banner2
Öne Çıkanlar Sanlıurfa Urfa URFASPOR Diyarbakır İstanbul

Ersan; spor spikeriliği aklımdan geçmezdi

Spora gönül vermiş, işine ilk günkü ciddiyetiyle sarılan ve söyleyecek çok önemli sözleri bulunan birini. Spor spikeri ve sunucu Cüneyt Ersan’ı…

MİKROFON NAMUSUMDUR

Şanlıurfa Ceylanpınar doğumlu olan Konyalı Cüneyt Ersan bizi kırmayarak tüm sorularımıza içtenlikle cevap verdi. Ortaya tadına doyum olmayan bu söyleşi çıktı. Biz sorduk, o anlattı. Kırgınlıkları da vardı, kızgınlıkları da. Kimsenin cesaret edip de söylemeyeceği gerçekleri bir bir dile getiriyordu usta spiker. Spordan, müziğe, kültürden, medyaya, insanların vefasızlıklarından mesleğin yozlaşmasına, kadınların meslekteki yerinden gençlere tavsiyelere, olimpiyatlardan transferlere,  kadar hemen her konuda zülf-i yâre dokunduk. Ersan, her şeye ve herkese rağmen, Türk gençliğinden umutlu, ülkesini yıllar sonra bir spor ülkesi olarak görmek arzusunda.

Spor Spikeri Olmak Aklımın Ucundan Bile Geçmezdi

Neslihan Sultan PALA -Muhtemelen dinleyicilerin büyük bir kısmı aslında iktisat fakültesi mezunu olduğunuzu bilmiyor. Ve biz sizi “mikrofonun ardındaki ses” olarak tanıyoruz. Mesleğe başlama süreciniz, aklımıza “kulun işi, Allah’ın takdiri” sözünü getiriyor. Mikrofonla buluşmanızın ilginç hikayesini bir kez daha anlatmanızı rica etsek?

Cüneyt Ersan- Ben hep hakim olmayı, hukuk adam olmayı çok istemişimdir. Müzikle de uğraştım. Türk Sanat Musiki’sini çok severim. Ve bu alanda korist olarak sekiz yıl görev yaptım. Tabi orada yaptığımız çalışmalar bilmeden bizim sesimizi geliştirmiş. Spor bunun neresinde diye soracak olursanız? Spor benim hep hayatımdaydı. Maçları çok yakından takip ederdim. Ortaokulda, lisede, üniversitede boş derslerde maç anlatırdım. Sürekli taklit yoluyla spikerlik yapar, eşe dosta, kardeşime, arkadaşlarıma komik haberler uydurup, okurdum. Daha o yıllardan, demek ki varmış içimde.

Neslihan Sultan PALA - Burada “bir insanın ne mesleğini yapacağım aslında okul sıralarında belli oluyor” diyebilir miyiz?

Cüneyt Ersan- Doğrudur ama ben mesela spor spikeri olmayı hiç düşünmedim. Öyle olsaydı zaten üniversite bittikten sonra TRT sınavlarına girerdim.

Neslihan Sultan PALA - Ancak sizin çocukluk dönemlerinizde spor spikerliği meslek anlamında “büyüyünce ne olacaksın diye sıralanan meslekler arasında yoktu. Bu nedenle spor spikerliğini bir meslek olarak düşünmemiş olmanız çok normal değil mi?

Cüneyt Ersan- Yoktu. Zaten aklımın ucundan bile geçmezdi. Bana “sen ileride spor spikeri ol” deselerdi. “Çok zor” derdim, çünkü o dalda eğitim almak bir yerden başlamak gerekirdi. Oysa ben, dediğim gibi, hep hakim olmayı düşünüyordum. Benim hayatım bir fotoğraf stüdyosunda gelişti, şekillendi. Bir arkadaşımın fotoğraf stüdyosunda iş ararken oraya gelen müşteri bir hanımın “özel bir televizyon açıldı, dilerseniz başvurun” demesi üzerine başvurduk. 300 kişinin katıldığı başvuruda 30 kişi kazandı 3 kişi hala bu işi göğüslemiş olarak devam ediyoruz.

Allah’ın takdiri diyorum başka bir şey demiyorum. Kendi adıma ne kadar şanslıymışım ki sevdiğim bir işi yapıyorum. Merak ettiğim bir işi yapıyorum ve hayran olduğum insanlarla aynı kulvardayım şu anda. Bu Allah’ın bana, bence bir lütfu bu anlamda ne kadar şükretsem azdır.

“Mikrofon benim namusum, şerefim. Apolet gibi.  Her zaman başımın üstünde taşıdığım, vazgeçemeyeceğim unsurlardan biri. Yaşamımın çok büyük bölümünde olan bundan sonra da inşallah Allah kısmet ederse olacak bir unsur. Yani ailemin bir ferdi.”

NSP- Mikrofonla ilk buluşmanızdaki heyecanınızı merak ediyoruz. İlk yayında hissettikleriniz ve şu an bulunduğunuz konumu karşılaştırdığınızda neler hissediyorsunuz? Mikrofonla birbirinize alışmanız kolay oldu mu?

Cüneyt Ersan- Haber müdürü olarak çalışırken spor haberlerini yazıp verdiğimiz spiker haberleri gerektiği gibi okuyamadı. Ben de çok sinirlenmiştim çünkü gün boyu çalışıp hazırlanmıştık. Bir de sporu okuyacak insanın bu konulardan anlaması lazım, işin içinde olması, uzak olmaması lazım. Dolayısıyla spikerin anlattığını, aktardığını yaşaması lazım biraz da. Zaman geliyor doğaçlama yapmak zorunda da kalıyorsunuz yani sadece promter’dan okumak değildir spikerlik. Ben öyle bir spikerliği hiçbir zaman kabul etmiyorum. Önemli olan kendi bilgilerinizle konuyu aktarabilmektir, konuya hakim olabilmektedir. Hatta mümkünse spikerin haberini kendi yazması gerekir. O ana kadar ekrana çıkmıyordum sadece editörlük yapıyordum. Baktım spor haberleri bizim izlediğimiz alıştığımız şekilde, layıkıyla okunmuyor. Ertesi gün “spor haberlerini ben okuyacağım” şeklinde radikal bir karar aldım. Geçiş o geçiş.

Türk sanat musikisi ile uğraştığımdan dolayı da mikrofona bir aşinalığım vardı. Birbirimize hiç yabancılık çekmedik. Mikrofon o gün bugün benim namusum, şerefim. Apolet gibi.  Her zaman başımın üstünde taşıdığım, vazgeçemeyeceğim unsurlardan biri. Yaşamımın çok büyük bölümünde olan bundan sonra da inşallah Allah kısmet ederse olacak bir unsur yani. Ailemin bir ferdi.

Ben Bu İşi Yapacağım, Karar Veriyorum Ve En İyisi Olacağım

NSP-İstanbul’a geliş süreciniz nasıl gelişti?

Üniversite 3-4 hep spor spikerliğiyle geçti. Yerel bir kanalda yetiştim. Sun Tv’de başladım. Kon Tv’de devam ettim. İyi ki yerel bir kanalda başlamışım çünkü bu iş, orada çok daha ayrıntılarıyla öğreniliyor ve işin tozunu orada yutuyorsunuz. Burada biraz cila, yani İstanbul’da ulusal kanallarda işin cila kısmı söz konusu. Kablo taşıdım, amatör maçlara giderdik. Buradaki gazetecilikle, Anadolu’daki gazetecilik arasında çok büyük farklar var. Orada hepimiz kardeştik. Birimiz voleybola, birimiz basketbola, birimiz güreşe, birimiz yüzmeye giderdik. Daha sonra bittiğinde hepimiz domatesimizi, biberimizi, ekmeğimizi, peynirimizi alırdık, önce onu yerdik sonra haberleri paylaşırdık. Şimdi günümüzde “haber atlatma” diye bir şey çıktı. Profesyonel anlamda ona hak veriyorum evet bizim de özel haberlerimiz vardı birbirimize haber vermeden yaptığımız, ama onlar özel haberlerdi. Ancak şartlar itibari ile gelişen medya dünyası itibari ile ve maalasef gelişen yöneticilik anlayışı gereği şimdi gazeteciler birbirine düşman gibi davranıyor. Selam verip birbirleriyle görüşseler dahi işler çok farklı işliyor. Düşman derken bu mecazi anlamda. Haber konusuna gelirsek özel haber konusunda evet anlıyorum ama rutin haberlerde bu gizliliğe anlam veremiyorum. Rutin haberlerde gazetecilerin birbirine bilerek yanlış bilgi verdiğini bile biliyorum. Düşünün, Şükrü Saraçoğlu Stadında oynanan bir maçla ilgili bir bilgiyi sana soran arkadaşına niye söylemeyeceksin ki, ya da güreş müsabakasında. İşte burada insanlık ön plana çıkıyor.

Daha sonra kısa dönem yaptığım bir askerlik sonrasında şöyle bir karar aldım. “Ben üniversite okudum, elimde diplomam var. Bu işi yapacaksam bu işin merkezinde yapmalıyım” dedim ve İstanbul’a geldim.

NSP- Aslında çok radikal bir karar. Çünkü ne ile karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz?

Cüneyt Ersan- Çok radikal evet. Hiçbir yeri bilmiyorum üstelik ben aileme çok düşkündüm. Meslek uğruna anne hasretini bile göze aldım. İstanbul’a geldiğimde birkaç kanalla görüştüm bizi sevip sayan kişilerin aracılığıyla da süreç başlamış oldu.

NSP-  Bu kararın altında yine büyük bir özgüven var.

Cüneyt Ersan- Özgüven var tabii, çünkü ben kendimi biliyorum. Ben maç anlatıyorsam haber okuyorsam, bunu iyi yaptığımı ben biliyorum. Bana diyorsanız ki “niye şurada değilsiniz?” Bu benim eksikliğimden kaynaklanan bir konu değil. Bu tamamen bir şanstır ve bu bazı insanların birilerinin elinden tutmasıyla alakalıdır. Bizim arkamızda Allah var. Ben o gün de Allah’a güvenerek yola çıktım. Kendime güvenim üst düzey olduğu için anne babamın da hayır duasını alarak çıktım yola.

NSP- Spor spikerliğinin ayrı bir handikapı var. Aynı anda hem görecek, hem düşünecek hem anlatacak hem de yeri geldiğinde maçı ve durumu yorumlayacaksınız. Bu da sizin yaptığınız işi diğer sunumlardan bir tık daha öteye ve yükseğe taşıyor. Göz, kulak, beyin koordinasyonunu ve büyük bir dikkati gerektiren bu işi yani spor spikerliğini bize nasıl tanımlarsınız?

Cüneyt Ersan- Tek kelimeyle yaşamak. Spor spikerliği yaşamaktır. Yaşamadan maçı anlatamazsınız, programı sunamazsınız. Maç derken yalnız futbol değil. Herhangi bir müsabakadan bahsediyorum. Ben her şeyi yaşayarak anlatmışımdır, sunmuşumdur. Yaşadığınız için maçın öncesi hafızanızda kalır. Maç anını zaten yaşadığınız için çok iyi nakledebilirsiniz. Bir sonraki pozisyonu bilgilerinizi ve tecrübelerinizi kullanarak ön görebilirsiniz. “Atak mı geliyor, oyuncu ne yapar, topu kaptırır mı, rakibini geçebilir mi, top çizgiyi geçer mi?” bunları algılamak hep tecrübe işi. Tek kelimeyle yaşamak. Spikerlik benim için yaşamaktır. Bu program sunumunda da öyledir, haber okumada da öyledir. Ancak spor spikerliği, sizin de dediğiniz gibi, çok farklıdır. Bambaşka bir branştır. Çok cazibesi olan, herkesin yapmak istediği, son dönemlerde herkesin araya birilerini koyarak yapmaya çalıştığı ve belki bazılarının ekmeğine mani olabildiği bir iştir.

Bir Günde Kimse Spiker Olmaz, Size Bir Günde Haber Okutturuluyorsa Bilin Ki Amaç Farklıdır. Bayan Arkadaşlarımız Buna Alet Olmasınlar!

NSP- Son zamanlarda özellikle ekranlarda bayan spor spikerlerinin ve sunucularının çoğaldığını görmekteyiz. Bayanların mesleğe katılımı hakkında neler söyleyebilirsiniz. Bayanlara bu mesleği önerir misiniz?

Cüneyt Ersan- Bayanlar bu işi evleninceye kadar yapabiliyor. Evlilikten sonra da bu işi profesyonelce sürdüren bayan arkadaşlarımıza saygıyla bakıyorum, onlar başımızın tacı. Bu işi layıkıyla yapan altı yedi arkadaşım var hiçbirini şahsen tanımıyorum, hepsine de saygı duyuyorum, çok başarılılar. Piyasada görünmek ve bazı emellerine ulaşmak için bu işi yapmaya çalışan insanlara da nefretle bakıyorum, gördüğümde de kapatıyorum.

Meslekte bir yerlere gelebilme konusunda bayanlar çok avantajlı. Şimdi genel yayın yönetmenlerin maalasef vücut şeklini tarif ederek, çirkinleşerek diyeyim, spor haberciliğinde televizyonda bayanlara yönelmesi de söz konusu. Farklı düşüncelerle bayanlar, ne yazık ki, bir günde mikrofon karşısına oturtulabiliyor. Bayan arkadaşlarımıza bunlara alet olmasınlar diyorum. Bir günde hiç kimse spiker olmaz. Size bir günde haber okutturuluyorsa bilin ki amaç farklıdır. Bu kadar söyleyeyim aslında çok açık bir cümle. Geçmiş dönemlerde de çalıştığımız bazı kuruluşlardaki yöneticilerin bize haberleri bayanların sunmasının daha iyi olacağını söyledikleri olmuştur.

Bayanlar eğer bu mesleğe gönül veriyorlarsa yeteneklerini keşfettilerse; bir diksiyon kursuna giderek tecrübeli hocalardan bunu onaylatmaları gerekiyor ve hala bu işi yapmaya kararlıysalar ellerinden tutacak bir abi bulsunlar. Bu dönemde elinizden tutacak biri varsa her şeyi yapabilirsiniz. Yoksa iletişim okumaya, basın yayın okumaya hiç gerek yok. Üniversite okusunlar tabi ama ille de basın yayın gerekmiyor.

NSP- Çok sert açıklamalar değil mi?

Cüneyt Ersan- Birilerinin elinden tutması lazım. Birilerinin itelemesi lazım. Bu dönem öyle bir dönem. Siz sanıyor musunuz ki, ekranda boy gösteren spikerlerin çok önemli özellikleri var, çok artıları var. Değil ki… Bu birilerinin elinden tutması ile alakalı. Yeteneği olmayıp da bu camiada yer alanları hak etmedikleri yerlerde görmek bizi üzmekten ziyade kahrediyor. Mesaj çok açık umarım bu mesajı alırlar, algılarlar.

NSP- Bu konuda size katılıyorum. Yalnızca spor alanında değil ana haber bültenlerinde bile bakıyorsunuz, yalnız görüntü var. Ses, diksiyon, vurgu bunların hiçbir anlamı yok gibi gözüküyor.

Cüneyt Ersan- Yok yok ciddi anlamda yok. Şu anda bunun önüne nasıl geçebiliriz bunu bilmiyorum ve artık bu benim sorunum da değil. Ben kendi işime bakıyorum ve işimi iyi yapmanın peşindeyim. Tek başına hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Kendi prensipleriniz ve ilkelerinizi ortaya koyarak hareket etmeye çalışırsanız camiada yalnız kalırsınız. Çünkü ben buradaki insanların %90’ını tanıyorum ve spor camiasına güvenmiyorum.

Son dönemlerde spor programı adı altında “polemik programları” diyebileceğim programlar türedi.  O tür programlar izlemem ve izlemeyi de kendime yakıştırmıyorum. İki senedir ben spor programı izlemiyorum TRT haricinde hiçbir spor programını izlemiyorum ve izlemeyeceğim de. Çünkü zaman değerlidir. Bir dakika bile değerlidir benim için ve o programlara ayıracak zamanım yok. O tür programların içinde ne oldum, ne olmayı isterim.

NSP- Gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Şans dediğiniz şey de sanırım bu noktada devrede. Bir isim sivrilmişse, her yerde o ismi görüyoruz. Acaba para parayı mı çekiyor?

Cüneyt Ersan- Şunu söyleyeyim bizim camiamızda benim pozisyonumda spiker ve sunucu olarak görev yapan arkadaşlarımın arasında çok fazla fark olduğunu ben görmüyorum. TRT eğitimini almış çok tecrübeli belli başlı 3-5 isim haricinde herkes birbirine eşit. Sadece ses tonları farklı, görüntüleri farklı. Ama aynı yetenek hepsinde hemen hemen eşit pozisyonda eşit seviyede. Ancak spikerlerin şartlarının birbirinden bu kadar farklı olması konusunda da,  o onun kısmeti, şansı herhalde diyorum.

NSP- Bu açıdan bakınca insanın aklına Osmanlı’daki Ahilik teşkilatı geliyor. Bilirsiniz yan yana esnaf sıralanmıştır ve esnaf ben siftahımı yaptım, sen yan dükkandan yap alışverişini der. Bu meslekte de bu bunu yaptıysa, izin verin öteki de işini yapsın, herkes kazansın diye düşünmemek elde değil.

Cüneyt Ersan- İzin verin ama işte sizi oraya götürecek elinizden tutacak birisi lazım. Ya da diyorlar ki siz şurada şurada çalışmışsınız, ben orada çalışan insanı almam. Ne demek ya böyle bir terbiyesizlik var mı, ben yıllarca yaşadım bunu. Tepki almaktan korkuyorlarmış, hangi dünyada yaşıyoruz?

 

Bu İşi Layıkıyla Yapan Yıllarını Vermiş Büyüklerimize De Sesleniyorum: Artık Çekilsinler!

Cüneyt Ersan- Bununla birlikte, yaşı geldiği halde mesleği gençlere bırakmayan büyüklerimiz var. Şöyle de bir tavsiyem var. Bu işi layıkıyla yapan yıllarını vermiş büyüklerimize de sesleniyorum. Artık çekilsinler. Hakikatten çekilsinler. Yüz yaşına gelip de hala mikrofonla ölmek kime nasip olur, bilmiyorum ama artık çekilmeleri gerekiyor, gençleri düşünmeleri gerekiyor bilsinler ki geride kendilerini saygıyla anacak gençler var. Ancak bu şekilde davranırlarsa, yani kefenin içine mikrofonu da koyup gitme gibi bir düşünceleri de varsa; asla saygıyla anılmayacaklardır.

NSP- Bu açıklamalardan dolayı tepki almaktan çekinmiyor musunuz?

Cüneyt Ersan- Bunu yıllarca pek çok meslektaşımız söyledi. Şu an bir büyüğümüz emekli olursa, 5-6 spor spikeri arkadaşımız ekmek yiyebilir. Bizim spor camiasında maalasef belli yaşın üstüne gelmiş insanlar artık çekilmeliler. Bunu ben söylemeyeceğim, başkası söylemeyecek kim söyleyecek ki? O zaman kendi kendimize düşünüp gıybet ediyoruz. Açıkça Allah’ın bildiğini kuldan niye saklayalım? Yaşı gelen şerefiyle onuruyla en iyi yerde bıraksın. Rezil olmanın bir anlamı yok ki. Artık büyüklerimizin gençlere destek olması gerekiyor.

Ben mesleğimi çok seviyorum ama üniversite diplomama acıyorum. Geriye dönüp baktığınızda bazen çok pişman olduğumu söyleyebilirim bu mesleğe girdiğim için. Çünkü üniversite diplomam bir kenarda toz oldu gitti. İktisat fakültesi mezunuyum ve başarılı da bir öğrenciydim. Kesinlikle de ideallerime ulaşırdım. Bu işimde de başarılıyım ancak medyada insanların elinden tutan birisi olmak zorunda. Benim öyle bir abim hiç olmadı. Hep tırnaklarımla kazıdım, hala da kazıyorum.

Ben çok işsizlik dönemi yaşadım. Az önce söylediğim sebeplerden dolayı iş bulamadığım dönemler oldu. Ailem ve eşim bana sahip çıktı, Allah razı olsun. Ardıma baktığımda spor camiasından üç beş kişiyi gördüm başka kimse yoktu.

Spor Spikerliği Zevk İşidir

NSP- Tam da bu noktada şunu sormak istiyorum. Biliyorsunuz gençler üniversite tercih aşamalarındalar. Siz 21 yıllık meslek hayatınızda saygın kişiliğiniz ve etik duruşunuzla birçok kişiye örnek olmuş ve yol göstermiş bir ustasınız. Buradan yola çıkarak spiker özellikle de spor spikeri olmak isteyen gençlere neler söylemek istersiniz?

Cüneyt Ersan- Öncelikle sözlerinize teşekkür ederim. Ama bu para etmiyor ne yazık ki. İşimizi ne kadar iyi yaparsak yapalım, vicdanen ne kadar rahat olursak olalım, para gençlikte kazanılır. Gençlikte kazanamadığım parayı ne yapayım. 60 yaşından sonra gelen parayla herhalde bir tuvalet yaptırırım. Kamuoyuna bir tuvalet de benden. Acı ama gerçek.

“Gençlere ne tavsiye edebilirsiniz?” diyorsunuz. Mesleğimiz çok güzel ama çok meşakkatli. Sıkıntıları olan bir meslek. İlk başta maddiyatın beklenmeyeceği bir meslek. Ancak gönül verdikçe, insanın içinde habercilik heyecanı oldukça bu işten ekmek yiyebilirler. Ama şunu bilsinler ki, çok büyük paralar kazanmak bu meslekte çok büyük şansı gerektiriyor. Çalıştığınız yerle alakalı, çalıştığınız insanlarla alakalı.

Spor spikeri olmak isteyenlere önerim şu: tabi ki öncelikle eğitimini alsınlar. Kendi ses kayıtlarını uzmanlara dinletsinler. Birkaç uzmandan görüş alsınlar. Gerçekten yetenekli olduklarına inanıyorlarsa bir diksiyon kursuna gitsinler yetenekleri konusunda tecrübeli spiker hocalarından teyit alsınlar. Cevap olumsuz olduğunda da üzülmesinler, bozulmasınlar. Çünkü gerçekleri kabul etmek gerekir, boru gibi bir sesle ekrana çıkmayı kimse beklemesin. Gerçekten ses ve görüntü anlamında kendilerine güveniyorlarsa, bu işi yapabilecek potansiyellerdelerse ve maddi sıkıntıları yoksa bu işi öneririm. Çünkü ilk başta para yok bu işte. Genel yayın yönetmenleri size dün kazandığınızı bugün kazanamayacağınızı ve size bu işi yapmak isteyen çok kişinin olduğunu, bu şartlarda çalışmayı kabul ederseniz çalışabileceğinizi açık açık söylüyor. 

NSP- Yani “canın isterse” gibi bir tavır var.

Cüneyt Ersan- O yüzden biz stajyerlerimize ilk başta beklentilerini yüksek tutmamaları gerektiğini söylüyoruz. Ama gerçekten gönül verirseniz bu işi, bu meslek sizi mutlaka tutar. Meslek nankör değil. İnsanlar nankör ama meslek değil. Ben sabrederek, Allaha şükürler olsun ki bir yere kadar gelmeye başardım. Ama bu yıla gelene kadar 21 yıla kadar neler çektiğimi bir ben biliyorum.

Yine de gençlere kariyerli işlerin peşinde koşmalarını öneriyorum. Bunu spor camiasında son bir yılda yaşanan gelişmeleri de göz önünde bulundurarak söylüyorum. Kirlendi Türk futbolu. Sürekli dedikodu üretilen, insanların birbirine karşı dürüst olmadığı bir ortama dönüştü. Ama çok üst düzey bir tanıdıkları, ellerinden tutacak birileri varsa durum değişir. O kişi sizi alır; benim veya bir başka arkadaşımın oturamadığı yerlere oturtur. Siz de keyfinize bakarsınız. Geçmiş dönemde bu işi yapanların sayısı daha azdı. Şimdi çok. Her yerden bir telefonla spor spikeri üretilen bir dönemdeyiz.

NSP-  Bu kaliteyi de düşürüyor haliyle.

Cüneyt Ersan- Kaliteyi de düşürdü, seviyeyi de düşürdü. Az önce söyledim. Saçını boyatan, lens takan bayanlar spor haberleri okumaya başladı. Bu nereye kadar? Siz evde işsiz oturuyorsunuz bir bakıyorsunuz ki, kızın biri çıkmış spor haberi sunmaya çalışıyor. Kameraya mı bakıyor, promtera mı bakıyor, promterı mı takip ediyor?  Ne yaptığı belli değil. İzleyici de buna tepki koymuyor. İzleyicinin tepki koyması lazım. Ben kötüysem bana ya da başka bir arkadaşım kötüyse seyirci tepki koymalı.

Ben kendi adıma konuşmuyorum. İşsiz kalan birçok arkadaşım var. Gerçek haber spikerlerinden köftecilik yapan arkadaşlarımız var bugün. Yazık yani. Burada köftecilik yapmak kötü bir şey gibi bir algı çıkmasın. Burada 10-15 yıllık bir emeğin zayi olması söz konusu. Bizim camia böyledir. Spor camiası nankör ikiyüzlü insanlarla dolu. Adam gibi söyleyeceğimiz çok az sayıda insan var.

NSP- Anladığım kadarıyla sürekli insanların birbirinin ayağını kaydırması söz konusu.

Cüneyt Ersan- Kesinlikle, herkes birbirinin açığını bulmaya çalışır. Herkes “o oraya nasıl gitti?” sorusunu araştırır, ayağını kaydırmaya çalışır. Ne diyeyim spor camiası böyle. Çok iyi insanlar da tanıdım ama geneli bahsettiğim şekilde.

NSP- Meslekte en çok kimi/kimleri beğeniyorsunuz?

Cüneyt Ersan- Hepsi arkadaşlarım. Bu sorularda aslında pek isim vermiyorum. Ama şunu söyleyeyim, bu işi yapabildiği sürece Yalçın Çetin benim için her zaman bir numaradır. Allah Yalçın’a sağlık versin. Sesinin devamını nasip etsin. Muhteşem bir ses, muhteşem bir yorum, muhteşem bir oyun okuma, muhteşem bir -oyun zekası gibi- spiker zekası. Çok beğenerek izliyorum.

Ertem Şener de bu camiada kişilik olarak çok üst düzeyde bir arkadaşımızdır. Çok karakterli bir insandır. İşinde ve tarzında da çok başarılı buluyorum. Ertem kendi tarzını bulup geliştiren biridir ve kendi tarzında bir numaradır.

Seslerini beğenmediğim, anlatıma uygun olmayan üç arkadaşım var ama isimlerini vermek istemiyorum. Onlar maç anlattığı zaman ben kapatırım, televizyonda anlatıyorlarsa televizyonun sesinin kısarım.

Unutulamayan Program 91. Dakika ve Verilmeyen Ödüller

NSP- İzleyicileriniz yaptığınız programları unutamıyor. Özellikle 91. Dakika adlı programınız sporseverler için ayrı bir önem taşıyor. Sizi tekrar ne zaman bir programla izleme şansımız olabilir?

Cüneyt Ersan- Kanal 7’de yapmış olduğumuz 91. Dakika, çok iyi bir programdı. Üzerinden yaklaşık 12-13 yıl geçmesine rağmen hala hakkında konuşulan, çok kişilikli, karakterli ve çok çok seviyeli, TRT tarzında bir programdı. Sporseverler, yayıncı kuruluştan maçları izler ve yorum için bize dönerlerdi. Bu çok güzel bir şeydi.  Teknik direktörler bizzat kendileri arar programa katılırlardı. Biz kendilerini aradığımızda, rica ettiğimizde de hiçbir zaman kırmazlardı. Çünkü iyi bir şeyler veriyorduk. Her hafta farklı konuklar alıyorduk. O program Kanal 7 de yayınlandığı için kazandığımız pek çok ödülü bize vermediler. Bize gerici dediler yobaz dediler dinci kanalda çalışıyor dediler. Çektiğimiz acılardan biri de budur.

Listede Adımı Gördüğüm Anda, Sunacağım Maçı Yaşamaya Başlarım

NSP- Bizim izlediğimiz ve dinlediğimiz en az 90 dakikalık bir süreç olan sunumun perde arkasında büyük bir özverinin ve emeğin olduğu kuşkusuz. Bu süreçte yaşadıklarınızı bizimle paylaşır mısınız?

Cüneyt Ersan- Maçım belli olduğunda ben yaşamaya başlarım. “Takımlar geçen hafta hangi kadroyla çıktılar? Hangi sonuçları aldılar? Nasıl bir dizilişte oynuyorlar?” noktasında araştırmalara başlarım. Teknik direktörleri ararım. Hafta sonu için çalışmaların nasıl geçtiğini sorarım. Şehir dışına gideceksem o şehirde neler yapabileceğimi düşünürüm, taraftarlarla konuşurum. Kulübe gidebiliyorsam kulüpteki görevlilerle konuşurum. Maç öncesinde futbolcularla konuşurum.  İstatistiklere bakarım. İstatistiklere pek güvenmiyorum ama en azından geçen hafta ne yaptıklarına dair bilgileri kontrol ederim. “Takım nasıl oynuyor? Ağırlıklı olarak göbekten mi hücuma kalkıyor, kanatları mı kullanıyor? Sorularından yola çıkarak, takımların tarzlarını gözden geçirecek noktalara bakarım. Maç zamanı geldiğinde de duamı ederek sunuma başlarım. Hakemlere de hakem şansı dilerim. Nasıl biz spikerlerin yayın sırasında şansa ihtiyacı varsa, hakemler için de içimden ya da yayında hakem şansı dilerim.

NSP- Anadolu seyircisi ile İstanbul seyircisini karşılaştırmak mümkün mü? Aralarında büyük farklar var mı?

Cüneyt Ersan- Çok fark var. Anadolu seyircisiyle iç içeyiz. Stada seyircilerle birlikte gidiyoruz. Onlar bizi gördüğünde yanımıza geliyorlar. Bazen eleştiriyorlar, bazen konuşuyorlar, çay ısmarlıyorlar, çok misafirperverler. Ama İstanbul seyircisinden kaçıyoruz maalesef. Çünkü İstanbul seyircisi bizim tarafsız olduğumuza bir türlü inanmıyor. İstanbul seyircisiyle çok fazla içli dışlı olduğumu söyleyemem. Anadolu’yu çok seviyorum. Ben Anadolu’nun bütün izlerini taşıyan bir insanım. Dolayısıyla şehir dışına gitmeyi de çok seviyorum. İnsanlarla birlikte olmayı, iç içe olmayı çok seviyorum. Rize’den Urfa’ya, Adana’dan Konya’ya kadar yurdun pek çok yerindeki insanlarla çok iyi dostluklar kurduk. O da bizim artımız işte, o da bizim sermayemiz. Sadece ben değil, pek çok spiker arkadaşımın da bu şekilde Anadolu’daki insanlarla kardeşlerimizle daha iyi diyalog içinde olduklarını söyleyebilirim.

NSP- Geçtiğimiz sezon “seyircisiz” adı altında yalnızca çocuk ve kadınların katılabildiği maçlar izledik. Bu söylem sizce neyi ifade ediyor?

Cüneyt Ersan- Bu uygulama bu yıl da devam edecek. UEFA bu uygulamanın çok yerinde olduğunu beyan etti. Bence kadınları ve çocukları aşağılayan bir uygulama bu. Kadınlarımızın buna nasıl ses çıkarmadığını anlamıyorum. “Takım cezalı, erkekler giremiyor, bari kadınlar girsin” gibi bir düşünce ve ben bunu erkek olduğum halde sindiremiyorum. Bir kadın buna nasıl tepki duymaz şaşırıyorum. Bence çok saçma bir karar.

NSP- Bu uygulamayla “kadın ve çocukların statlara gelmesini sağladık” diye düşünenler de var. Buna ne diyorsunuz?

Cüneyt Ersan- Ne alakası var. Bundan önce kadın ve çocuklar statlara gelmiyor muydu? O işin kılıfı. Yayıncı kuruluş tek tek bayanları seçip, göstermiyor muydu? Bu kendini haklı çıkarma çabasından başka bir şey değil.

Spora Değil, Skora Dayalı Bir Toplumuz, Olimpiyatları İzlemeye Kaç Kişi Gider?

NSP- Erzurum’da kayak sporları yapılıyor. Bayan milli voleybol takımımız bu sene olimpiyatlarda yer alıyor. Engelli sporcularımız büyük başarılara imza atıyor. Türkiye özellikle son yıllarda sporun yalnızca futboldan ibaret olmadığını nihayet algıladı. Bu ilerleme sizce nasıl sağlandı ve Türk seyircisi spor perspektifini açabilmeyi sizce nasıl başardı? Biz belki dediğiniz gibi bir spor toplumu olamadık ama ibre yukarı doğru gidiyor değil mi?

Cüneyt Ersan- İstanbul 2020 için en kuvvetli aday. Herhalde alacağız gibi görünüyor. Euro 2016’ Euro 2020’ye de Avrupa Şampiyonası’na da adayız ama, oradan çekilme süreci gerçekleşebilir. Olimpiyatlar için üç aday kent kaldı. İstanbul, Tokyo ve Madrid. İstanbul dışındaki kentlerde geçmiş dönemlerde olimpiyatlar yapılmıştı. Tokyo’da yapıldı, İspanya’da da Barcelona’da yapıldı. Bu nedenle 2020’de İstanbul’da olimpiyatların düzenlenmesi konusunda umutluyum.

Ancak, Türk insanı olarak Türk sporseveri olarak; “seyirci” konusunda endişeliyim. Kaç kişi gider, yarışmaları izler bilemiyoruz. Henüz tam anlamıyla spor kültürümüz yok. Biz spor kültürü olan bir toplum olma yolundayız.  Her ne kadar genlerimizde spor ve sporculuk olsa da, biz spora değil skora dayalı bir toplumuz.

Bu ülke geçmişte de çok güzel organizasyonları başarıyla yaptı. Dolayısıyla biz olimpiyatları burada layıkıyla da yaparız. Hatta Londra’daki açılışlardan -en az onlarınki kadar- güzel açılış da yaparız. Bu noktada ülkemin hakkını yiyemem. Ama olimpiyatları kaç kişiye bu bilinçle izletebiliriz bunu maalasef bilemiyorum. Burada insanı mahcup edecek açılışı güzel yapamamak değil, olimpiyatlara seyirci gidememesi, seyirci götürememek. Evet sağdan soldan öğrenciler toplanıp götürülebilir ama insanın içinden gelerek oraya gidip izlemesi lazım. Şimdi biz bu röportaj başladığında Çin’le Türk milli takımının bayan milli voleybol maçını izliyorduk mesela. O heyecanı yaşamak lazım. O heyecanı yaşamıyorsak problem var demektir.

2012 Avrupa Spor başkenti İstanbul. Bu konuda Sn. Egemen Bağış’ın, Sn. Suat Kılıç’ın, Sn. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Hakan Şükür’ün, İbrahim Kutluay’ın büyük destekleri var. Burada amaç; yediden yetmişe herkese spor kültürünü aşılayabilmek, herkese spor yaptırabilmek, sporun bir yaşam biçimi olmasını sağlayabilmektir. Şu an öyle miyiz? Değiliz. Yavaş yavaş.

NSP- Bunu nasıl sağlayabiliriz?

Cüneyt Ersan- Bu eğitimle olur. Okullarda ve aile içinde spor eğitiminin verilmesi gerekiyor. Okullarda eğitim kuşkusuz, bir-iki saatlik beden eğitimi dersleri ile olmaz, bu anlamda ders saatlerinin arttırılması ve öğrencilere spor yapabilecekleri alanların ve araçların sağlanması ile gerçekleşir. Aile içi eğitim çok önemli. Kişinin spora yatkınlığı aile içi eğitimle doğru orantılı. Aile içi eğitimi de ben ikiye ayırıyorum. Bana göre, spor yapan anne babanın çocuklarının spor yapması çok daha kolay ama spor yapmayan anne babanın çocuklarının spor yapması da bir o kadar zor.  Biz bu “ikinci şıkka giren çocuklara küçük yaştan başlayarak, nasıl spor yaptırabiliriz?” konusuna yoğunlaşmalıyız. Bu noktada okul-aile işbirliği gerekebilir. Bu konuda Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin çok önemli çalışmaları var. Okul okul gezerek çok önemli konferanslar veriyorlar. Bunu ben de yeni öğrendim ve çok hoşuma gitti. Bunu yürekten destekliyorum. Bu ülke insanın spor yapması gerekiyor. Yurt dışına gidiyorsunuz size sordukları soru “hangi sporları yapıyorsunuz?”, Türkiye’ye geliyorsunuz soru “hangi takımı tutuyorsunuz” şekline dönüşüyor. Aradaki fark bu işte, bu kadar üzücü.

NSP- Haklısınız ülkemizde spor eşittir takım tutmak şeklinde algılanıyor zaman zaman.

Cüneyt Ersan- Evet, çok acı bir şey bu. Dedik ya az önce bir cümle geçti. “Biz skor toplumuyuz, spor toplumu değiliz” işte bunu değiştirmemiz lazım. Aslında çok şanslıyız biz. Spordan gelen, sporu seven spora gönül vermiş bir başbakanımız var. Amacı spor olan hiçbir isteğe hayır demeyen yöneticilere sahibiz. Bunu bu ülke insanı çok iyi kullanabilmeli. Bunu düşünüyorum büyük bir şanstır.

Her yaştan insanın spor yapabilmesini sağlamak amacını gütmek gerekiyor.  İstanbul’da trafik yer ve zaman sıkıntısı olabilir ama insan istedikçe bu da bir yere kadar mazaret olur. Bir yerden sonra insan istedikten sonra en kötü ihtimal yürür. Asansör kullanmamaya başlar evine mekik aleti alır onu yapmaya başlar sonra daha profesyonel bir şekilde spor yapmayı ister, profesyonel eğitmenlerce spor yapmaya başlar orada birileriyle tanışır bir takım kurmaya çalışılır böyle gider. Spor kültürünü yeter ki özümsemeye çalışalım.

Ancak ben ülkemden de insanımdan da ümitsiz değilim, çok umutluyum. Genlerinde spor olan bir toplumuz. Çok mutluyum bu başarılar geldikçe mutlu oluyorum. Spor alanında başarılar geldikçe çocuklar da heves edeceklerdir. Ve çocuklar da mutlaka spor yapacaklardır. Bu başarılar ülke sporunun gelişmesi açısından çok önemli. Ben bu mesleği bıraktığımda ilerleyen dönemlerde ülkemi bir Almanya gibi, İngiltere gibi, Ukrayna gibi bir spor ülkesi olarak görmek istiyorum. Ukrayna’nın nüfusu 45 milyon kişi. Olimpiyatlara gönderdiği sporcu sayısı 245-260 arası. Belki bu rakam Ukrayna için çok daha fazla olmalıydı aslında çünkü spor kimliği olan bir ülke. Ben de ülkemi öyle görmek istiyorum.

NSP-Aslında at üstünde yaşayan atalarımızdan geliyoruz. Dediğiniz gibi spor genlerimizde var. Zamanla özümüzden uzaklaşmışız. Ve sanırım bu durum spor komplekslerinin eksikliğinden ya da var olanların zengin kesime hitap ettiğinden kaynaklanıyor. Ne dersiniz?

Cüneyt Ersan- Hayır öyle değil, o yanlış bir bilgi. Kimsenin hakkını yemeyelim. Son dönemlerde gerek hükümetin gerekse büyükşehir belediyelerinin oluşturduğu çok büyük spor kompleksleri var. Bunlar bilinmiyor maalasef. Benim oturduğum bölgede var muhteşem, Avrupai ama kimse bilmiyor ve ücretsiz bunlar. İnsanlar yüzmeden jimnastiğe, aerobiğe kadar gün içerisinde kadınlar seansı var çocuklar seansı var aileler için var, erkekler için var. Haldun Alagaş var Cemal Kamacı, Tuzla’da kafkale spor tesisleri var. İstanbul için söylüyorum. Anadolu’da da birçok kompleks olduğunu biliyorum. Yani tesis yok bahane değil. Tesis var. En kötü ihtimalle dediğim gibi bireysel spor yapılabilir, parklarda birçok spor aletleri var. Onlarla çalışılabilir.

Türk Futbolunda Sistem Yok

NSP- Türk futbolu nereye gidiyor? Avrupa ve dünya takımlarına baktığımızda bizim futbolcularımızın dünya standartlarında olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cüneyt Ersan- Bizim futbolumuzun çok iyi yerlerde de oldu, çok düşüş yaşadığı dönemler de oldu. İnişli çıkışlı bir grafik çiziyoruz Türk futbolu olarak.

NSP- İstikrar sağlayamamanın nedeni ne olabilir?

Cüneyt Ersan- İstikrar sağlayamamamızın nedeni günlük düşünmemiz. Sistemsiz olmamız. Türk futbolunun bir sistemi hala yok. Neden yok sorusunu teknik adamlara da sorduğumuzda bize güzel şeyler anlatıyorlar ama uygulamaya gelince bunun böyle olmadığını görüyoruz. Çünkü başarı için kısa vadeli çalışmalar yapılıyor.

Bu kısa vadeli tercihlerle olmayacak bir iş. Avrupa’ya bakıyoruz mesela, Manchester United hala Ferguson’la çalışıyor. Uzun yıllardır milli takımlarının başında çalışan teknik direktörler var. Biz bir iki kötü sonuçta “bu adam teknik direktör değil” diyoruz. Bizim teknik direktör değil diye beğenmediğimiz, ülkeden kovduğumuz insanların yurt dışında çok büyük başarılar elde ettiğini gördük. Bunun en büyük örneği Löw. Fenerbahçe’de beğenilmeyen bir teknik direktör olarak gönderilen Löw şu an Alman milli takımını çalıştırıyor. Sabretmek lazım. Uzun vadeli düşünmek lazım. Sistemsiz olunca da günü düşünüp günü kurtarmaya yönelik çalışmalar yapınca da, doğal olarak bir sisteminiz olmuyor ve inişli çıkışlı bir grafik çiziyorsunuz. O dönemde elinizde bulunan oyuncuların performansı sizin başarınızı, ülkenizin başarısını sağlıyor. O dönemde futbolcular bireysel anlamda istenilen performansta değilse kötü sonuçlar alıyorsunuz.

NSP- Cüneyt Ersan yeni sezonla nasıl hazırlandı?

Cüneyt Ersan- Transferleri takip ediyorum. Takımların nerelerde kamp yaptıklarına bakıyorum. Hazırlık maçlarını takip ediyorum. İlk beş hafta benim için son derece önemli. İlk beş haftada hiçbir takımı eleştirmek istemem. İlk beş hafta sonra takımın ne olacağı nereye gideceği ortaya çıkar. Çünkü transferi çok olan takımlar daha adapte olamamıştır. Yabancı sayısı çok olan takımlara zaman lazım Burada semt değişiyorsunuz alışamıyorsunuz. Bakırköy’den, Kadıköy’e, Kartal’a gidiyorsunuz da vücut kimyanız değişiyor. Adam ülke değiştiriyor. Ondan bir maçta iki maçta başarılı olmasını nasıl bekleyebilirsiniz? Hava değişmiş, yemek değişmiş, kültür değişmiş, ailesinden çoluğundan çocuğundan ayrılıp gelmiş. Ondan dolayı biraz sabır lazım eleştiri için.

 

“Galatasaray çok güzel transferler yaptı, Beşiktaş gençlere ağırlık veriyor, Aykut Kocaman Alex konusundaki tavrını gözden geçirmeli, Trabzonspor iyi bir yapılanma içinde, Bursa ilk beş içinde yer almazsa başarısız sayarım”

NSP- Yeni sezonun transferleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cüneyt Ersan- Henüz transfer sezonu bitmediği için pek bir şey diyemiyorum ama Galatasaray çok iyi transferler yaptı. Hamit çok çok iyi bir transfer. Hamit’in belli sakatlık dönemleri olacaktır ama Hamit çok faydalı olacak diye düşünüyorum. Yine Burak ve Umut çok iyi transferler Galatasaray’da.

Beşiktaş bu sene Samet Aybaba ile gençlere ağırlık verecek. Bu sıkıntılı dönem Beşiktaş’a kazançlar getirebilir. Sıkıntılı dönem diye bakarsınız. Fakat iki üç tane genç kazandınız mı, hem onlar takımınızı sırtlarlar hem de Türk futbolunda çok önemli isimler haline gelirler. Beşiktaş’ta ben Samet Aybaba’nın başarılı olacağını düşünüyorum ve gönülden de istiyorum.

Fenerbahçe’de de Aykut Kocaman kendisine göre olan Alex problemini umarım takıma yansıtmaz. Çünkü bir teknik direktör düşünün adınız ne olursa olsun Fenerbahçe gibi bir takımsanız ve Alex takımınızdaysa, Alex’i önce yazarsınız etrafına on kişiyi dizersiniz. Aykut kocamanın zaman zaman böyle düşüncede olmadığını görüyoruz. Hata yapıyor. Alex oynadığı sürece her zaman bu kadroda olur bunu Aykut Hoca da gördü.  Umarız gereksiz denemeler içerisine girmez kıran kırana bir mücadele olur.

Trabzonspor Galatasaray’a giden oyuncularından dolayı önemli isimlerini kaybetti.  Bu sene aslında Şenol Güreş tribüne çıkıp bir futbol direktörlüğü yapmak istiyordu.  Ancak yönetim bir sene daha, kendisinin saha içinde olmasını-teknik adam olarak kalmasını istedi, rica etti, baskı yaptı ve Şenol Hoca kabul etti. Sonraki dönem için Trabzon’un çocuğu olan çok da sevdiğim Giray Bulak’la anlaştılar. Bulak şu anda genel menajer oldu. Giray hoca, direkt olarak Şenol Güneş’e, mali konularda da yönetime bağlı olacak. Onların yapılanmasını beğeniyorum önümüzdeki dönemlerde fayda getireceğini düşünüyorum. Oyuncu olarak da alınan Sol Bamba’yı tanımıyorum. Soner Aydoğdu çok iyi transfer. Artık bordo mavili camiadan şampiyonluk bekliyorum.

Bursaspor’da Ertuğrul Hoca çok sevdiğim bir insan. Ertuğrul Hoca’nın futbol anlayışına güveniyorum, anlayışını beğeniyorum. Onlar da bu sene iyi adamları aldılar. Bursa’nın her zaman ilk beşte olacağına inanıyorum. Şampiyonluk Bursaspor’a çok şey getirdi. Bir kere güven kazandırdı. İlk beş içinde yer almazsa ben Bursaspor’u başarısız sayarım. Bu sene Bursaspor’un en kötü ihtimalle beşinci sırada olacağını düşünüyorum. Ancak tabi ki sezon içinde sürprizler oluyor. Düşer dediğiniz takım bir bakıyorsunuz lige çok iyi giriyor, çok iyi çıkış yapıyor.

Bir de yeni oyuncuların takıma uyum süreci çok önemli. Bazı takımlar için başarılı olmak son derece önemli ancak Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş’ın yurt içinde şampiyon olup olmaması bizim için çok önemli değil, bizim için bu takımların Avrupa’da ne yaptıkları önemli. Rahmetli Ali Sami Yen yıllar öncesinden “ hedefimiz bizden olmayan takımları yenmek” şeklinde amaçlarını ifade etmiş. Yani vizyon son derece önemli. Artık içeride birbirimizi yemektense Avrupa’ya odaklanmamız gerek. Bakıyoruz ki Avrupa’da iki kupamız var ikisini de Galatasaray almış. Bunu Fenerbahçe de alsın, Beşiktaş da alsın. Galatasaray bir daha alsın. Birbirimizi yemekle bir şey kazanamayız. Elin oğlu iki takımı birbirine düşürerek fiyatını arttırıyor. Kim yüksek fiyat verirse oraya geliyor. Artık akıllanmayacak mıyız bu düşünce nereye kadar yani?

 

Futbolu Bildiğim Kadar Oynayamam.

NSP- Cüneyt Bey, özel hayatında spora ne kadar yer ayırıyor? Ya da şöyle soralım sporu anlattığı kadar iyi yapabiliyor mu?

Ben bol bol yürüyorum. Mekik çekmeye çalışıyorum. Benim bir spora yatkınlığım yok, yeteneğim yok onu belirteyim. Basketbola çok heveslenmiştim. Bununla ilgili acı bir anım vardır. Büyük bir hevesle ailemin aldığı eşofman takımımı ve basket topumu alarak sabahın 9’unda ilk idmanıma gitmiştim. İlk idmanı hiçbir zaman yapamadık çünkü koçumuz o sabah vefat etmişti. Bu durum beni çok etkiledi. Ama okul yıllarında basketbol voleybol oynardık. “Kaleye geç” derlerdi, geçmezdim çok gol yerdim. Futbolu bildiğim kadar oynayamam. Çünkü benim futbol yeteneğim yok. Futbol zekam var ancak vücut olarak o yapıda değilim, ayaklarım o yapıda değil. Buna karşın, ayağımın neresiyle, nereye vurursan top nereye gider bunu iyi bilirim. Mesleğim gereği zaten bunu bilmek zorundayım. Ama onu yapabilir miyim? Hayır yapamam o yeteneğim yok bunlar yetenek işi. O yüzden sahadaki futbolcuya alandaki sporculara çok büyük saygı duymak lazım.

Spikerlik Promter Papağanlığı Değildir!

NSP- Sosyal medya kültürünün arttığı günümüzde özellikle klavye dili olarak tabir edilen sesli harflerin yutulduğu bir lisanla kişiler iletişime geçmekte, Türkçemizde olmayan birçok abuk subuk sözcükler türetilmekte, günlük konuşma dilinde gereksiz uzatmalarla, yaymalarla bozuk bir Türkçe kullanılmakta. Bu durum, bu işin içinde olan biri olarak size neler hissettiriyor? Bu toplumsal “dil yozlaşması”nın önüne nasıl geçilebilir?

Cüneyt Ersan- Evet Türkçemizde dil yozlaşması maalasef var. Bu dil yozlaşmasını;  “sokak ağzı olarak da kahve ağzı olarak da” yorumlayabiliriz. Türk Dil Kurumu sözlüğünü açtığımızda otobüse hala “oturgaçlı götürgeç” karşılığının verildiğini görüyoruz. Bu sefer de “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diyoruz. Kurumlar da artık kendilerini yenilemeli. Biz Türkçe ile işi olmayan Türkçeyi sadece sosyal yaşam alanındaki karşılaştığı insanlarla anlaşabilmek için kullanan insanları eğer yadırgayacaksak, eleştireceksek bu sefer bu işin başındaki kişileri ve kurumları da gözden geçirmeliyiz. İşte TDK da kendini güncellemeli. Türkçenin yozlaşmaması için herkesin Türkçeyi güzel konuşması lazım. Okuyucular, bol bol TRT izlemelerini tavsiye ederim. TRT’de bu iş layıkıyla yapılıyor gerçekten. Diğer özel televizyon kanallarda da çok iyi Türkçe konuşan arkadaşlarımız var. Ben önce kendi kendimi eleştiririm. Özellikle TRT’yi, tecrübeli isimleri izleye izleye kendime paylar çıkardım oradan bir şeyler aldım. Spikerlik promter papağanlığı değildir.

Cüneyt Ersan: 2000’lerin Nasreddin Hocası

NSP-Özel hayatında Cüneyt Ersan nasıl biridir, nelerden hoşlanır, neleri önemser? Yaşamında neleri hedefler?

Hayatımda kızım var o benim herşeyim. Onu çok seviyorum. Bunun dışında alışverişi özelikle de ayakkabı almayı, araba kullanmayı çok severim. Sürekli gezmek isterim bir yerde kalacak bir insan değilim ben. Sürekli yeni yerler gezmeyi, görmeyi hatta mümkünse fotoğraflamayı seven bir insanım. Sinemaya gitmeyi severim.  Tipik bir balık burcuyum. Çok duygusalım bütün özelliklerini taşırım. Bu sebeple bazen çok büyük sıkıntılar da çekmedim değil. Bazen duygusal olmamak, lazım diye düşünüyorum. Çünkü iyi niyetli olmak da kötülük olarak size geri dönebiliyor. Bizim kalbimiz temiz, her ne kadar “kötü niyetli olacağız” desek de olamıyoruz. Allah herkesin hak ettiğini herkese er geç versin.

Hedef amaç ne olabilir ki. Geriye dönüp baktığınızda bir “Cüneyt Ersan vardı. İyi bir spikerdi iyi bir spor spikeriydi” dedirtebiliyorsak ne mutlu bize. Yine geriye dönüp baktığımızda iyi bir evlat yetiştirebilmişsek, ona iyi bir eğitim verdirebilmişsek ne mutlu bize.

Ancak şunu da söyleyeyim. Bu dünya maddiyat olmadan hiçbir şey olmuyor. Allah herkese istediğinden çok daha fazla versin. Ben bunu kendi adıma söylemiyorum. Çevrem adına da söylüyorum.  Yaşadığım bazı şeyler var, gördüğüm bazı insanlar var onlar adına da söylüyorum. Maddiyatın çok önemli olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Giyim kuşamın çok önemli olduğu marka giyinmenin çok önemli olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bunlar beni üzen şeyler yani alışamadım böyle şeylere. Hakkımızda hayırlısı. Allah son nefesimizde kelime-i şahadet getirmeyi nasip etsin. Dinden imandan bizi ayırmasın, doğru yoldan bizi ayırmasın. Ben çok sosyal bir insanım. Beni çok sosyal aktivitelerin içinde görebilirsiniz. Çok gezerim, çok şen şakrağımdır. Mesela bana üniversite yıllarında 2000’lerin Nasreddin Hoca’sı derlerdi. Güldürmeyi severim ama belki içim kan ağlıyordur o anda. İçimi dışıma yansıtmayan bir insanımdır. Hep güldüren bir insan olarak tanındım ve öyle hatırlanmak isterim.

NSP- Son olarak yeni sezon için neler söylemek istersiniz?

Yeni sezonu da umutla bekliyoruz. İnşallah sakatlıkların olmadığı, herkesin başarılı olduğu haksızlıkların olmadığı, ahlaksız insanların temizlendiği, hak edenin kazandığı tertemiz bir sezon olur. Medyada görev yapan arkadaşlarımıza da başarılar diliyorum. Bizim için de iyi bir sezon olmasını diliyorum. Hakemlerimize de başarılar diliyorum. Sadece futbol olarak algılamamak lazım bütün branşlardaki bütün sporcu kardeşlerimize başarılar.

NSP- Bize zaman ayırdığınız, sorularımızı içtenlikle ve dobra dobra yanıtladığınız için, bu güzel söyleşi için kendim ve okurlarımız adına çok teşekkür ederim.

Cüneyt Ersan- Ben teşekkür ederim.

Röportaj: Neslihan Sultan PALA

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.