banner2
Öne Çıkanlar Urfa Urfa Haber Gaziantep Haliliye Belediyesi Akçakale

HÜDA PAR 3. yılını coşku ile kutladı

‘Dürüst Siyaset, Gerçek Adalet’ sloganıyla 2012 yılının Aralık ayında yola çıkan Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) üçüncü yılını büyük bir coşku ile kutladı. İstanbul Bayrampaşa’da Hidayet Türkoğlu Spor Salonunda gerçekleştirilen program Abdulbari Çelik Hocanın okuduğu Kuran-ı Kerim ile başladı. Salonu dolduran partililer, ellerinde HÜDA PAR bayraklarıyla atılan sloganlara eşlik etti. Özlem Ajans sanatçılarının seslendirdiği parti marşları ile başlayan programda ilk konuşmayı HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Aydın Gök yaptı. Ardından konuşan HÜDA PAR Genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ise gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.

Şu an yaşanan sorunların temeli sistemdir

Selamlama ve Allah’a hamd ile konuşmasına başlayan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, ‘Kürt sorunu’ tabirini uygun bulmadıklarını ve sorunun sistem sorunu olduğunun altını çizerek, “Memleketin her köşesine etkisini hissettiren ve çok sayıda cana mal olan bir meselemiz var. Yaygın tabir ile Kürt meselesi. Yıllardır söylediğimiz gibi bu mesele bir sistem meselesidir. Kürt sorunu demek hoşumuza gitmiyor. Zihinlerde tüm sorunların sebebi buymuş gibi algılanıyor. Sanki sistem tıkır tıkır işiyor da Kürtler sorun çıkarıyor gibi algılanıyor. 90 küsur yıl önce bu sistemin temeline iki şey yerleştirildi. Biri Türklük ikincisi ise laiklik. Şu anda şehirleri savaş alanına çeviren, her tarafa hendek kazan, çocukların ellerine molotof verenler bu sorunun sebebi değildir. Bunlar bu sistemin bir sonucudur. Bu bir sistem meselesidir. Bu terk edilmezse bugün tek sorun gibi görülen PKK bitirilebilir ama yarın başka bir örgüt ve yapılanma çıkar ve bu sorun var olmaya devam ediyor. Bu yüzden bu meselenin köküne bir neşter atmak gerekiyor” diye konuştu.

Çözüm süreci yanlış yürütüldü

Çözüm süreci üzerine de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “Malumunuz adına çözüm süreci denilen bir süreç başlatıldı. 2103 yılının başında kurulduğumuzda bu çözüm sürecinin yürütülme biçimine itirazlarımız oldu. Sürecin başlamasından kısa bir süre sonra 1. Olağan kongremizi gerçekleştirdiğimizde; ‘Devlet PKK ile silahların bırakılması için pazarlık yapabilir. Bu normladır. İmralı sadece kendisini destekleyenlerin temsilcisidir ve kendi örgütü adına konuşabilir. Kürt halkının ihlal edilen İslami ve insani hakları konusunda muhatap alınması telafisi olamayan sorunlara neden olabilir’ dedik.  Devamında; ‘Kürtlerin hakları söz konusu olduğunda Kürt halkının örgütlü tüm yapıları muhatap alınmalıdır. Herkes masaya davet edilmeli ve herkes dinlenmelidir’ dedik” diyerek çözüm sürecinde yaşanan yanlışlara dikkat çekti.

Hükümeti süreç konusunda defalarca uyardık

Çözüm süreci boyunca yaşanan ve yaşanabilecek gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde ve uyarılarda bulunduklarının altını çizen Yapıcıoğlu, “Hükümeti dikkatli olmaları konusunda uyardık. Suriye’de yanan yangın buraya da sıçrayacak diye uyardık. Türkiye’yi de karıştıracaklar, buna adım adım zemin hazırlanıyor dedik. Bu sorunun tek muhatabı olarak görülen silahlı kişiler işi bu tarafa sürüklemek için elinden geleni yaptı. Bundan 11 ay önce 1 Şubat 2015te seçim çalışmalarımızda ‘Sizler halkı sokağa dökerek, ortalığı karıştırarak olağanüstü bir hale giden bir iş mi yapmak istiyorsunuz? Eğer meseleniz buysa yaptıklarınız bunu getirmeye çok müsaittir dedik. Böyle bir sürece adım adım gelmek istediler ve süreci bu noktaya getirdiler. Hendekler kazdılar, kum torbalarından bariyerler ördüler, onların arkasına saklandılar. Birkaç gencin eline silah ve roketatar verdiler ve dediler ki ‘biz öz yönetim ilan ettik ve kendi kendimizi yöneteceğiz. Buradaki kardeşlerimiz oradaki manzarayı bilmiyor olabilirler. PKK basınından olayları takip edenler her tarafın yangın yeri olduğunu düşünebilir. Başka medyadan izleyenler ise her yerin güllük gülistanlık olduğunu iddia edebilirler. İkisi de yanlış. Bazı yerler yangın yeri olabilir ama bazı yerlerde hayat hala normal şekilde devam ediyor. İnsanlar şimdi iki güç arasında sıkışmış durumdadır.” dedi.

PKK daha çok Kürt ölsün istiyor

Hendek siyaseti güdenlerin kazdıkları hendeklere düştüklerini söyleyen Yapıcıoğlu, “Ama hala buna görkemli bir direniş diyorlar. Bu olaylar medyaya yansımadan önce de bu hendek ve barikatlar vardı. Devlet gerçekten de oraya girmiyordu. Amaçları devleti oraya sokmamak ise bunu yapıyorlardı ama amaçları başkaydı. Bazen on on beş yaşındaki çocukları bazen de piri fani yaşlıları hendeklerin başına silahlı bir şekilde oturtup bunu fotoğraflayıp basına dış basına servis ettiler. Dediler ki ‘bizler burada kendi öz yönetimimizi kurduk. Devlet artık buraya giremez.’ Bunu yapmalarının sebebi ise devleti, oraya girmeye zorlamaktı. Yoksa daha önceden istediğini haraca bağlıyor, istediğine istediğini yaptırıyordu. Ama amacı devlete ve askere gel gel yapmaktı. Peki devlet asker ve tankıyla gittiğinde bunu aşamayacaklarını mı düşündüler. Ben bunu düşündüklerini hiç zannetmiyorum. Asıl amaçları buna inandırdıkları gençleri devletin önüne atarak ve bu genç ve yaşlıları kendi kirli emelleri ve propagandaları için kullanmak istediler. Amaçları mümkün olduğunca daha çok kişiyi öldürtmek” şeklinde konuşarak PKK’nın kirli emellerine dikkat çekti.

PKK’nın çözüm sürecinde silah depoladığını defalarca söyledik

Çözüm süreci boyunca PKK’nın silah bırakmayacağını defalarca ifade ettiklerini belirten Yapıcıoğlu, “Hükümet, Öcalan çağrı yapacak ve silah bırakacaklar. Bu olmayınca Türkiye’yi terk etsinler dedi ama bu da olmadı. Daha sonra herkes şehirlerin silah deposu olduğunu ikrar etti ama devlet bunu da duymadı. Çözüm sürecinde şehirlere saklanan silahların o şehirlerde durması daha çok canlara mal olacaktır. Şehirlere çatışmayı taşıyan PKK’dir. Ama en az onlar kadar hükümet yetkilileri de bu can kayıplarından ve kargaşadan sorumludur. Devlet orada yaşanan her bir sivil can kaybından sorumludur. Çünkü devlet insanların canını, malını, dinini korumak zorundadır. Orada PKK tarafından döşenen bombayla öldürülen Fırat Simpil’in ve daha birçok sivilin ölümünden de devlet olarak sorumlusun. İlk olaylar başladığında Cizre’de 21 kişinin öldüğünü söylediler. PKK 21 sivil öldü derken devlet de 21 PKK’lı öldürüldü dedi. Ama ikisi de yalan. Bunların biri 35 günlük bebek, biri 70lik dedeydi ve biri de kardeşlerimizdendi. Nasıl oldu o zaman 21 terörist öldü? O yüzden bizler diyoruz ki çatışma kötüdür. Şiddet kötüdür. Silah bir hak arama yöntemi olmaktan çıkarılmalıdır. Bu yapılmıyorsa bile çatışmalar şehir merkezlerinden uzaklaştırılmalıdır. 90lı yıllarda köyler boşaltıldı. Şu anda aynı şeyleri şehirler yaşıyor.” şeklinde konuştu.

İnsanı önceleyen bir sivil anayasaya ihtiyaç var

Yeni anayasa ile ilgili de konuşan Yapıcıoğlu, “Yeni Anayasa ile ilgili önerilerimizi daha önce çoğu zaman dile getirdik. Yaşanan bu yangının sönmesi için bir an önce sivil bir anayasaya ihtiyaç vardır. Irkçı maddeler anayasadan çıkarılmalı ve özgürlükler genişletilmelidir. Anayasada özgürlükler sağlanmalıdır. Bu anayasa devleti vatandaşa daha sonra da rejimin iktidarı bir şekilde ele geçirmiş olanlara karşı koruma refleksli anayasadır. Devletin kutsal olduğu anlayışından uzak durulmalıdır. İnsani temel haklar fıtridir bunlara dokunulamaz ve parçalanamaz. Herhangi bir şekilde pazarlık konusu edilemez. Bunların en başında da yaşam hakkı gelir. Yaşam hakkı ihlal edilirse diğer hakları konuşmanın da bir gereği kalmaz.” ifadelerini kullandı.

İslam’ın bir mabedi, bir ibadethanesi vardır ve bu da camidir

Cemevlerine statü verilmesi konusuna da değinen Yapıcıoğlu, “Cemevlerine statü verilmesi konuşuluyor. Ama bunu konuşurken cemevlerine ibadethane statüsü verilmek isteniyor. Bunu iyice memleketi birbirinden ayrıştırmak isteyen veya İslam’a saldırmak isteyenlerin niyetleri olarak görüyoruz. Statü verilmesine karşı değiliz ama ibadethane statüsü verilmesine karşıyız. Alevilik bir din değildir. Dinin bir yorumudur. İslam’ın bir mabedi, bir ibadethanesi vardır ve camidir.” dedi.

Şu anda bir mezhep fitnesi uyandırmaya çalışıyorlar

“Komşularla sıfır sorun, sırf sorun haline geldi” diye konuşan Yapıcıoğlu, “Bizler Arap baharı başladığında bazı şeylere dikkat çektik. Ama dikkatli olunmasa bu sürecin nereye gideceğini ve emperyalistlerin bunu amaçları için kullanmaları göz önüne alınırsa bunun kötü sonuçları olabileceğini de söyledik. Şu anda bir mezhep fitnesi uyandırmaya çalışıyorlar. Bu yarın öbür gün Şii-Sünni çatışmasına dönüşürse ümmetin parçalanmasına neden olur. Ümmetin farklı gruplarına mensup evlatları, rejimden yediği darbeler yetmezmiş gibi kendileri de birbirlerine girmiş durumdadır. İslam ümmetinin evlatları asla dost edinmemeleri gereken bazılarına sırt dayadılar, dost oldular ve kardeşlerine cephe aldılar. Bunu herhangi bir grup veya ülke için söylemiyorum. Şu anda kim güçlüyse ona dayanmaya çalışanlar var. Bunu yaparak kardeşlerine silah çekenler var. Bu zillettir. Ümmetin bu zilletten kurtulması gerekir. Bu zilletten kurtulmanın yolu da ABD’den, Fransa’dan, Rusya’dan, İngilizlerden fayda gelmeyeceğini anlamakla olur. Bunu anladıkları zaman belki kurtuluşun kapıları açılabilir.” diye konuştu.

Hükümet İsrail ile yakınlaşırsa, onu iktidara taşıyan halk ‘one minute’ der

Son günlerde Mavi Marmara davası ile ilgili İsrail ile anlaşıldığının gündeme geldiğini hatırlatan Yapıcıoğlu, “Hükümet tarafından bir açıklama geldi. Varılmış bir antlaşma yok ama ilişkileri düzeltmeye yönelik adımlar var dediler. Bu davanın başında ablukanın kaldırılması gündeme geldi. Ve abluka kalkmadan barışın olmayacağını dile getirdiler. Peki, abluka kalktı mı? Peki, İsrail özür diledi mi? Suçluluğunu kabul etti mi? Hayır! İsrail’in 20 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul ettiğini söylüyorlar. Bu davanın bedeli bu mudur? Eğer böyle ise, eğer bu hükümet İsrail ile yakınlaşırsa onu iktidara taşıyan bu halk ona da ‘one minute’ diyecektir.” dedi.

Ümitsiz değiliz çünkü bizim referansımız İslam’dır

Yapıcıoğlu tüm miting ve açılışlarda yaptığı gibi konuşmasını yine dua ile sonlandırdı. Yapıcıoğlu son olarak şunları söyledi: “Rabbim birlik ve beraberlik nasip etsin. Rabbim yeniden ümmet olmayı ve kardeşler olduğumuzu hatırdan çıkarmamayı bizlere nasip etsin, bu şuuru bizlere nasip etsin. Rabbim ihlasımızı arttırsın, Rabbim kendi katından bizleri bereketlendirsin. Tekrardan buraya geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Rabbim yaptığınız çalışmalardaki ecrinizi arttırsın. Mükâfatlandırsın. Tüm bu zor duruma rağmen ümitsiz değiliz. Çünkü bizim referansımız İslam’dır. Bizler Allah’ın hükmüne boyun eğmişiz. Bizler elimizden gelen bütün çabayı ortaya koymakla mükellefiz ama her ne yaparsak yapalım sonucun ancak ve ancak Allah’ın dilemesiyle olacağını da bileceğiz.”

Kimden gelirse gelsin, doğru söz ve icraatın yanında, yanlış söz ve fiilin karşısında olduk

Partiyi kurduklarından bu yana gelinen sürecin değerlendirmesini yapan HÜDA PAR Genel başkan yardımcısı Aydın Gök ise Kürtçe ve Türkçe bir konuşma yaptı. Gök, “Parti olarak kuruluşumuzdan bu yana geçen üç yıllık kısa zaman diliminde gerek ortaya koyduğumuz ilke, görüş ve öneriler, gerek olaylara bakış ve yaklaşımımız ve gerekse de inandığımız değerler noktasındaki azim ve kararlılığımız ile dikkatleri üzerimize çektik ve ilgi odağı haline geldik. Şartlarımız ve imkânlarımız el verdiği ölçüde kendimizi tanıtmaya ve davamızı anlatmaya gayret gösterdik. Başta siyasi, sosyal ve iktisadi olmak üzere pek çok alanla ilgili açıklama ve girişimlerimiz ile halkımızın inanç değerlerine ve adalet ölçüsüne riayet esas alan yaklaşımlarımızı kamuoyu ve siyasi muhataplarımızla paylaştık. Kimden gelirse gelsin, doğru söz ve icraatın yanında, yanlış söz ve fiilin karşısında olduk.” dedi.

Sorunların kaynağı sistem

Türkiye’de yaşanan sorunların kaynağının sistem olduğunu, açık ve net biçimde ortaya koyduklarını belirten Gök, “Bakışları ve dikkatleri sorunun kaynağı olan sisteme çekmeye çalıştık. Halkın inanç değerleri ile taban tabana zıt. İslam’a ve dolayısıyla insan fıtratına aykırı bir zihniyet üzerine kurulu mevcut sistemin değişmesi gerektiği gerçeğini her fırsatta dile getirdik. Toplumsal maddi kalkınmanın yanı sıra belki ondan daha önemli ve acil olanın manevi kalkınma olduğunu hatırlattık. Maneviyatsızlık ve inançsızlık temelinde şekillenen toplumun, fertlerini nasıl birer suç makinesine dönüştürdüğünü her gün değişik vesilelerle görmekteyiz.” şeklinde konuştu.

Kürtlerin PKK’ye mahkûm ve mecbur bırakılmasını eleştirdik

Kürt meselesi ile ilgili çözüm reçetesini sunduklarını da belirten Gök, “Ülkenin en büyük ve can yakıcı sorunu olan Kürt meselesi ile ilgili, İslami sorumluluğumuzun bir gereği olarak hak ve adalet ölçüsünde ve sonuç almaya yönelik çözüm reçetesi sunduk. Batı kaynaklı milliyetçilik hastalığının İttihad-Terakki kadroları eliyle yüzyıldan fazla bir süre Müslüman Türkler namı hesabına ve haksız yere Kürt halkına yönelen ret, inkar ve asimilasyon politikalarının sürüklediği çıkmazdan toplumu çekip çıkarmanın çarelerini ürettik. Çözüm süreci adı altında ortaya konan pratiklerle, Kürtlerin meşru ve temel haklarının silahlı bir örgütle pazarlık konusu haline getirilmesini, Kürtlerin PKK’ye mahkûm ve mecbur bırakılmasını eleştirdik. Maalesef zaman bizi haklı çıkardı ve çok geçmeden şehirlerimiz birer ikişer savaş alanlarına dönüştürüldü, halk yine mağdur edildi. Yanlıştan dönme ve doğru zeminde Kürt meselesinin çözümü için elimizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu deklare ettik.” dedi.

İşçilerin haklarını savunduk

“Üreten, emek sarf eden, alın teri döken işçi ve çalışanlarımızın haklarını savunduk” diye konuşan Gök, “Özellikle sağlıksız koşullarda, sermaye sahiplerinin insafına terk edilen işçilerin ücret ve iş güvenliği sıkıntılarına parmak bastık. Soma’da maden kazasında hayatını kaybeden işçilerimizin dramını yerinde gördük, acılarına ortak olup sorun ve şikâyetlerinin hükümet yetkililerine ve kamuoyuna duyurulmasına aracılık ettik. Bölgeler arası gelir dağılımı adaletsizliği, yatırım ve hizmet ayrımcılığı önemle üzerinde durduğumuz konular arasındaki yerini korudu. Mevsimlik tarım işçileri, göç, fırsat eşitsizliği, eğitim ve istihdam politikalarına dönük tespit, eleştiri ve önerilerimiz yeri geldikçe ortaya koyduk.” ifadelerini kullandı.

İslami partiler ile görüştük

İslami partiler ile görüştüklerini ifade eden Gök, “Ümmetin bir azası olmamızdan hareketle, ülke dışındaki pek çok İslami parti ve oluşumla bir araya gelip ortak sorunlarımız için çözüm arayışlarını ve birlikteliği gündemleştirdik. Bu kapsamda darbe öncesi Mısır’da İhvanı Müslimin Hareketi ve Hürriyet ve Adalet Partisi, Filistin’de Hamas, Irak Kürdistanı’nda Bızutnawa İslami, Komela İslami ve Yekgurtu partileri ile “İslami Partiler Birliği” projemiz kapsamında çeşitli düzeyde görüşmelerimiz oldu. İslam coğrafyasında yaşanan işgal, sömürü ve çatışmaların son bulması ve Emperyalist ülkelerin değil, Müslümanların ortak menfaatlerini önceleyen bir anlayışla hareket edilmesi gerektiğini ısrarla savunduk. Filistin konusunda işgalci İsrail’e karşı tavizsiz olunması, Mısır’da İhvan hareketinin yönetimden uzaklaştırılması sonucunu doğuruna emperyalist kuklası darbe yönetimine asla meşruiyet kazandırılmaması, Suriye iç savaşında silahların derhal susması, çatışan taraflar üzerinde söz sahibi Müslüman ülkelerce çatışmayı sonlandırma çabası içine girilmesi gerektiğini, kamuoyu ile paylaştık.” dedi.

HÜDA PAR güneşi altında emin adımlarla yürüyoruz

Başarılı bir çalışma yürüttüklerini ifade eden Gök son olarak şunları söyledi: “Kuruluşunun üzerinden henüz 3 yıl bile geçmemişken ilki yerel, ikincisi genel olmak üzere iki seçim kampanyası yürüten ve seçime girdiği yerlerde siyasi rakiplerini kıskandıracak ölçüde başarılı ve özverili bir seçim çalışması yürüten partimiz, 42 ilde ve 204 ilçede teşkilatlanmış kurumsal yapısı ile teşkilatlanmasını sürdüren dinamik yapısıyla gelişerek büyümeye devam edecektir İnşaallah. HÜDA PAR güneşi altında emin adımlarla yol aldığımız siyasi yürüyüşümüzde emek ve gayret sarf eden kardeş ve bacılarımıza buradan şükranlarımızı sunuyor, kuruluşumuzun 3.yılının hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.” (Muhsin Şenol, Adem Çiçek, Miraç Aslan, Hüseyin Şayık - İLKHA)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.