı. Urfa Halkevinde dokuz şube vardı. Her şubenin başında alanında uzman liyakatli öğretmenler vardı. Dönemin bir başka problemi ise temsil problemidir. 1923-1946 arasında Urfanın yaklaşık 40 milletvekili olmuştur. Bunun beşi ancak Urfayı bilmektedir dedi.
URFA BAŞARACAK
Urfanın şanslı olduğunu belirten Prof. Ekinci; Sonuç olarak; Tarih boyunca zirve, patinaj ve kayıp yılları, biraz da coğrafi, idari, kültürel ve ekonomik fırsatlara bağlamak gerekir. Urfa başarılı olmak istiyorsa, kendisiyle uğraşmak yerine tüm birikimlerini kullanmak, ortak akıldan istifade etmek gerekir. Bugün Urfa köşe başına gelmiştir. Bunun kör nokta olması da, aydınlık bir nokta olması da Urfanın, Urfalının elindedir diyerek konferansını bitirdi.
Haber: Ömer ASLAN / www.balikligol.com